İlk Türkiye Güzelinin Hatıraları: Yeniden Evlenmemiş Olmam Elbette Sebebe Dayanıyordu

Anlatan: Feriha DAĞ (Tevfik)

Akşam gazetesi, 25 Mart 1964, Sayfa: 4

Bunun tek sebebi çocuğumdur. Onun, bu en güzel devresini gölgelemek, onu mahzun görmek istemiyordum.


ŞİMDİ evlenmememe tek sebep çocuğum. Onun bu en güzel devresini gölgelemek istemiyorum. Onu mahzun, boynu bükük, kalbi kırılmış bir insan olarak görmek beni yaşadığıma pişman eder. Bir çocuğun dünyaya gelmesine biz sebep oluyoruz, o halde onlara karşı vazifelerimizi bilmemiz gerekiyor.

İşte ben de bu vazifeyi yerine getirmeye çalıstım. Hepsi o kadar. Şurası muhakkaktır ki erkek çocuk, ana şefkatine ve sevgisine kız çocuktan daha çok muhtaçtır. Gene malumdur ki her erkek karısında yarı yarıya annesini arar. Hangi yaşta olursa olsun ayrıca ksarısından bir anne şefkati bekler. Bunu bulamadığı zaman da bedbaht olur. Hele bundan çocukluğunda mahrum edilmişse bu acı ve özlem bütün ömrü boyunca devam eder.

İşte bu inanışa göre benim hakiki bir anne olarak oğluma karşı çok titiz davranmam gerekiyordu. Ben de bunu yapmaya çalıştım. Annelik zaten başlı başına bir fedakârlık demektir. Üstelik gene benim inancıma göre fedakarlık istemeyen sevgi, sevgi demekten çok uzaktır. Sonuç olarak, sırf anne ve babamın kaprisleri yüzünden büyük acılar ve ızdıraplar içinde geçirdiğim çocukluk günlerimi, kendi cocuğuma da yaşatmak istemedim.

GEÇİMSİZLİKLER VE ÇOCUK…

Yalnız çok önemli bulduğum bu sosyal davayı da kendi görüşüme göre şu şekilde açıklamak isterim: Kendi anne babamı ve onların düşüncesiz hatta bilgisiz davranışlarını anlatırken, birbirlerinden ayrılmalarında onları da suçlu bulmuyorum. Çünkü iki insan eğer hiçbir hususta anlaşamıyorlarsa, çocuk veya çocuklar var diye bu cehennemi hayatı sürdürmeye hakları yoktur. Çünkü bu ne kendileri ne de çocukları için iyi sonuçlar vermemektedir. Bilâkis kendilerinin hasta, cocuklarının da dejenere bir insan olmalarına sebep olur. Akıllıcası vaktinde işi halletmektir.

Gelelim ikinci mesele ve neden yedi yıllık bir süreden sonra şimdi evlenmeye kalktım. Oğlum onbeş yaşına kadar hiçbir şeyden şikayet etmeden neşeli ve rahat yaşadı. Hatta bana yapılan bazı izdivaç taleplerini de hoş karşılamıyordu. Ama onbeş yaşından sonra onda büyük bir degişme oldu.

Bana yapılan evlenme teklifleriyle ilgilenmeye hatta bazı kimseler hakkında araştırmalar yapmaya başladı. Ama ben onun, babasından başka bir kimseye baba deyemiyeceğini biliyor ve bu davranışlarını sadece çocukca arzular olarak değerlendiriyordum.

Böylece günler geçerken, günü birinde benimle çok ciddi bir görüşme yapmak istediğini söyledi. Ve bunu söylerken de üstünde ağırbaşlı, olgun bir erkek hali vardı. Peki dedim karşı karşıya oturduk ve konuşmaya başladı.

Hayret, bu çok yaramaz ve annesini kıskanan çocuk, benim evlenmem için yalvarıyordu. Tabii tahmin edersiniz şaşkınlığım büyük oldu. İtirazlarım karşısında elli yaşında olgun bir erkek gibi bana nasihatler ediyordu. Ve son söz olarak adeta haykırırcasına ‘Baba demeye hasretim, hasretim‘ dedi. Bu durum karşısında ben, ‘senin böyle bir eksiği duyduğunu sanmıyordum’ dedim boynuna sarıldım ve ikimiz de uzun süre ağladık. Sonra kendime gelince ona şunları söyledim:

Ben seni mesut zannediyordum yavrum, madem ki öyledir, seni mesut etmek için bunu da yapacağım. Senin inandığın, senin sevdiğin bir kimse ile evlenirim.

Bu arada benimle evlenmek isteyenler oldu gene.. Bazı tanınmış kimselerden evlenme teklifleri aldım. Ama bunların kim olduğunu şimdi söylemek istemiyorum. Hem az önce belirttiğim gibi bu konuda birinci derecede söz sahibi insan gene oğlumdur.

Şimdi oğlum İngiltere’de tahsilde bulunuyor ve yaşı tam 18. Herhangi bir evlenme teşebbüsü olursa onun da burada bulunmasını çok isterim.


Sonraki yazı: Mısır’daki Servet