İlk Türkiye Güzelinin Hatıraları: Bir Amerikalı Beni Kaçırmaya Kalkınca Baloyu Polisler Bastı

Anlatan: Feriha DAĞ (Tevfik)

Akşam gazetesi, 24 Mart 1964, Sayfa: 4


Bu Amerika yolculuğum sırasında yaşadığım ve unutamadığım olaylardan biri de vapurda geçmişti. Büyük bir transatlantikle Amerika’ya gidiyorduk. Gemide Amerika’da yapılacak yarışmaya katılmak üzere gelen diğer milletlerin güzelleri de bulunuyordu.

Asağı yukarı her gün bir eğlence düzenleniyordu. Bir akşam gene muhteşem bir baloda idik. Oturmuş dans edenleri seyrediyordum. Bir ara arkamdan biri gelerek iki eli ile sıkı sıkı gözlerimi kapattı. Ve olanca kuvveti ile gözlerimi oğuşturmaya başladı. Canım acıdı ve sıkıldım. Birden olanca kuvvetimle, gözlerimi oğuşturan bu elleri tutup çektim. Karşımda sarışın, genç bir kadın duruyordu. Sonradan Macar güzeli olduğunu öğrendim. Ve durmadan gülüyordu. Kendisine sert bir dille niçin böyle kaba bir davranışta bulunduğunu sorduğumda önce özür diledi sonra, kirpiklerimi takma zannettiğini ve bunun için gözlerimi oğuşturduğunu söyledi.

BENİ KAÇIRMAK İSTEYEN MİLYONER

Unutamadığım bir başka olay daha geçmişti. Kaldığımiz otelde gene eğlenceler düzenleniyordu. Otelde dünyanın dört bir yanından gelmiş meşhurlar vardı, İngiliz Lordlarından tutun da, milyonerler, sanatkârlar, ilim ve fikir adamları bu otelde bulunuyorlardı. Bu arada meşhur Mr. Amuotsen’in kardeşi ile tanıştım. Yaşlı ve sevimli bir zattı. Bana Atatürk’e dair çok sual sordu. Ayrıca Küba Valisi de aynı şekilde beni sual yağmuruna tuttu.

Bu meşhurlar içinde üç Kanadalı milyoner de vardı. Bunların üçü de o gece yaptıkları taşkın hereketlerle ayrı ayrı tanınan kimselerdi. Ve o geceden itibaren beni sistemli bir şekilde takip etmeye başladılar. Nihayet bir gün en irisi, hani kapı kadar adam derler ya, öyle işte.. Bana talip oldu. İnsana ürküntü veren bir tipti. Küçüktür evlenemez, üstelik siz ecnebisiniz, olmaz denildi ise de dinlemedi ve küçükse bir kaç sene nişanlı beklerim, gerekirse müslüman da olurum dedi. Buna rağmen kendisine red cevabı verilince bu Kinkonga benzettiğim adam beni kaçırmaya kalktı. Bunun teferruatını anlatmak şimdi çok uzun sürer, sonuç olarak benim bağırmam üzerine koca otel bir anda birbirine girdi ve Kinkong’un kaçırma teşebbüsü akim kaldı. Tabii balodan hayır kalmamış, otel polislerle dolmştu. Emin olun hala hatırladıkça ürperti duyarım çünkü fena halde korkmuştum. Adamın öyle kaba, öyle iri yapısı vardı ki anlatamam..

ACI GÜNLER…

Sadi Rıza’dan sonra niçin evlenmeyişimden söz açmadan önce çocukluğuma ve çocukluğumun acı günlerine dönmek istiyorum. Ben henüz bes – altı aylıktım. Annemle babam ayrılmışlardı. Üvey anne ve üvey baba ile yaşadım. Her ikisi de beni aralarında bir koz olarak kullandıklarından, hayatımın en acı anları çocukluk yıllarında geçti. İnsan hayatının bu en değerli devresi böyle acılarla geçerse, geriye ne kalır size sorarım, ne kalır? Ben insan hayatını dört devreye ayırıyorum. Dörtte biri cennet olan çocukluk devresi, geriye kalar üç devre ise, genclik, toyluk, olgunluk ve yaşlanma devresi. Bu üç devre de devamlı mücadele ızdırap, işkence, didinme ve didişmeden ibarettir.

Büyük bir maddi varlık içinde büyüdüm. İstediğim istemediğim her şey fazlasıyla vardı. Bir çocuğu maddeten memnun edecek her imkâna sahiptim. Ama aslında benim hiçbir şeyim yoktu, dünyayı, pembe değil, kapkara görüyordum. En iyi tanıdığım gözyaşı ve sonsuz izdıraplardı. En büyük tesellim tabiattı.. Mehtap güneş ışınları, yesillikler… İnsanlardan kaçıyordum, beni bu hale annemle babamın yanlış davranışları getirmişti. Henüz her şeyi insan gözü ile görmeye başladığım zaman annesizdim.. Bir melek diye düşündüğüm annem yoktu. Onu görmemem için de her türlü baskı ve telkin yapılıyordu. Altı yaşında iken bir Fransız okulu olan Moda’daki Sörlere verilmiştim. Okulu çok seviyordum ve eve hiç gitmek istemiyordum. Din telkinatı yapıldığından Oradan alınıp Erenköy kiz lisesine leyli olarak verildim. İlk günler anasızlığımı büsbütün hissetmiş ve çok ağlamıştım. Oradaki genç kızlar beni çok sevmişlerdi. Sabahları buklelerimi taramak için adeta birbirleriyle yarış ederlerdi. Ben de yavaş yavaş onları sevmeye başladım ve onlara sokuldum. Galiba aradığım ve özlemini duyduğum anne sevgi ve şefkatini onlarda buluyordum.

Böylece seneler geçti, ama küçük kalbimdeki izdırap bir çığ gibi yuvarlana yuvarlana büyüdü. Nihayet günün birinde uzun yıllar Avrupa’da yaşayan annem memlekete döndü. Ve ilk işi de beni kaçırmak oldu. Dünyalar benim olmuştu. Ama ne yazık ki bu sevincim uzun sürmedi. Çünkü hasretini çektiğim sevgi sefkat bir çocuğun beklediği bütün ilgilerden uzaktı. Ve ben tam bir hayal sukutuna uğramıştım. Baba diye bütün sevgimle sarıldığım adam da o boşluğu dolduramadı. Bilakis benim daha çok ızdırap çekmeme sebebiyet verdi. Sonuç olarak demek istiyorum ki, her iki hayatı da yaşadım., Hayatımın bugüne kadar devam eden günleri çoğunlukla acıyla geçti. Muhtaç olduğum sevgi ve şefkate kavuşmak için çok küçük yaşta evlenmiştim. Şimdi eşim Sadi Rıza’nın vefatından bu yana tam yedi yıl geçti ve ben yedi yıldan beri evlenmemekte ısrar ediyorum.. Sebebine gelince..


Sonraki yazı: Niçin Evlenmedim?