İlk Türkiye Güzelinin Hatıraları: Amerikalılar, Türk Güzeli Diye Bir Maymun Bekliyordu

Anlatan: Feriha DAĞ (Tevfik)

Akşam gazetesi, 23 Mart 1964, Sayfa: 4


ARTIK çocuk hayallerim gerçek oluyordu. Uzun zamadan beri aklımdan çıkaramadığım Amerika’yı ve o büyük sinema dünyası Hollywood’u görecektim. Üstelik gemimiz Amerika’ya kadar oldukça enteresan limanlara da uğrayacaktı. İlk uzun yolculuğum olduğu için, gemide rahatsızlandım.

Çok sevdiğim annemden, babamdan ilk defa ayrılıyordum. Yanımda aile dostumuz olan yaşlı bir hariciyeci vardı. Geminin doktoru ile yaşlı süvarisi beni çok sevmişlerdi. Bana çocukları gibi bakıyorlardı. Birkaç günlük rahatsızlıktan sonra kendime geldiğimde, gemimiz Kanari Adaları’na ve Küba’ya yaklaşmıştı. Bu güzel yerler çocuk ruhumda derin izler bırakmıştı. Vapur Amerika’da rıhtıma yanaştığı zaman bir sürü gazeteci beni arıyordu.

BENİ AFRİKALI BİR MAYMUN SANMIŞLAR

Hava kararmak üzere idi. Güvertede bekleyen gazetecilerin flaşları parlamaya başladı. Çok az anladığım İngilizce ile onların Türk güzeli diye bekledikleri mahluk sadece Afrikalı bir maymundu. Bunu öğrenince kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladım Gazeteciler beni gördükleri an büyük bir şaşkınlığa düştüler. Bu arada bavullarım kamaradan çıkarıldı. Ben de ‘Miss Türkiye’ yazılı uzun kurdelayı boydan boya üzerime takıp yürüdüm. Tam çocukca bir eğlence başlamıştı. Ben koşarım, gazeteciler koşar ve arada flaşlar yanıp söner, böylece gümrüğe geldim. Buradaki sefirden mektup vardı elimizde. Bunu gören memurlar birden selam verip, bavullarımıza bakmadan bizi geçirdiler. Gazeteciler hâlâ peşimdeydiler. Oradan hemen bir otomobile binerek trene gelmiştik. Trenle de Kalveston’a gidecektik. Burası bir yarım adaydı ve Amerika’nın en güzel sayfiyelerinden biriydi. Şahane bir otelde, ikişer genç kız olmak üzere bizlere daireler hazırlanmıştı. İstasyondan otele kadar bir resmi geçit halinde yola koyulduk. Etrafımız insandan görünmüyordu. Bu yüzden de arabalarımız çok yavaş ve güç ilerliyebiliyordu. Binaların pencerelerinden insanlar üst üste sarkmış bir vaziyette bizleri seyrediyorlardı. En öndeki arabada ben ve yanımda Rus güzeli vardı. Otelde dairelerimize çekilip biraz istirahat etmek istedik ama buna imkan yoktu, çünkü müthiş sıcak vardı. Otelde de Miss Romanya ile birlikte kalıyordum.

YÜZÜME ÇÜRÜK DOMATES ATACAKLARMIŞ

İlk resmi geçit sabahleyin olacaktı. Hazırlandığım sırada, beni otelin holünde bir ailenin beklediğini söylediler. Aşağıya indim. Hiç tanımadığım orta yaşlı bir karı koca beni görünce Türkçe konuşarak boynuma sarıldılar.

Feriha Tevfik 13 yaşındayken

Çok şaşırmıştım, nerede ise beni kucaklayıp havaya kaldıracaklardı ve nasıl ağlıyorlardı, sizlere anlatamam. Şimdi memleketimizi görüyoruz; onun taşını, toprağını, suyunu havasını ve kokusunu taşıyorsun diyorlardı. Aradan birkaç dakika geçtikten sonra ancak kendilerini tanıtabildiler. Çünkü müthiş heyecanlanmışlardı. Vaktiyle Türkiye’de, Anadolu’da doğmuşlar; sonra savaş korkusu ile kaçıp buralara gelmişlerdi. Onları dinlerken ben de kendimi tutamadım ağladım. Sonra resmi geçit dışındaki zamanlarımı kendileri ile geçirmem için benden söz istediler. Ve bu arada bana şu haberi fısıldadılar:

«Aman dikkatli ol kızım, seni burada halk bir zenci, sanıyor. Ve o şekilde karşılamak için hazırlanmışlar. Yüzüne çürük domates ve çürük yumurta atabilirler…»

Ben bu zihniyete hem kızıyor hem de gülüyordum. Kızıyordum, çünkü niçin onlar da benim Amerika’yı tanıdığım gibi Türkiye’yi tanımamışlardı. Gülüyordum, çünkü umdukları ile tamamen taban tabana zıt bir durum meydana gelecekti. Az sonra bu dostlardan izin isteyip yukarı çıktım ve giyinmeye başladım. Aşağıya indiğimde dışarıda sanki bir kıyamet kopuyordu. Ben bilhassa sona kaldım. Bütün güzeller bir bir dışarı çıktılar. Hepsi şahane mermer merdivenlerden yavaş yavaş iniyor ve otomobillere biniyorlardı. Ve hepsine ayrı ayrı tezahürat yapılıyordu. Nihayet sıra bana geldi.

BİZİM KIZLARDAN DAHA GÜZELSİN

Ben ihtarlara rağmen mahsus gecikiyordum. Halk dışarıda bağırıyor ve müthiş gürültü oluyordu. Yavaş yavaş orta kapıya doğru yürüdüm. Sırtımda çok güzel bir genç kız elbisesi vardı. Çok sevdiğim bu fildişi rengindeki elbisenin üstü mini mini açık yeşil çiceklerle süslenmişti. Kropjorjetten yapılmış öğle üzeri giyilecek pek sevimli bir elbiseydi bu. Ayağımda, üzerinde güçlükle durabildiğim, ince ökçeli mat beyaz iskarpinler vardı..

Başım açıktı ve sapsarı buklelerim omuzlarıma dökülmüştü. Elimde de beyaz ve ufak bir genç kız çantası olduğu halde, merdivenlerden inmeye başladım. Ve ben önlerine geldiğimde kısa anda o gürültüden eser kalmamıştı. Bir süre için durdum, atacaklarını atsınlar diye bekledin. Bu sessizliği bir anda alkış tufanı bozdu. Ve yarım anladığım İngilizce ile şunları söylüyorlardı:

‘Yaşa, yaşa Miss Türkiye. Tıpkı bizim kızlarımıza benziyorsun, ama bizimkilerden çok daha güzelsin…’

Ne garip ki beni kötü niyetlerle bekledikleri halde, en çok beğendikleri ve sevdikleri Miss ben oldum.

1929 Türkiye Güzeli Feriha Tevfik, 1930 Türkiye Güzeli Mübeccel Namık, 1931 Türkiye Güzeli Naşide, 1932 Türkiye Güzeli Keriman Halis, 1933 Türkiye Güzeli Nazire

Sonraki yazı: Bir Amerikalı Beni Kaçırmaya Kalkınca Baloyu Polisler Bastı