İbrahim Ergüven Atatürk’ü Anlatıyor
Atatürk ile ilgili en çok program hazırlayan yapımcı Nazmi Kal’ın, 1973 yılında TRT ekranlarında İbrahim Ergüven ile yaptığı röportaj ve ayrıca yine Nazmi Kal’ın ‘Atatürk’ten Duymadığınız Anılar’ adlı eserinden alınmıştır:
Nazmi KAL – Sayın Ergüven Atatürk’ün hizmetine nasıl girdiniz?
İbrahim ERGÜVEN – 1926 senesinde Bursa’da 11. Fırka’da askerdim. Fırkada ben paşaların hem emir eri, hem şoför muavini idim.
Bir gün bahçede gezerken Cemil Cahit Paşa beni yanına çağırdı. “Yarın büyük bir misafirimiz var. Gazi Mustafa Kemal Paşa teşrif edecekler, bazı ikramda bulunacağız. Önce bir kahve vereceğiz, ondan sonra ne verebiliriz?” diye bana sordu.
”Kahveden sonra bir çay da verebiliriz Paşam” dedim. “Yanında bir şey vermeyecek misin?” dedi.
”Bursa’nın şekercilerinin acıbadem kurabiyeleri meşhurdur, onu veririz” dedim. Cemil Cahit Paşa münasip gördü.
Atatürk geldi ve salona aldık. Atatürk’ün çayını kahvesini ikram ettim. Çayı içerken sonuna geldiğini zannederek, ikinci bir çay vermek üzere bardağını aldım. Atatürk yüksek bir sesle bana bir bağırdı. ”Heyt, en tatlı yerinde bardağımı alma, Acıbadem kurabiyeleri çok nefismiş, tazeymiş, bir tane daha kurabiye isterim” dedi. Bir kurabiye daha ikram ettim.
Biraz sonra uğurladık gittiler. Ertesi gün Cemil Cahit Paşa beni çağırdı. “Yarın Figencik Çiftliği’nde Atatürk’e bir yemek ziyafeti verilecek o işe de sen nezaret edeceksin” dedi. Orada bir sofra hazırladık, hercai menekşelerle “Hoş geldin Ulu Gazi” diye sofraya yazdım. Atatürk geldi, vazifemden memnun kalmış ki ertesi gün beni Ankara’ya getirmek için emir verdi.
Nazmi KAL – Atatürk’ün sofrasını nasıl hazırlardınız?
İbrahim ERGÜVEN – Atatürk’ün sofrasını itina ile hazırlardık. Atatürk çok meraklıydı sofraya. Bütün gecesi sofrada geçerdi. Atatürk’ün sofrası bir Üniversite gibiydi. Misafirler gelişi güzel konuşmazlardı, Atatürk’ten söz isterlerdi. Daima hâkimdi sofraya. Onlara söz verirdi. Kalem, kâğıt hiç bir zaman sofradan eksik olmazdı.
Nazmi KAL – Atatürk en çok hangi yemekleri severdi?
İbrahim ERGÜVEN – Atatürk yemek tefrik etmezdi (ayırmazdı), boğazına hiç düşkün değildi. Hiçbir zamanda direktif vererek yemek yaptırmazdı. Ne bulursa yerdi. Boğazına düşkün olmadığı için çok az yerdi. Önüne ne kadar yemek koyarsam, yemeğini kendi elimle daima ayarlardım, onu yerdi. Harbiye’de okuduğu zamanlar Askeri Rüştiye’de fasulye, pilava alışmış, kırmızı biberli, renkli kuru fasulyeyi, pilavı tercih ederdi, kuşkonmaz, enginar severdi. Dozunu hiçbir zaman gerek içmekte, gerek yemekte kaçırmazdı.
Gaz meselelerinde hassas davranırdı. Fasulyenin, nohudun son zamanlarda da kabuklarını çıkartıp öyle pişirtirirdi.
Doktor Neşet Ömer “Gazı yapan fasulyenin ve nohudun kabuğudur” derdi. Hastalığında kepekli ekmek yaptım. Bu ekmeklerden bir tanesi bende. 35 senedir saklarım. Özel tuzu, kullandığı fincanı bende. Sonra Atatürk öldüğü zaman maskını ben aldım. İki defa mask çıkardım yüzünden alçıyla. Mehmet Ali yahut İsmail Hakkı Bey isminde bir profesör gelmişti, şişmanca, kırmızı yüzlü alçak boylu bir zattı. Ter dökmeye başladı. ”Ölü birken iki olacak aman çıkarın şunu dışarı” dediler. Adam zaten duracak vaziyette değildi. Çıkardılar. Alçı ve malzeme hazırdı.
“Bu işi kim yapar” diye sordular. Kütüphaneci Nuri Bey ismindeki bir arkadaşım (Nuri Ulusu) “Bunu bizim şef yapar. Çünkü Atatürk’ün resimleri, heykelleri yapılırken heykeltıraşlarla, ressamlarla daima beraberdi” dedi. Ben de biraz heykele, resme meraklı olduğum için kemali muvaffakiyetle iki defa yüzünün maskını aldım. Hatta bir iki günlük sakalı vardı. Berberi Mehmet vardı, ona teklif ettiler “Tıraş edebilir misin Atatürk’ü” diye.
“Atatürk’ü hayatında çok tıraş ettim ama kalbim buna tahammül etmez, tıraş edemem” dedi.
Mask dolayısı ile sakal delikli çıktı. Sağ elinin kalıbını da çıkardım. Bir tane de kendim saklayayım fikri ile ikinci bir kalıp almaya çalıştım ama alamadım. Bunların nerede olduğunu da hala bilmiyorum. İstanbul’da Sağlık Müzesi’nde olduğunu söylediler.
Dille de çok meşgul olurdu. İbrahim Necmi Dilmen vardı. Dil Kurultayı başkanı. Radyoda dil üzerine bir konuşma yapmıştı. Atatürk bunu yatağında dinledi. Çok beğendi kendisini telefonla tebrik etti, bu tebrik de yayınlandı radyoda.
“Birçok İnkılâplar yaptık başardık fakat bu dil meselesi bizi bir hayli yoracak, inşallah bunda da muvaffak olacağız” derdi. Ölürken “Aman dil, dil efendim, dil yahu” derdi sürekli. Mim Kemal dilinde bir arıza var zannetti, karbonatlı su hazırladı, pamukla dilini silmek istedi fakat “Dil efendim. Dil efendim” diye başını salladı. Türk dili demek istiyordu.
Nazmi KAL – Bir de ekmeğe bir kuruş zam yapılmasını size danışmışlar.
İbrahim ERGÜVEN – Recep Peker bakanken bütçede biraz açık varmış. Ekmeğe zam yapmayı düşünüyorlar ama yapıp yapmamakta tereddüt ediyorlardı. Atatürk’e gelip sordular. Bir ara Atatürk bana döndü, birçok konuda fikrimi sorardı.
“Dur bakalım halktan birine soralım” dedi. Bana “Ne diyorsun” dedi.
“Hayır Paşam, doğru olmaz, çünkü bir fakir, bir amele günde iki ekmek yer, zenginse çörek yer, pasta yer, börek yer. Eğer ekmeğe bir kuruş zam yaparsak ameleden 2 kuruş almış, zenginden bir şey almamış oluruz, değirmene çuval başına bir lira konursa ekmekten bir kuruş alınmış olur en kolay bir yoldur” diye bir fikir ileri sürdüm. Atatürk “işte bunu yapacaksınız İbrahim en doğru yolu gösterdi, fazla konuşmaya lüzum yok” dedi.
Fuat Bulca Bey opera meydanına bir tayyare abidesi yapmayı düşünüyordu. Burada da bir fikir ileri sürdüm. Bana “Yarın otomobili al, git, maketi gör, bakalım senin düşündüğün gibi mi?” dedi. Benim ileri sürdüğüm fikir şu idi. Ankara taşından laleler olmalı. Lalelerin aralarından su akmalı. Ankara kuraktır serin bir hava yapardı.
Bu gibi konularda bizi de konuştururdu. Biz de çekinmeden bir baba gibi daima yakından konuşurduk, konuşmakta serbesttik. Kendisinden sevdiğimiz kadar da korkardık muhakkak. Fakat Atatürk korkulacak bir insan değildi.
Nazmi KAL – Yemekleri önce siz tadarmışsınız galiba.
İbrahim ERGÜVEN – Evet, ben kontrol ederdim. Vazifem buydu. Ankara Palas’ta, Tokatlıyan’da, Park Otel’de gezdikleri gittikleri yerlerde ilk defa ben mutfağa koşardım. Çok defa da elimle, onun meşhur bir omleti vardır, ezme beyaz peynirle yumurta karışmış olarak yapılır, üzerine ufak bir maydanoz süsüyle ikram edilir, onu yapardım. Kolaylıkla yerdi, memnun olurdu.
Yeme dediğim yemeği yemezdi. Önüne verilen yemeklerden kaldırdığım vakidir.
Bir gün bir otelde kendisine çilek ikram ettiler. Profesör Afet sağında oturuyordu, çilek turfanda olduğu için herkes yemeye başladı. Atatürk’ün önüne konulan çileği ben hemen kaldırdım. Hiç tereddüt etmedi. Bir şey de söylemedi. Afet Hanım’ın tabağına uzandım onun çileğini de kaldırdım. Afet Hanım da bir şey soramadı. Benim yüzüme baktılar ve saraya döndük. Saraydan kapıdan girer girmez Afet Hanım bana “İbrahim Efendi bu çileği bize niye yedirmedin” dedi. “Turfandaydı efendim, siz yiyebilirdiniz ama Atatürk yiyemezdi, çünkü Atatürk’ün protezleri vardı. Çilek dikenleri onun damağına gittiği zaman rahatsız oluyordu. Bana tembih etmişti ki umumi yerlerde ağız yıkamak mecburiyeti hâsıl oluyor, bana incir gibi çilek gibi küçük çekirdekli meyveler vermezsen iyi edersin” demişti.
Nazmi KAL – Pişirdiğiniz yemeklerden hiç onu rahatsız eden oldu mu?
İbrahim ERGÜVEN – 13 sene yemek ikram etmişimdir hiç bir zaman midesinin bozulduğunu görmedim. Gayet midesi sağlam, kalbi sağlam sıhhatliydi, hiçbir şikayeti olmazdı. Herhalde askerlikte yetişmiş olmanın alışkanlığı, yemek üzerinde durmazdı. Yalnız çok zamanlar Nuri Bey’e sürpriz olsun diye aşçıbaşıyı salona kadar çağırırdı. Ak Mehmet isminde şişman göbekli bir aşçımız vardı, Bolulu, salona kadar gelir Atatürk’ün emirlerini alırdı. Atatürk “Şimdi bize sofradan kalkmadan evvel bir aşure yetiştirebilir misin Mehmet Usta” derdi. Mehmet Usta daima hazırdı onun haşlanmış fasulyesi, nohudu çok defa buzdolabında bulunurdu. Nuri Bey’e bir aşure ziyafeti çekerdi.
Doktor Neşet Ömer Bey, Nuri Bey aşureyi severlerdi. Neşeli olarak güle oynaya yemeklerini yerlerdi. Her günümüz bir bayram gibi geçerdi.
Atatürk zaten ne yazılabilir ne anlatılabilir. Benim gibi bir acizin kırık dökük sözlerimle Atatürk canlandırılamaz, buna inanıyorum biliyorum bana bu fırsatı verdiğinden dolayı TRT’ye teşekkürlerimi ve beni seyredenlere de mazeret beyan ederim çünkü çok heyecanlıyım kalbim duracak gibi, ilaç almadan konuşma imkânını bulamıyorum.
Kaynak: Atatürk’ten Duymadığınız Anılar – Nazmi Kal
Kitabı isteme adresi:Cinnah Cad. Vali Dr. Reşit Sokak, No:16/3, 03124387475 Çankaya/Ankara – Ziraat Gurup Matbaacılık A.Ş – Ankara
- Hintli Şair, Yazar Ve Filozof Tagore Türk İnkılabı İçin Diyor Ki…
- Atatürk’ün Şoförü Sadık Kutlu