Hilafetin Kaldırılışının Fransız Belgeleriyle Perde Arkası-5

Fransız Yüksek Komiseri Pelle’nin 29 Mart 1923 tarihli raporundan: ‘Mustafa Kemal öldürülecek’


Fransız Sefareti’nin elde ettiği istihbarata göre; Meclis’te Selâhaddin Bey’in liderliğinde toplanan muhaliflerin sayısı 80 ilâ 100’ü bulmuştur. Mustafa Kemal’e sadık gruptan da aralarında Refet ve Cemal paşaların da bulunduğu yeni kopmalar olmuştur


GAZİ Paşa’nın durumunda zayıf­lama görülüyor! TBMM’de Mustafa Kemal’e karşı muhalefet kuvvetlendi! Abdülmecid’in yeniden sultan-halife ilân edilmesini isteyenler çoğalıyor…

Ankara’da Fransa’yı temsil eden Al­bay Mougin’in 1923 yılının ocak ayın­da yolladığı telgraflarda bu cümlelere rastlanıyordu. Büyük Millet Meclisi, Abdülmecid’i baş tacı edip Gazi’yi bir köşeye mi at­mak isteyecekti? Türk inkılap tarihinde dokunulmazlığı var sanılan bu birinci Meclis’te öylesine oyunlar peşinde ko­şuluyordu ki… Meclis’in kararı vardı; halife politi­ka ile uğraşamazdı. Meclis, herkesin üs­tündeydi. Milletindi. Ve bu Meclis’in bir üyesi çıkıyor “Meclis Abdülmecid Efendi’nindir“ diye broşür yayınlıyor­du. Büyük Millet Meclisi bu hocaya göre “Halife Efendimizin bir danışma kurulu” gibi bir şeydi! Demek istiyor­du ki, halife, Meclis’in ve dolayısıyla devletin ve milletin başıdır.

Hükümet, bu görüşü reddedenlerin baskısı ile İsmail Şükrü Hoca’nın do­kunulmazlığının kaldırılmasını istemiş­ti. Meclis’in ilgili komisyonları meseleyi inceliyor ve dokunulmazlığın kaldırılma­sına dair isteği reddediyordu. O hükü­metin başkanı da halifesine bağlı idi, Adalet bakanı da, şeriye bakanı da… Bir medrese hocasının oğlu, orta medrese eğitimli İsmail Şükrü ve tem­sil ettiği bu görüş, birinci Meclis’te bu kadar taraftara mı sahipti? İsmail Şükrü Hoca, Afyonkarahisar’dan önce Mustafa Kemal’in liderli­ğini yaptığı Müdafaa-i Hukuk grubundan milletvekili olmuştu. 46 ya­şında idi. Sonraları, ayrı bir grup için­de birleşmekte olan Hüseyin Avni (Erzurum), Selahaddin (İçel) Emin (Canik), Necati (Erzurum) gibi mebusların yanına gitmiş, Mustafa Kemal’e karşı dönmüştü.

BİR BAŞKA OYUN

Bu grup, bir ay önce de bir başka oyunu sergilemişti. Bunlardan üçü ilk nazarda çok basit görülen bir teklifi Meclis’e getirmişler ve bunu alelacele tasvip ettirmek istemişlerdi. Seçim kanununda basit bir değişiklikti! Yeni Türkiye devletinin sınırları dışında ka­lan topraklarda doğanlar ve beş yıl de­vamlı bir şekilde bir yerde meskeni bulunmayanlar ne seçilecek ve ne de se­çebilecekti! Meclis’in o günkü toplantısını, din­leyiciler locasından takip edenler arasın­da Fransız Albayı Mougin de vardı. Başkumandan’ı hiçbir zaman bu kadar sinirli görmemişti. Paşa söz almış, tek­lifin doğruca kendisini hedef tuttuğunu anlatmıştı. Selanik’te doğmustu ve askerlik görevi sebebiyle vatan hizmetin­de devamlı dolaşmış, değil beş yıl, birkaç yıl dahi aynı yerde kalmamıştı. Bunun için de bu Meclis kendisini cezalandı­racaktı? Paşa çok sinirliydi. Demişti ki:

“Tahmin ediyorum ve ediyordum ki, ecnebi düşmanlar bana suikast et­mek suretiyle de memleketimdeki hiz­metimden beni tecride çalışacaklardır. Fakat hiçbir zaman hatır ve hayalime getirmezdim ki, Meclis-i Âli’de velev- ki üç kişi olsun aynı zihniyette bulu­nabilsin…” (NUTUK)

Teklifi getirenler, belki de böylesine bir tepkiyi beklemiyorlardı! Bir şaş­kın halleri vardı.

Necati (Erzurum) – “Ben namussuz değilim, Paşa’ya karşı nasıl yaparım, Paşa’nın yeri kalbimizdedir…“

Emin (Canik) – “Vallahi efendim, hatırıma böyle bir şey hiç gelmedi, don­dum kaldım! Paşa bizi, bu memleketi kurtaran bir şahsiyettir. Böyle bir şeyi hatıra getirmektense ölmek benim için daha iyidir…”

Ve bunların elebaşısı Hüseyin Avni de: “- Sen kalbimizdesin…” diye söze başlamış, Mustafa Kemal’in yanıldığından bahsetmiş, bu teklifi ha­zırlayanların (Arapların, Boşnakların, Arnavutların) 1908 Meşrutiyeti’nde ol­duğu gibi yeni Meclis’i doldurmalarına imkân vermemeyi düşündüklerini ileri sürmüştü.

Kimi aldatıyordu Hüseyin Avni? Anadolu kalmıştı yeni devlete ve bunun için de ırkçılık mı yapılacaktı? Böylece, tertip ettikleri oyun orta­da kalmış, bir komisyona yollanan tek­lifleri geri gelmemişti.

ESKİ İTTİHATÇILARLA KAYNAŞMA

İşte bu kişilerdi 1923 yılının ilk ayın­da Abdülmecid’i kendilerine bayrak seçenler. Ve bunlarla, özellikle İstan­bul’da, eski İttihatçılar arasında bir kay­naşma oluyordu. Hep birlikte Abdülmecid’e sarılacaklardı. Halife de öylesine cesaretlendiriliyordu ki, sanki yeniden padişah ilân edilmiş gibi davranmaya başlamıştı. Artık yabancı gazetelere demeçler ve­riliyordu… Martın ilk günlerinde Kahire’nin El Ahbar gazetesi muhabiri ile konuşuyor, Vahideddin’in daha önce aynı gazete­ de yayınlanan bir beyannamesine cevap­lar veriyordu. Vahideddin halife seçilince Abdülmecid’e bir tebrik telgrafı çekmiş imiş! Bu telgrafı çekmekle de tek hali­fenin kendisi olduğunu resmen kabul et­miş imiş! Mekke Şerifi’nin kendini halife ilân etmesi imkânsızmış! Halife ondan başkası olamazmış! Gazi Mustafa Kemal Paşa Ankara’­dan ayrılıp Anadolu’da seçim gezileri­ne başlarken, Abdülmecid de bu gezileri İstanbul içinde tertipliyordu. Selâmlık gezileri… Halife’ye kim akıl veriyordu, kim onu cesaretlendiriyordu?

DENİZAŞIRI SELÂMLIK GEZİLERİ

Martın ilk günlerinde Ortaköy’e, Be­şiktaş’a, Eyüp’e, atlarla, arabalarla, ev­lâtları (prensler) peşinde, kafileler halinde, Topkapı’ya, Fatih’e selâmlık gezi­leri aralıksız devam etmişti! Neden de­nizaşırı selâmlık gezileri olmasın? Böyle bir âdeti II. Mahmud başlatmıştı. Yal­nız, Abdülaziz’den beri de vazgeçilmiş, unutulmuştu. Abdülmecid devri ile denizaşırı selâmlık âdeti yeniden doğacaktı! Emirler verilmişti saraydan, depolardan 14 kürekli (Zevrakçe-i saltanat) kayığı çıkarılmış, hemen onarılmıştı. Ve Hali­fe Efendileri saltanat kayığına kurulmuş, hamlacılar küreklere asılmış, Üsküdar’a Altunizade Camii’ne geçilmişti. Bir ye­nilik daha vardı: Halife sancağı çekilmişti sandala! Yeşil zemin üzerinde tuğra kaldırılmış, ay-yıldız konulmuştu. Ha­life geliyor diye haberler salınmış, Üs­küdar’da evlere bayraklar çekilmişti. Abdülmecid’in hilâfet kadrosu da bir hayli genişlemişti. Mabeyn başkâtipleri yavaş yavaş dö­nüyor, kâtipler yerlerini yeniden alıyor­du. Sarıkçıbaşı, ibriktar usta, kahvecibaşı, çuhadarlar, kilerci ustası.. İstanbul gazetelerinde bu yeni tayinlere hemen her gün rastlanıyordu. Meclis Halife’nin olduğuna göre, bunların maaşlarını da Meclis, yani millet ödeyecekti. Anadolu yakılmış, yıkılmış, yüzbinlerce insan evsiz barksız, 1 mil­yon göçmen bekleniyor dışandan… Bunlara para bulmakta zorluk çeken devlet, Halife ata binerken ayağını bas­mak için kullanılan çuha kaplı biniş is­kemlesini taşıyan “iskemle ağası”na maaş bağlayacak?

“MUSTAFA KEMAL ÖLDÜRÜLECEK”

İstanbul’un halifeci çevreleri, gaze­teleri ve özellikle İttihatçı kulüpleri ile geniş irtibatı bulunan Fransız Yüksek Komiseri Pelle, bu kaynaklara dayana­rak hazırladığı 29 Mart 1923 tarihli raporunda, siyasî durumu şu sözlerle özetliyordu:

“İstanbul’da umumî kanaat şu merkezdedir: Bugün veya yarın Mus­tafa Kemal Paşa bir hasmının veya bir mutaassıp kişinin kurşununa hedef ola­cak, hayatını kaybedecektir.” 

Belki de, İstanbul’daki halifeciler gi­bi, Fransız temsilcisinin de bir temen­nisi idi bu sözler! Pelle’ye göre, Lâtife Hanım’la ev­lenme şekli, eşini yanına alarak Anadolu’da yaptığı geziler, din adamlarına karşı davranışları, heykelini yaptırmak gibi girişimler, bütün bunlar Mustafa Kemal’i yıpratmış, zayıflatmış ve düş­manlarını da çoğaltmıştı!

FRANSIZ İSTİHBARATINA GÖRE MECLİS

Sefaretin elde ettiği istihbarat rapor­larına göre, Ankara’da Büyük Millet Meclisi bir hercümerç içindeydi. Mec­lis’te Mustafa Kemal’e karşı muhalefe­ti Fransız generali şöyle anlatır:

“Muhalifler, Mersin Milletvekili Selahaddin Bey’in liderliği altında toplan­maktadır. İkinci grup diye adlandırılmaktadır. Bu gruba 80 ilâ 104 milletvekili dahildir. Her zaman toplu hareket etmekte ve Mustafa Kemal’in aleyhine de toplu şekilde oy vermekte­dirler. Meclis her ne kadar 340 üyeli ise de, hiçbir zaman toplantılarda 200’den fazla üye bulunmamaktadır. Bunun içindir ki 80 ilâ 100 kişilik mu­halefet mühim rol oynayabilir. Bu gru­bu, Meclis’in İkinci Başkanı Hüseyin Avni, Albay Kara Vasıf ve Adliye ile Şe­riye vekilleri de her zaman desteklemek­tedir. Son haftalarda, Mustafa Kemal’e sadık kalan gruptan yeni kopmalar ol­muştur. Aralarında Refet Paşa, Cemal Paşa gibi Meclis’in en gözde askeri şah­siyetleri de vardır ve şimdilik bunlar, “müstakil” olarak kendilerini tanıtmak­tadırlar.” Fransız komiserinin Mustafa Ke­mal’e atfettiği bir “rüya” da var! Şüp­hesiz, halifecilerin yaydıkları bir söylenti daha… Neymiş, Mustafa Kemal’in ni­yeti? General Pelle şunu yazıyor:

“Mustafa Kemal’in niyeti, Hali­feyi tasfiye etmek.. Eski sultanlar gi­bi, hiçbir sınır, hiçbir kontrol tanımayan geniş yetkilerle tahta çıka­cak. Veya halifeyi silik, yetkisiz, zavallı bir halde yanı başında bulunduracak ve tarihteki o askeri diktatörler gibi mut­lak bir idare kuracak.”

İstanbul’un her tarafa yaymak iste­diği bir (rüya)… Ve bu adama karşı halife etrafında birleşmek ne kadar doğal bir hareket olacaktı! Gazi Mustafa Kemal Paşa hazırlık­ları hissediyordu. Nisanın hemen başın­da Meclis kendi kendini-feshetmişti. Muhalefet öylesine boş bulunmuştu ki, onun başlıca savunucusu EBÜZZİYA Velid Bey TEVHİD-İ EFKÂR gazete­sinde: “Meclis intihar etti!” demekten kendini alamamıştı. Seçim hazırlıkları başlamıştı.


Fotoğraf: Halife Abdülmecid, hilâfet kadrosunu gittikçe artırıyor ve selâmlık ziyaretlerine önem veriyordu. Abdülaziz’den bu yana bıra­kılan denizaşırı gezilere de yeniden başlamıştı. Fotoğrafta, Abdülmecid, şaşaalı selâmlık gezilerinden biri için saraydan çı­karken görülüyor.