Hilafetin Kaldırılışının Fransız Belgeleriyle Perde Arkası-4
Halife Abdülmecid, Osmanlı Bankası’nın Fransız Müdürü ile Ankara’nın yasağına rağmen ikili bir görüşme yaptı
“Fransa’ya hizmet edersem mesut olurum“
Abdülmecid Fransız Steeg’e şunları da söylüyordu:
“Bazı milletvekilleri bana geldiler, Meclisin kararlarını desteklediğime dair elimden imzalı bir kâğıt almak istediler. Reddettim.”
ABDÜLMECİD’in hilâfet makamına oturtulmasından sonra, ne kadar Mustafa Kemal aleyhtarı varsa cümlesi halifenin etrafında kümelenmeye başlıyordu. Bunların arasında, vatanperver oldukları kadar saf kişiler de vardı… Refet Paşa bunlardan biriydi!.. İstanbul’a Büyük Millet Meclisi’nin temsilcisi olarak gönderilmişti. Orada herkesin üzerinde bir duruma sahipti! Yalnız Paşa’nın halifeye öylesine bir bağlılığı vardı ki!.. 5 Ocak 1923 tarihinde Abdülmecid’in seryaverine bir mektup yollamış, (Konya) adlı atının “halife hazretleri” tarafından bir hediye olarak kabul edilmesinden duyacağı sevinci, şu sözlerle anlatmaya çalışmıştı:
“Hayvanın, tarafı Hilafetpenahilerinden takdir edilmesini lutfu İlâhi telakki ediyorum. Büyük bir cüretkârlık olacağını bilmekle beraber, İstiklâl Muharebesinin tarihi bir hatırası olduğu için, eski sadık bir askerin gaza yadigârı olarak takdim ettiği Konya’nın halife hazretleri tarafından lütfen kabulünü ve halife hazretlerinin en kalbı ve en ubudiyetkâr hislerle ellerini öptüğümün arz ve iblagına tavassut etmelerini Seryaver Şekip Bey’den rica ederim…”
Ve Seryaver Şekip Bey, Refet Paşa’ya; “Hilafetpenah efendim”lerinin bu hayvanı hediye olarak kabul ettiğini duyurduğu zaman kimbilir İstiklâl Savaşı’nın bu paşası ne kadar sevinmişti? Acaba hiç mi farkına varmıyordu, Abdülmecid’i tehlikeli yolunda ilerlemeye ittiğinden, cesaretlendirdiğinden…
O günlerde Ankara’da da bir faaliyet vardı. Halifenin yetkilerinin artırılması için milletvekillerinden İsmail Şükrü Hoca (Afyon) ile, Necati (Trabzon) bir teklif hazırlamışlar, Meclis’e getirmişlerdi…
Yasağa rağmen ikili görüşme
Ne kadar güvenleri vardı bu Abdülmecid’e?.. Dolmabahçe Sarayı’nda da bir şeyler konuşuluyordu… Osmanlı Bankası’nın Müdürü Mösyö Steeg, halife tarafından kabul edilmişti!.. Mustafa Kemal Paşa ile, Meclis’in koyduğu açık yasağa rağmen, bu mülakatta Ankara’yı temsilen ne Refet Paşa, ne de Dr. Adnan (Adıvar) vardı. Osmanlı Bankası müdürü bu Fransız’ın Türk devletinin halifesi ile ne işi olabilirdi? Fransız yüksek komiseri, Steeg-Abdülmecid konuşmasının zabıtlarını okuyunca sevinmiş, şu yorumu eklemişti; (1).
“İstanbul’un, ananelerine bağlı muhafazakâr çevrelerinde hâkim kanaat şudur: Bütün kuvveti ellerinde toplayan bir meclis sistemi yıkılmaya mahkûmdur ve ilk seçimlerde de yıkılacaktır. İstiklâl Savaşı’nın getirdiği hâkimiyet-i milliye prensibi muhafaza edilecek, fakat bu sistem, anayasaya uydurulmuş bir hükümdarla birlikte yürütülecektir. Şimdiki halifenin de bu görüşü paylaştığından şüphe edilmemelidir. Abdülmecid son derece ihtiyatlı bir kişidir, hatta çekingendir denebilir. Güçlü meclise ve son zaferleri ile daha da kuvvetlenen Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya karşı açık açık bir mücadeleye atılmayacaktır. Buna rağmen, halifenin sözleri ve davranışları dikkatle izlenmelidir. Ne yazık ki Abdülmecid, Ankara’nın buradaki temsilcileri tarafından sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmaktadır. Refet Paşa ile Adnan Bey, kendileri de hazır olmadan hiçbir yabancıyı kabul etmemesi için kendisine tenbihatta bulunmuşlardır. Fakat nasıl olduysa halife, Osmanlı Bankası Müdürü Steeg ile uzun süre başbaşa kalabilmiştir. Kendisinden bu konuşmanın bir özetini yapmasını istedim. Bunu size yolluyorum.”
Konuşmanın yapıldığı o günlerde Lozan Konferansı gergin bir hava içinde sürüp gitmekteydi. Fransız delegeleri, yeni Türkiye’yi ekonomik boyunduruk altında tutmaya devam edebilmek için İngilizlerden de daha hırslı, daha hırçın davranıyorlardı. Türk gazeteleri, Hüseyin Cahid’in TANİN’i hariç, Fransa’ya ağır bir dil kullanarak saldırmaktadırlar. Ayrıca, Fransız sömürge idaresine tâbi Hatay’dan, Suriye’den üzücü haberler akmaktadır. Özellikle Hatay’da Türkler çok müşkül durumdadırlar.
Ortadoğu’da nüfuz kavgası
O sıralardadır ki, halife, Ortadoğu bölgesinde İngilizlerle Fransızlar arasında sürüp gitmekte olan nüfuz kavgasında Fransa’ya elinden elen yardımları yapacağına dair birtakım sözlerde bulunur.
İngilizler, Suriye’nin Fransa’ya bırakılmış olmasından dolayı üzgündürler. Kendi adamları Kral Faysal’ı (Arap Kralı) olarak Şam’da tahta oturtmak amelindedirler ve uğraşmaktadırlar. (Mekke Şerifi) unvanını taşıyan Hüseyin de İngiliz Sömürgeler Bakanlığı’nın adamıdır.
Abdülmecid, Osmanlı Bankası Müdürüne şöyle der:
“Fransa’nın hizmetine, memnunlukla, Şerif Ali Haydar’ı verebilirim! Suriye’de Emir Faysal’a karşı ondan faydalanabilirsiniz. Şerif Ali Haydar, son derece kültürlü ve aklı başında bir kişidir. Kendisine saygı duyarım ve ona kefil de olurum!..
V. Mehmet (Vahideddin) Ali Haydar’ı, Mekke Şerifi iken geri çağırmakla ve yerine Hüseyin’in getirilmesini kabul etmekle hata yapmıştır. Fakat ben Hüseyin’i (Hicaz Kralı) olarak tanımıyorum. Hicaz Kralı diye bir unvan olamaz. Halifeler, iki mukaddes şehrin hizmetkârları unvanını taşımışlardır. Tek hükümdar Peygamberimizdir ve ben onun hizmetkârıyım. Mekke Şerifi ancak, halifenin izni ile görevine devam edebilir. Aksi halde, hac anlamını kaybeder. Ben, Hüseyin’i Mekke Şerifi olarak tanımıyorum ve tanımayacağım. Benim nazarımda Mekke Şerifi Ali Haydar’dır.”
Bahsi geçen Ali Haydar o sırada Şam’dadır ve Fransız idaresinin hizmetindedir! Osmanlı Bankası Müdürü sorar:
– Ali Haydar Suriye’de kalmaya devam ederken de Mekke Şerifi unvanını muhafaza edebilir mi?
Halife, Fransa’ya yaranabilmek için ne yapacağını bilmemektedir:
– Eğer Fransa uygun ve faydalı görüyorsa Ali Haydar’ı kendisine bırakır ve Mekke’ye bir başka şerif tayin ederim!
Abdülmecid kimi kime veriyor, kimi nereye tayin ediyor? Hangi kuvvete dayanarak Hüseyin’i Mekke’den çıkarıp bir başkasını yerine oturtacak? Türk ordusuna mı başvuracak?
Fransa’ya hizmet etmenin zevki
Steeg’in ayrılmadan bir sorusu daha var:
– Acaba halife hazretleri, majesteleri bu konuşmamızı Mösyö Poincarre’ye bildirmeme müsaade buyururlar mı?
Halife o kadar sevinçli ki:
– Elbet, memnuniyetle. Bilirsiniz, Fransa’yı ne kadar çok severim ve ona hizmet etmek imkânım bulursam, kendimi mesut sayarım.
Giderayak Halife, Steeg’e göre, ağır ağır konuşarak, kelimeler üzerinde durarak şunları söyler:
“Bazı milletvekilleri bana geldiler. Meclisin kararlarını desteklediğime dair elimden imzalı bir kâğıt almak istediler. Reddettim. Saltanatsız bir hilafeti kabul ederken, siyasî meselelerden uzak durmak zorunluğu içinde kaldığımı hatırlattım. Hilâfet makamını işgal etmem yolundaki çağrıya uydum. Bugün bu makamdayım ve memleketimin hizmetinde olarak bu makamda kalacağım. Memleketimin arzusuna uydum, yarın da uyacağım.”
Bu son sözlere ve söyleniş şekline General Pelle, büyük önem veriyordu. Bu sözler başlı başına bir program teşkil ediyordu. Ve saltanatı hiç de aklından çıkarmadığına işaretlerdi. Yüksek komiser, Abdülmecid’in söylediklerini bir-iki noktada düzeltmek gereğini de duyuyordu:
Ali Haydar hiçbir zaman Mekke Şerifi olarak görevde bulunmamıştı. Savaş içinde Sultan Reşad, İngilizler yanına geçen Hüseyin’i azletmiş ve yerine Ali Haydar’ı tayin etmişti. Fakat, askerî hareketlerin gelişmesi karşısında Ali Haydar hiçbir zaman Mekke’ye ulaşamamış, Şam’da kalmıştı.
Halife kimin?..
Halife, Büyük Millet Meclisi’ne yeminini unutup böylesine bir yabancı devletin hizmetine girerken, Ankara’da da bir milletvekili halifesine hizmet için ne yapacağını bilemiyordu. Afyonkarahisar Milletvekili İsmail Şükrü, “Hilafet-i İslâmiye ve BMM” adlı broşürünü bastırıp Ankara’da dağıtmaya başlamıştı. Diyordu ki:
“Halife Meclis’in, Meclis halifenindir!” 15 Ocak 1923 günü… Mustafa Kemal Paşa’yı isyan ettirmişti bu sözler. Broşürün dağıtılmasından bir-iki gün sonra İzmit’te halka konuşurken şöyle demişti:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi halifenin değildir ve olamaz.”
Gazi Mustafa Kemal, Anadolu’yu örnek alarak, sömürge idarelerine karşı ayaklanan Arap milliyetçilerine sevgilerini ve başarı dileklerini telgraflarla iletirken halife, sömürgeci bir devletin hizmetine giriyordu!
Gazi’nin, o sırada Abdülmecid’in Osmanlı Bankası Müdürü ile neler konuştuğuna dair etraflı bir bilgisi yoktu. Fakat, bunu seziyordu. O seziş kabiliyeti vardı. Nasıl oluyordu da, İstiklâl Savaşı içinde parlamış kahraman paşalar, Kâzım Karabekir’ler, Refet’ler ve Hüseyin Rauf (Orbay) gibi kişiler, Abdülmecid’in hilâfet bayrağı altında toplanıyordu?
(1)-(F.D.B.A.) Turquie. Cilt: 98.
Fotoğraf: Hilâfetin kaldırıldığı dönemin olayları içinde adları önemle geçenlerden bir grup. Sağdan itibaren Refet Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay), Kâzım (Karabekir) Ali Fuad (Cebesoy) ve Dr. Adnan (Adıvar)…