Hilafetin Kaldırılışının Fransız Belgeleriyle Perde Arkası-3

Fransa’nın Ankara’daki temsilcisi Albay Mougin Paris’e telgraf çeker:

“Meclis, Mustafa Kemal’in yanında değil“


İngiltere savunma Bakanlığı’nın kanaatine göre; Mustafa Kemal’in yetkileri daha da kısılacaktır. M. Kemal’e karşı grubu idare edenler. Rauf(Orbay), Celaleddin Arif ve Vehbi’dir.


ANKARA’dan gelen haberler o gün Londra’da Lloyd Geor­ge’un sekretaryasında sevinç ya­ratmıştı! 1922 yılı Temmuzunun ikinci yarısındaydık. İngiltere başbakanının Yunan taraf­tarı politikasına yapılan saldırılar son zamanlarda şiddetlenmişti. İngiliz ordu­larının Genelkurmay Başkanlığı’na yük­selmiş Mareşal Wilson gibi şahsiyetler dahi Lloyd George’un bu siyaseti ile ki­me hizmet ettiğini anlayamıyorlardı. Mareşal diyordu ki:

“Anadolu’da savaşı devam ettir­mek, Yunanlıları bu şekilde inatla des­teklemek, İngiliz menfaatlerine uygun değildir. Britanya İmparatorluğu en ge­niş İslâm ülkesidir. Müslüman vatandaşları, milyonlarca insan, başbakanımızın bu politikasından şikâ­yetçidirler.”

Bir başka İngiliz generali Towshend, Anadolu’da Mustafa Kemal’in ordusu­nu yakından gördüğünü, son derece di­siplinli, silahları tamamlanmış bir kuvvet teşkil ettiğini açıklamış ve Yunan ordu­sunun hezimete uğramaya mahkûm ol­duğunu belirterek Anadolu’da savaşın yeniden patlamasına mutlak olarak mani olunmasını istemişti (1).

Yok yere kan dökülmesi bu şekilde önlenebilecekti.

Yeni bir savaşa gerek kalmadan, Anadolu’nun boşaltılmasını savunanlar, Avam Kamarası’nda da çoğalıyordu.

Lloyd George ve kabinesi, belki de bu gelişen baskı altında Mustafa Kemal’­in şartlarına boyun eğecek, Yunan or­dusunun Anadolu’dan çıkıp gitmesi için ciddî teşebbüslere girişecekti. Onbinlerce insanın ölmesi, yaralanıp sakatlan­ması, şehirlerin yakılıp yıkılması, kış arifesinde yüzbinlerce kişinin evsiz bark­sız kalması ihtimalleri iyice zayıflamış­tı.

İngiltere Başbakanı Lloyd George’un Yunan yanlısı politikası eleştiriye uğru­yordu. İngiliz ordularının genelkurmay başkanlığına kadar yükselmiş Mareşal Wilson (sağda) gibi şahsiyetler dahi, bu siyaseti yadırgıyordu. Fotoğrafta, Ma­reşal Wilson, Fransız Mareşali Foch ile.

Mustafa Kemal Paşa bu savaşı hiç istemiyordu. Fakat hazırdı savaşa. Açık açık ilân ediyordu bunu. Onun teklifi üzerine, barışı kurtarabilmek için son bir teşebbüs yapılıyor ve Meclis kararı ile İçişleri Bakanı Fethi Bey Avrupa’ya yol­lanıyordu. Paris’e ve özellikle Londra’ya son barış çağrılarını yapacaktı.

Başkumandanlık yetkilerine karşı

Aradan üç gün bile geçmemişti.. Mustafa Kemal Paşa’nın başkuman­danlık yetkilerini ellerinden almak için iki ay önce çırpınmış olan aynı kişiler, bu defa gene Mustafa Kemal’in şahsını hedef tutan ikinci bir darbeyi planlıyorlardı. Tek hedefleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın bazı yetkile­rini ellerinden almaktı. O sırada sanki Meclis için en âcil mesele buydu! Bu yet­kilerin o haliyle devamını bu beyler ken­dilerine hakaret sayıyor, Meclis’in haklarına kavuşması kavgasını sürdür­düklerini iddia ediyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa ise, hemen bir buçuk ay sonra patlayacak Büyük Taarruz’un hazırlıkları ile meşgul olurken…

Sonraları saltanatın kaldırılmasına ağlayacak, hilâfeti ve halifeyi kurtara­bilmek için her çareye başvuracak bu milletvekilleri grubu, 8 Temmuz’da ne kadar sevinçli idiler. Meclis Başkanı’nın, Gazi Mustafa Kemal’in, hüküme­tin ve üyelerin Meclis tarafından seçiminde bundan böyle rol oynaması konusu olamayacaktı. Hükümeti ve üye­lerini gizli oyla Meclis seçecekti. Gazi Paşa’nın bundan böyle aday göstermeye hakkı yoktu. Anayasa’ya göre ida­reyi elinde tutan Meclis Başkanı ile hükümeti arasındaki bağlar koparılmıştı. Aslında fazla bir şeyi değiştirmiş olmu­ yorlardı. Yalnız ortada bir jest vardı! Ve bir şeyler kazanmışlardı. Neydi ka­zandıkları?

Paris’e giden telgraf

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 8 Temmuz tarihli bu kararı, Anadolu’nun bir buçuk ay sonra yanıp yıkılmasında, onbinlerce Türk’ün şehit olmasında, bü­yük halk kitlelerinin sefalete düşmesin­de acaba ne ölçüde tesirli olmuştur? Bu sorunun cevabı araştırılmalıdır.

Meclis’in kararından kısa zaman sonra Fransa’nın Anrkara’daki temsil­cisi Albay Mougin, Paris’e yolladığı telgrafında şu bilgileri verir:

“Meclis’in aldığı karardan sonra hükümet üyeleri istifalarını verdiler. Meclis’te bir grup milletvekili Musta­fa Kemal’i yıpratmaya çalışıyor. Bu fa­aliyetin başında Kara Vasıf ile İsmail Canbolat var. Mustafa Kemal’e karşı muhalefeti özellikle Kara Vasıf sürük­lemektedir. Bundan sonra Meclis’in Mustafa Kemal’in yanı başında olduğu­nu söylemek zordur. Hatta söylenemez. Milletvekilleri bu defa ağır bastılar. Hü­kümet üyelerinin seçiminde hiçbir mü­dahale tanımıyorlar. Mustafa Kemal’in elinden yetkilerini aldılar!”

Londra’ya giden bilgiler

Fakat en ilginç tepkiler Londra’dan gelmişti. Londra’da görevli Fransız Ataşemiliteri General La Panousse 20 Temmuzlu telgrafında şu bilgileri vermişti (2):

“Millî Savunma Bakanlığı Entelijans Servisleri’nin Doğu Seksiyonu, Ankara’daki kabine değişikliklerini memnunlukla karşıladı. Yeni hüküme­tin kuruluş şekli, siyasî bir uzlaşmaya doğru atılmış çok mühim bir adım ola­rak addediliyor. Yeni kabinede İngilizlerin “mutedil” kişiler olarak gördükleri şunlardır:

—Rauf Bey: eski bir bahriye suba­yı, Meclis Başkan Yardımcısı.

—Fuad Bey: Sağlık Bakanı, Yusuf Kemal ile Avrupa’ya gelmişti.

— Celaleddin Arif: Adliye’ye geti­rilmiştir. Roma Sefiri.

— Kâzım: Ticaret Nâzırı.

— Vehbi Efendi: Eğitim Bakanı, Bekir Sami ile Londra’ya gelmiştir.

İngiltere Savunma Bakanlığı’nda hâkim olan kanaate göre, Ankara’da idareyi ellerine geçiren bu “mutediller” Mustafa Kemal’in yetkilerini daha da kısmaya kararlıdırlar. Son zamanlarda bunlar çok kuvvetlenmişlerdir. Bu gru­bu idare edenler Rauf (Orbay), Celâleddin Arif ve Vehbi’dir. Grubun çoğunluğunu hocalar teşkil etmektedir. Muhafazakâr kişilerdir. Padişaha da bağlıdırlar. Entelijans servislerinin istihbaratı­na göre, Ankara’da iktidara gelen bu yeni grubun İstanbul hükümeti ile bir yakınlaşma yolu araması ve Müttefik Devletler’e karşı davranışlarında da “uzlaşıcı” çarelere başvurması ihtimal­leri kuvvetlidir.”

Yunanlılara İngiliz öğüdü: “Biraz daha dişinizi sıkın”

Lloyd George’a yetmişti bu bilgiler! Bekleyecekti. Hatta Anadolu üzerin­deki baskısını daha da kuvvetlendirerek… Nasıl olsa Ankara, Mustafa Kemal’in kontrolünden sıyrılıyordu ve savaş ye­rine konuşma yolları ile pazarlığa enin­de sonunda yanaşacaktı. Hemen o günlerde Londra’ya gel­miş, ellerinde para kalmadığını anlata­rak yeni krediler açılmadığı takdirde Anadolu’daki savaşı derhal durdurmak, işgal altındaki toprakları süratle boşalt­mak zorunda olduklarını söyleyen Kral Konstantin’in bakanlarını; “Biraz daha dişinizi sıkın, sabredin, meselenin bir hal şekline bağlanması ya­kındır. Pazarlık masasına yakında otu­rulacaktır. Yunan ordusunun pazarlıklar sırasında Anadolu’yu işgal altında bulundurması bizim için büyük bir güç olacaktır.” diyerek, elleri boş, gerisin geri yollamış­lardı Atina’ya!

Londra’dan bu şekilde ümitsiz geri gönderilenlerden biri Gunaris idi. Ye­nilgiden sonra Atina’da idareyi ele alan­ların astıklarından biri…

Fethi Bey Londra’da

Ağustosun ilk günlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın temsilcisi Fethi Bey Londra’ya ulaşıyor, Lord Curzon ve­ya Lloyd George ile temas arıyordu. Hiçbir önem vermemişlerdi ona. Hatta eski hükümetin bu İçişleri Bakanı’nın Ankara’da duruma hâkim olan yeni Meclis grubunca kurulmuş yeni hükü­mette de görevini muhafaza edip etme­diğini araştırmışlar, müspet bir cevap almalarına rağmen gene de Fethi Bey’i kabul edecek, onunla barış konusunu görüşecek bir tek kişiyi karşısına çıkar­mamışlardı. Fethi Bey’in, Anadolu’da yeniden savaşın çıkacağına dair sözleri ile alay etmişlerdi. Ankara’daki “mutedillerin”, “hocaların” böyle bir yola gidilmesine imkân vermeyeceklerine inanmış bir hal­leri vardı. Mutlak olarak uzlaşma ara­yacaklardı. Meclis’teki bu grup, 8 Temmuz ka­rarı ile düşman karşısında Başkuman­danın kuvvetini, prestijini yıpratmıştı. Yurda ettiği zararın ölçüsü hesaplanamazdı… Bundan sonra İngiltere Başbakanı, Türkiye üzerindeki baskısını birden şid­detlendirme yoluna giriyordu. 4 Ağustos’ta yaptığı konuşma ile İstanbul üzerine yürüyerek Anadolu’yu korkutup sindireceğini, İstanbul’un da Yunan tarafından işgal edilmesi ihtimalinin An­kara’yı hemen uzlaşma yollarına geti­receğini hesaplayan Yunan Kralı Kosti’nin bu delice planını açıkça des­teklemiş, yeni savaş çağrılarında bulun­muştu. Bu nutuk, Atina’da şenliklere yol açmıştı.

Ve 22 gün sonra Anadolu’da yeni­den kan dökülüyordu.

Büyük taarruza başlamaktan başka çare kalmamıştı Gazi Mustafa Kemal ile etrafındakiler için!

Bu sonuca varılmasında birinci Bü­yük Millet Meclisi’nin saltanatçı, halifeci o grubunun hiç mi suçu yoktur?


(1) – General Tovvshend’in Anadolu’daki gezisinden Londra’ya dönerken Beyrut’­ta General Gouraud ile yaptığı konuş­manın zaptı (F.D.B.A. Turquie; Cilt 190. Relations ave l’angleterre) 8 Ağustos 1922.

(2) – F.D.B.A. Turquie, Cilt: 97