Hilafetin Kaldırılışının Fransız Belgeleriyle Perde Arkası-1
Başlarken
Hilafet 3 Mart 1924 günü kaldırılmıştı. Bu önemli olayı, gazeteci araştırmacı Ömer Sami Coşar’ın Fransız kaynaklarına da dayanan ve şimdiye kadar gün ışığına çıkmamış hususları da içeren ilginç bir araştırmasıyla beraber yayınlıyoruz.
Bu araştırmada hilafetin kaldırılışı sırasında geçen ve bugüne kadar gizli kalmış olan bazı olayların perde arkasını ve hilafet konusunda ilginç gelişmeleri bulacaksınız.
Mustafa Kemal Paşa ile İstanbul’a gönderilen Refet Paşa arasında gizil konuşmalar yapılır
Abdülmecid, General Pelle’ye akıl danışıyor
1922 yılı Kasım ayının ikinci yarısı… İstiklâl Savaşı zaferle son bulmuş. Düşmanla el birliği yaparak milletine karşı cephe alan Osmanlı padişahı Vahideddin (V. Mehmed) bir İngiliz savaş gemisine binerek yurttan firar etmiş! Ne sultan kalmış, ne halife! Milleti temsilen Türkiye Büyük Meclisi ve hükümeti var. Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve onun yolunda, ona güvenerek yürüyenler için beklenilen değişiklik kendiliğinden olmuştur, geriye dönüşe de lüzum yoktur. Paşa, Samsun’da başlattığı kavganın, Anadolu’nun düşmandan temizlenmesi ile son bulduğunu kabul etmemektedir. Hedefi vatanda geniş ve köklü bir düzen değişikliği yapmak, asırların getirdiği yıpranmış, köhne bir sistemi yıkıp atmaktır. Yalnız karşısında oldukça kuvvetli bir muhalefet var! Saltanatsız, halifesiz Türkiye’nin yaşayabileceğine inanmayan kişiler! Bunların arasında İstiklâl Savaşı’nın namlı paşaları da var. Kimsenin dili varmaz bunlara “vatan haini” demeye. Fakat bunlar, eskiye bağlarını koparmayan, birtakım hakikatleri Gazi gibi görmek istemeyen kişiler. Tarih bunun için onları şanlı hatıraları ile baş-başa bırakmış ve Gazi Mustafa Kemal’i de Atatürk yapmış…

Gazi, 1 Kasım’da saltanatı lağvetmiş, aynı zamanda, bütün arzusuna rağmen, hilafetten de yurdu kurtaramamış. Meclis yeni bir halife seçecek denmiş… Halifesiz Türkiye kurulmaz diyenler geçici galebelerine sevinmişler. Osmanlı hanedanından gelecek yeni halifeye öylesine peşin güvenenleri var ki:
REFET PAŞA’NIN ARACILIĞI
TBMM bu halifeyi seçecek! Bu da muhtemelen Abdülmecid Efendi olacak. TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ile Meclis’in İstanbul’a yolladığı temsilcisi Refet Paşa arasında telgrafla gizli konuşmalar yapılır. Hilafet makamına oturacak bu kişinin ileri de padişahlık iddiasında bulunmayacağına dair açık söz vermesi lâzımdır, hatta elinden bir de senet alınmalıdır. Mustafa Kemal’in, Osmanlı hanedanının bu artıklarına hiç güveni yoktur. Refet Paşa’ya çektirdiği şifre telgrafta der ki; “Gayet mahrem bir tarzda Abdülmecid Efendi ile konuşun, hislerini, görüşlerini öğrenin ve bize bildirin.”

TBMM Başkanı bu işin çok gizli tutulduğunu, hükümet üyelerinin dahi bundan haberdar bulunmadığını, yalnız Başbakan Rauf Bey’in gelişmeleri takip etmekte olduğunu da Refet Paşa’ya bildirir. Fakat Mustafa Kemal ile müstakbel halife arasında, Refet Paşa’nın aracılığı ile cereyan eden bu son derece mahrem temaslardan devamlı şekilde haberdar bir kişi daha var! Fransız devletinin İstanbul’daki Yüksek Komiseri General Pelle!
Abdülmecid Efendi, yabancı bir devletin temsilcisine, TBMM Başkanı’ndan kendisine ulaşan teklifleri duyurmakta, akıl danışmaktadır. Bir ara Ankara’dan gelen bu teklifleri kabulde mütereddittir. General Pelle sonunda onu, bu teklifleri kabule razı edecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 18 Kasım günü Abdülmecid’in hilafet makamına oturtulmasını görüşür ve gizli bir celsede meseleyi karara bağlar. O akşam Mustafa Kemal Paşa Refet Paşa’ya, halifenin ne sıfat kullanacağını, kıyafetinin ne olacağını bildirir. Halifenin, Sultan Fatih gibi sarık sarması teklifi reddedilir. Daha bazı şartlara da boyun eğmek zorundadır Abdülmecid. Fransız generali Pelle’nin 19 Kasım günü Paris’e yolladığı iki uzun telgraf, Gazi Paşa’nın bu Osmanlı halifesine güvenmemekte ne kadar haklı olduğunu ortaya koyan açık delillerdir.
ABDÜLMECİD’İN FRANSIZ DOSTLUĞU
Pelle; “Son derece acele” kaydı ile o gün Paris’e ulaştırdığı ilk telgrafta Abdülmecid’in Ankara ile olan gizli temaslarından sefareti devamlı haberdar tuttuğunu belirtir. Halifenin, Fransa devletinin İstanbul’daki temsilcisine güveni sonsuzdur! Pelle şunları yazar: (1)
“Abdülmecid Efendi’nin hilafet makamına oturacağı artık katileşmiştir. Bu sonuç, Fransa’nın menfaatlerine en uygun sonuçtur. Mecid Efendi her zaman memleketimize karşı büyük dostluk beslemiştir. Fransız fikir hayatına, edebiyatına bağlılığı kuvvetlidir. Bir zamanlar İngilizlerle dostluk kurma yoluna da sapmış ise de şimdi yeniden ve tamamiyle bize dönüktür. Geçen 2 Kasım’daki davranışı da buna delildir. Cihan Savaşı’nda ölen askerlerimizi anma törenine başyaverini yollamış ve kendi adına da mezarlarına çelenk koydurtmuştur! Abdülmecid Efendi ile özel ve çok samimi bağlarım var. Eşi prensesi takdim ettiği tek Avrupalı benim. Eşimle kendilerini sarayda birçok defalar ziyaret ettik.”
YENİDEN SEÇİLME Mİ, TANIMA MI?
Aynı günün gecesi General Pelle (saat 21.45 – çok gizli) kaydı ile hükümetine bir telgraf daha yollar. Bir noktanın henüz anlaşılamadığını belirtir. Halifenin önem verdiği bir nokta olacak bu:
“TBMM Abdülmecid’i halife mi seçmişti yoksa halife olarak mı tanımıştı.”
General Pelle, bu konudaki şüphelerine rağmen Mecid Efendi’nin Ankara’nın kararına uyduğunu, halifeliği kabul ettiğini müjdeler ve şunları yazar Paris’e;
“Haber henüz resmen açıklanmadı. Daha önceki telgraflarımda da size duyurduğum gibi, halife ile Ankara arasındaki bütün görüşmelerden başından itibaren haberdardım. Halifenin bana gösterdiği bu itimatdan, lüzum hasıl oldukça faydalanacağım… Bizlere karşı ilgisiz kalmasına imkân yoktur. Her ne kadar halifenin yetkileri şimdilik sınırlandırılmış gibi görünüyorsa da, bu haliyle de sempatilerini kazanmış olmamız bize ancak fayda sağlar. Selefi, İngilizlerin elinde bir esirden başka şey değildir.”
Yüksek Komiser, “Hükümdarın eninde sonunda siyasi kuvvete de yeniden kavuşacağına” inanmaktadır. Birçok delillerin bu görüşünü kuvvetlendirdiğini ekler. Yalnız bu delillerin nelerden ibaret olduğunu açıklamaz, Fransa’nın, sonucu güvenle beklemesi gerektiğini önemle kaydeder. Ayrıca der ki: “Yetkileri sınırlandırılmış bir halde iken de Abdülmecid’den faydalanmamız mümkündür!”

General Pelle’nin hükümetine son bir tavsiyesi var:
“Yeni halifenin müşkül durumlara düşürülmemesine özellikle dikkat edilmesi şarttır. Fransız gazeteleri, Abdülmecid’in Fransa’ya karşı beslediği dostluktan çok ihtiyatlı bir şekilde bahsetmelidirler. Ziyadesiyle bu dostluğuna değinmezlerse, halifeyi müşkül durumlara düşmekten kurtarmış olurlar!”
ABDÜLMECİD FRANSIZLARA GÜVENCE VERİYOR
Birkaç gün sonra, 26 Kasım’da, Pelle bir telgraf daha yollar. Abdülmecid’in göreve başlarken ettiği yeminden bahseder, Büyük Millet Meclisi’ne sadık kalacağına dair sözlerini hatırlatır ve der ki;
“Benimle olan özel konuşmalarda halife değişik bir dil kullanıyor! Baş tercümanımı saraya yollayarak kendisinden yeniden mülakat rica etmiştim. Halife, gelenin sefaretin yalnız baştercümanı olmasına rağmen huzura kabulde ısrar etmiş, kendisi ile konuşmuştur. Kendisine, Fransa’nın büyükelçisi ile sık sık buluşup konuşmak alışkanlığını katiyen kaybetmemek niyetinde olduğunu söylemiş, Fransa’ya olan bağlılığını, hayranlığını, minnettarlığını tekrar teyit etmiştir.”
Generale göre, Abdülmecid baştercüman Cuinet’ye der ki:
“Mösyö Poincarre’nin parlamentoda imparatorluğumdan bahsederken kullandığı lisan beni çok duygulandırdı. Bana güvenebilirler. Fransa ile Türkiye arasında samimi bir dostluğun sağlam temellerinin atılması için hükümetim nezdinde her türlü müdahaleleri ve tavsiyeleri yapacağıma inanmalıdırlar.”
Yüksek Komiser şu sonuca varır:
“Halifenin siyasi bir rol oynamaktan vazgeçmediği açık açık görülüyor. Kendi tarafından yarın kabul edileceğim.”
Ertesi günü General Pelle ve İngiliz Komiseri Henderson, peşi peşi sıra Abdülmecid’in huzuruna girerler. Yalnız bu defa ziyaretler bilinmektedir; Ankara temsilcisi Dr. Adnan da oradadır, önemli bir konuya temas edilmez.
ANKARA’DA MÜCADELE
Aradan iki gün geçer, ne gibi haberler sefarete ulaşmıştır? Fransız Yüksek Komiseri yeniden konuya değinen uzun bir telgraf hazırlar ve bunda şöyle der;
“Barıştan sonra, şimdi Ankara’da duruma hâkim olan paşalarla İttihat Terakki’li politikacıların arasında mücadele başlayacaktır. Seçim mekanizmalarını ve devlet memurlarının çoğunluğunu ellerinde bulunduran tecrübeli politikacılar olan İttihatçılar eninde sonunda durama hakim olacaklardır. Muhtemeldir ki sultan-halife o zaman anayasal bir hükümdar olarak, eskisi gibi, tekrar tahtına oturtulacaktır.” (2) Generale göre, Mustafa Kemal Paşa’nın İttihatçılar tarafından devrilmesi muhakkak gibidir ve bunun için de Fransa şimdiden Abdülmecid’i şiddetle desteklemelidir. Halife koyu bir Fransız taraftarıdır ve Türk milliyetçiliğinin de göz bebeğidir! Onu desteklemek, yeniden padişah olmasını sağlamak Fransa’nın menfaatlerine çok uygundur.
Fransız temsilcisine göre, Abdülmecid’in temin etmesi muhtemel bir mühim sonuç da şu olacaktır: Ankara’daki müfrid görüşlü olanları bertaraf ederek bütün mutedil görüşlü kişileri bir araya getirmek! “Müfrid” denilen yeni büyük devletlerin her türlü müdahalelerini reddeden, tam bağımsızlık isteyen kişilerinde başında Gazi Mustafa Kemal Paşa vardır.
(1) Fransa Dışişleri Bakanlığı arşivi (F.D.B.A.) Turquie; Cilt. 110 (Affaires Religieuses Elections du Nouveau Halife)
(2) (F.D.B.A.) Aynı cilt