Hemşirelik Türkiye’de Doğdu Yurt Dışında Meslek Oldu
Fotoğraf: Atatürk, 1922 yılında Türk hemşirelerle
Hemşirelik mesleğinin kurucusu Florence Nightingale’in doğum günü 12 Mayıs, tüm dünyada Dünya Hemşireler Günü olarak kabul edilmekte, o gün başlayan hafta tüm dünyada Dünya Hemşirelik Haftası olarak kutlanmaktadır.
İstanbul’da doğan bir mesleğin dünyadaki tüm görevlileri, mesleklerinin doğumunu gerçekleştiren bir kadının doğumgününü, her yıl olduğu gibi, bu yılın 12 Mayıs’ında da kutlayacaklar.
Kendi doğumgünü, kurduğu mesleğin doğumgünü olarak kabul edilen ve kutlanan bu kadın Florence Nightingale’dir. Onun kurduğu meslek ise hemşireliktir.
Florence Nightingale, Osmanlı-Rusya arasındaki Kırım Savaşı nedeniyle 1854 yılında İstanbul’a gelmiş ve Rusya’ya karşı Osmanlılar’la birlikte savaşırken yaralanan İngiliz askerlerine İstanbul’da, Selimiye Kışlası’nda gönüllü olarak yardım etmişti.
Savaştan yaralı olarak dönen askerler arasında yüzde 42 oranındaki ölüm oranı, onun bu yardımları sonucu yüzde 2’ye düşmüştü.
Florence Nightingale, başlattığı hizmete olan inancını bu sonucun verdiği cesaretle pekiştirdi ve yaralı askerlere bu yardımını belirli kurallar ve ilkeler çerçevesinde geliştirerek, bugün dünyanın tüm ülkeleri ve tüm insanları tarafından içtenlikle benimsenen ve sayılan yüce hemşirelik mesleğinin kurulmasını sağladı.
Onun bu hizmeti Trablusgarp ve Balkan savaşları öncesinde Osmanlı hükümeti tarafından örnek alınabilseydi, bu savaşlarda yaralanan askerlerimiz arasındaki can kaybının çok büyük olmasının önüne geçilebilecekti.
Osmanlı İmparatorluğu’nda kadınların gerçek anlamda elde ettikleri ilk meslek olan hemşirelik, Dr. Besim Ömer Akalın’ın öncülüğünde ve onun çabaları sonucu kuruldu. Akalın, 1907 yılında Osmanlı delegesi olarak katıldığı Londra’daki Uluslararası Kızılhaç Konferansı’nda, toplantının şeref konuğu olan Florence Nighingale ile tanışmış, onun bu konudaki görüş ve deneyimlerinden çok yararlanmıştı.
Doktor Besim Ömer Akalın, Kızılhaç’ın daha sonra katıldığı Washington Kongresi’nde hemşireliğin bir meslek olduğunu ve branşlara ayrıldığını da gördü. Yurda dönüşünde Kızılay yönetimine izlenimlerini anlatarak ilk olarak Kadırga Doğumevi’nde altı ay süreli gönüllü hemşirelik kursu açılması için ödenek ayrılmasını sağladı. İlk dersi kendisi verdi. On kişi diploma aldı.
Ebeliğin de öncüsü olan Dr. Besim Ömer, loğusalık döneminde ölüm oranını artıran “al bastı”yı korkulacak bir hastalık olmaktan çıkardı. Kadınların meslek sahibi olmaları, evlerinin dışında varlık göstermeleri için, dönemin engellerini aşmak gerekiyordu. Bu nedenle, aralarında üst düzey görevlilerin eşlerinin de bulundukları bir grup kadına bu konuyu benimsetti ve onların da kendisiyle birlikte çalışmalarını sağladı.
Kadınları, bir çeşit tutsak gibi çıkamadıkları evlerinden, konaklardan yaşamın içine çekmek, hatta toplumsal yaşamda onları görevlendirmek hiç de kolay değildi. Kızılay açtığı kurslarla hastabakıcılar yetiştirmeye başlarken aslında yaşamın her alanında kadınların da erkekler gibi yer almasına çaba harcıyordu.
Kursu bitiren kızlara verilen kimlikte genel bilgiler yanında şu sözlerin anlamı vardı:
“Ülkemizde kadın ve erkek ayrı yaşamaya alışmış, birbirinin durumundan her zaman habersiz kalmış birbirlerine karşı karşılıklı güven beslemek gereğini henüz hissetmemiştir. Sizin fedakârca hizmetinizde bile belki ahlaka aykırı bir gizli düşünce saklı olduğuna inananlar bulunur. Bu hastalıklı düşünceleri çürütmek ve Osmanlı kadınlarını layık oldukları yüksek yere getirmek için bilimsel olan görevinizi son derece özen ve önem ile yerine getirme sırasında manevi ve ahlaki olan güvenle verilmiş işlerinizi hiç bir zaman ihmal etmeyeceğiniz düşüncesi içindeyiz.”
Kadınlar yanında Ahmet Mithat, Recaizade Mahmut Ekrem ve dönemin birçok önemli yazarı kadınların özgürlüğü için ilginç yazılar yazarken Namık Kemal “Kadınlar dışlandıkça imparatorluk nüfusunun ancak yarısı üretici olabilir” uyarısında bulunuyordu.
Müslüman kadınların ebelik yapabilmelerine olanak sağlayan yasal düzenleme yapılınca 1912 yılında on kız öğrencinin Tıp okulunda ders izlemelerine izin verildi. Öğrenciler, 1915 yılında mezun oldular. Ama bu iş kurumsal yapıya bürünemedi. Savaş yangını büyüdükçe yaralılara yardım etmesi için hemşirelere olan gereksinim de arttı. Ani gelişmeler sırasında en üst düzeydeki memurların eşleri de hastabakıcılık işlerine koşuyorlardı. Bunlardan biri Van Valisi Tahsin Üzel’in eşi Mediha Hanım’dı. Kızılay Hastanesinin açılmasına öncülük eden Mediha Hanım Doğu Cephesi’nden gelen yaralıların tedavisi için Dr. Asaf Derviş Paşa’nın yanında hemşire olarak görev almıştı.
Yeniden patlak veren Balkan savaşları sırasında Türk hemşireler Safiye Hüseyin Elbi, Münire İsmail, Kerime Salahur… sahneye çıktılar. Onların bu davranışları, Türk hemşireliğinin doğum tarihi oldu.
Bu gelişmelere karşın İstanbul’da ilk hemşirecilik okulu ancak 1920 yılının Ağustos ayında açılabildi. İşgal altındaki İstanbul’da kendi yurttaşlarına hizmet versin diye kurulan Amerikan Amiral Bristol Hastanesi’nin Hemşire Okulu daha çok azınlıklara yönelikti. Türk ve Müslüman kızları için modern anlamda ilk hemşire okulu ancak Cumhuriyet döneminde, 1925 yılında açılabildi.
Kadınlar için hemşirelik, “altın bilezik” değerinde bir meslekti artık. Okul öğrenime, 1926 yılında yirmi, 1927 yılında yirmiyedi öğrenciyle başladı. Okul daha ilk mezunlarını vermeden yurdun değişik yerlerindenden hemşirelerin kendi illerine gönderilmesi için yoğun istekler yapılıyordu. Uluslararası Kızılhaç Dernekleri ve Amerikan Kızılhaçı Başkanı Barton Pane Tokyo’da Uzakdoğu Kızılhaç Dernekleri İkinci Kongresine katıldıktan sonra Avrupa’da inceleme gezisine İstanbul’da Hemşirelik Okulunu ziyaret ederek başladılar. 27 Mart 1927 günü okula gelen Barton Pane sıradan biri değildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında ABD İçişleri Bakanı’ydı. Dr. Ömer Lütfü ve Safiye Hanım tarafından karşılanan Barton mezun ve okuyan öğrencilere şöyle seslendi:
“Amerikan Kızılhaçı da bu işe sizin gibi az sayıyla başladı. Bugün yoksul ve geri kalmış bölgelerde görev yapan 800 hemşiremiz var. Kızılay, bir Hemşirelik Okulu açmakla çok yerinde bir iş yapmıştır. Okulun düzeyini çok beğendim.”
Yabancı konukların bu ilgisinden sonra okulun ufku değişti. Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın çabasıyla Rockefeller Vakfı desteği sağlanarak okul danışmanlığına ABD’den Miss Crowell getirildi. Eğitim üç yıla çıkarıldı. Çağdaş eğitim anlayışı uygulamaya konuldu.
Birkaç yıl sonra İkinci Dünya Savaşı sırasında okulun başına geçmesi için çağrılan Miss Shelia Sinclair’ın raporunda ise şunlar yer alıyordu:
“Türkiye’de hemşirelik bir meslek değil bir sanattır.”
Her yıl 12 Mayıs’ta görkemli törenlerle kutladığımız Hemşirelik günü ve haftasına böylesine zorlu günlerden geçerek gelindi.
Yaşar Öztürk, Bütün Dünya