Hasan Tahsin Ve İlk Kurşun
Hasan Tahsin’in bütün hayatı vatanı için mücadeleyle geçmiştir. Jön Türk hareketinin en önemli uzantısı olan ittihat ve Terakki Kaynaşmasına çok genç yaşlarında katılmış, Paris’te Sorbon Üniversitesindeyken Trablusgarp’ı işgal eden İtalya’yı protesto için Mısırlı öğrenci lideri Şeyh Dayef ile mitingler düzenlemişti. İsviçre’de Neuchotel’de seyrettiği filmde Türklüğe hakaret edildiğini görünce perdeye kurşunlar sıkan, bütün balkanları Türkler aleyhine kışkırtmaya çalışan İngiliz Gizli Servisinin elemanlarından Boxton kardeşleri Bükreş’te vuran, mütareke döneminde Ege içlerine silâh kaçırma işini organize eden hep aynı Hasan Tahsin’dir. Yurtseverliğinin yanısıra Osmanlı Devleti sınırları içinde ezilen halk yığınlarının sorunlarına cesurca eğilen bu devrimci, Kemalist Devrim’in temel taşlarından biridir.
4 MAYIS 1919’da, İzmirliler yaşlıgözlerle çok önemli bir beyannameyi okuyorlardı: “…Ey bedbaht Türk!. Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster. Tekmil kardeşlerin Maşatlık Meydanındadır. Oraya yüzbinlerle toplan.. Orada zengin, yoksul, bilgin, cahil yok. Fakat Yunan egemenliğini istemeyen bir mutlak çoğunluk var. Gerikalma!.. Binlerle, yüzbinlerle Maşatlık’a koş. Ve Millî Kurul’un buyruğuna uy…”
İzmir’i, Yunanlılara teslim etmek istemeyen Türklerin kurduğu “Redd-i İlhak Heyet-i Milliyesi” isimli cemiyetin dağıttığı bu bildirilerin sonucu, 14 mayısı 15 mayısa bağlayan gece binlerce İzmirli, deniz kıyısından hafif meyille yükselen Maşatlık’a (eski Musevi mezarlığı) toplanmıştı. Körfezdeki İngiliz, Fransız, Amerikan, İtalyan ve biraz gerilerde Yunan zırhlılarının ışıldakları arada bir kalabalığın üzerinde geziyordu. Yamacın kıyısına kurulan kürsüden birçok kişi kalabalığa hitap etmeye başladılar. Başta Belediye Reisi Hacı Hasan Paşa olmak üzere birçok hatipler halkı uyuşturucu ve işgale boyun eğdirici konuşmalar yaptılar. Yalnız, Hukuk-u Beşer Gazetesi Başyazarı Hasan Tahsin başta olmak üzere bir avuç yurtsever, halkı direnmeye çağırmıştı.
Hasan Tahsin, konuşmasında Türk tarihinin ve kahramanlığının kısaca özetini yaptıktan sonra, Paris Barış Konferansı kararlarını şiddetle eleştirerek, Türklerin esir olamayacaklarını, hele asırlarca hakimiyetleri altında tuttukları bir ulusun işgalini hiç kabul edemeyeceklerini belirtti. Sonunda, akşamdan beri gözünü kırpmadan bekleşen yurtsever halkın gözlerinden ilham alıp, tıpkı bir müddet önce gazetesi Hukuk-u Beşer’de yazdığı gibi, Körfezdeki düşman zırhlılarına doğru haykırdı:
“…Burayı Yunan’a vermeyeceğiz. Vermek isteyen kuvvetle paylaşacak kozumuz var. Hattâ süngülerimiz, silâhlarımız olmasa bile… Asi ruhumuzla, coşkun kanlarımızla, hararetli vicdanlarımızla, sökülmeyen dişlerimizle bu memleketi, namusumuzu, gururumuzu, ailelerimizin, yavrularımızın, kadınlarımızın iffet-i hayatiyetlerini kurtaracak, muhafaza edeceğiz…”
Aynı Hasan Tahsin, 15 mayıs 1919 günü büyük bir törenle İzmir’i işgale başlayan Yunan sürülerine karşı ilk kurşunu atan bağımsızlık savaşcısıydı. İlk anda üç efzon askeri öldürmüş ve düşmanı kaçırtmıştı. Hasan Tahsin, İzmir’de emperyalizme karşı vatanını müdafaa fikri ile harekete geçen ve düşmana yiğitçe saldıran ilk Türktü. Fakat o anda ne yazık ki, etrafında bir avuç yurtseverden başka kimse yoktu. Bu sebebten geriye dönen Yunan askerleri tarafından şehit edildi.
Hasan Tahsin’in, Kordonboyu’na akan kanı kurumaya yüztutarken Ziya Gökalp; sürgüne gönderildiği Malta Adası’ndan gözyaşları içinde haykırıyordu:
“Ağla çoban ağla, ovan kalmadı,
İnle bülbül inle, yuvan kalmadı…”
Oysa, ne çoban, ne de bülbül esir olamazdı ve olmayacaktı. Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı, Hasan Tahsin’in ilk kurşunları ile başlayacaktı. İlk başarılı direnmelerin yapıldığı Urla, Alaşehir, Denizli, Aydın’daki bağımsızlık savaşçıları Hasan Tahsin’in açtığı yoldan gidenlerdir.
Bir yandan Yunan ordusu ilerlemekte, öte yandan Ege bir volkan gibi kaynamaya başlamaktaydı. Ovası kalmayan çoban ile, yuvası yıkılan bülbül silâha sarılmışlardı. Birkaç yürekli subayın olağanüstü gayretleri ile toparlanan cılız askerî birlikler, dağlardan inen kanun kaçağı zeybekler ile “Yunana karşı savaş” ülküsünde bütünleşiyorlardı. Yeni bir savaşçı milis teşkilâtı, yani “Kuvay-ı Milliye” doğmaktaydı. Bu tarihî gelişimin fitilini ateşleyen ilk kurşun, aynı zamanda “Emperyalizme karşı mazlum uluslar” dâvasının dönüm noktasıdır.
Hasan Tahsin’in bütün hayatı vatanı için mücadeleyle geçmiştir. Jön Türk hareketinin en önemli uzantısı olan İttihat ve Terakki kaynaşmasına çok genç yaşlarda katılan, Paris’te Sorbon Üniversitesinde iken Trablusgarp’ı işgal eden İtalya’yı protesto için Mısırlı öğrenci lideri Şeyh Dayef ile mitingler düzenleyen, İsviçre’de Neuchotel’de seyrettiği filmde Türklüğe hakaret edildiğini görünce perdeye kurşunlar sıkıp, sinemayı allak bullak eden, bütün Balkanları Türkler aleyhinde kışkırtmaya çalışan İngiliz Entelijans Servisinin gözde elemanları “Boxton Kardeşler”i, Bükreş’te vuran, mütareke döneminde Ege içlerine silâh kaçırma işini organize eden hep aynı Hasan Tahsin’dir.
Hasan Tahsin’in en yakın arkadaşı Em. Tüm Gnl. Mazlum Boysan, bir konuşmada bu büyük yurtseveri şöyle anlatmıştı:
“…Biz, İbrahim Temo ve İshak Sukûti ile beraber Askerî Tıbbıye’de ilk hürriyetçi akımı başlatanlardanız. Hasan Tahsin ise bizden 5-6 yaş küçüktü. Onunla hürriyet mücadelelerinden tanışırdık. Kendi aramızda Bedros parolası ile andığımız Abdülhamit’e karşı yapılan hürriyet mücadelesinde, Hasan Tahsin bize imrenirdi. Meşrutiyetten sonra Paris’te Lüksemburg Parkında karşılaştık. Sarmaş dolaş olmuştuk. O, İttihat Terakki bursu ile Sorbon’a, ben ise Valdö Graz Askerî Tıp Akademisine gelmiştik. Beraberce Monj sokağı, 51 numaralı apartmanın bir dairesine yerleştik. Hasan Tahsin burcu burcu vatanseverlik kokardı. Bana hitaben, Tanrı bir gün bana da sizlere bahşettiği gibi vatan için mücadele fırsatı versin diye dua ederdi. İnkılâpçı ve halkçı bir insandı. Toplumun fakir tabakalarının dâvâları ile yakından ilgilenirdi. Merhametliydi. Sakindi. Ama millî meselelerde bir volkan gibi indifa ederdi…”
GERÇEK DEVRİMCİ
Hasan Tahsin’in en önemli yanlarından biri de ateşli bir devrimci olmasıydı. Onun 1918 – 1919’larda yazdığı birçok makale günümüzdeki birçok toplumsal sorunlarımıza ışık tutacak niteliktedir. Hukuk-u Beşer gazetesinde, 22 mart 1919’da yazdığı “Alt Tabaka” isimli yazısında aynen şunları söylüyor:
“…Bizde en ziyade düşünülecek bir sınıf varsa, o da şüphesiz alt tabakadır. Çiftçi, işçi, dükkâncı, amele gibi bütün çalışan fertlerin teşkil ettiği bu sınıf, alnının teriyle ekmeğini kazanır, devletin hâzinesini doldurur, asker olur, kâr vergisini de öder. Buna mukabil ekseriyetle düşünülmez, ihmal edilir. Fakir olmak, sefalete mahkûm olmakla birdir. Fakir olduğu için de tahsil yapamaz ve cahil olur. Cahil olunca da ağaların, soyguncuların, hırsızların, müstebitlerin aleti olur. Bütün emelimiz iki noktada toplanıyor. Hakim sınıfı hak vermeye mecbur etmek ve mahkûm sınıfı üretim hakkına muktedir kılmak… Bu sebebten hükümetler önce alt tabakanın seviyesini yükseltmeye çalışmalı ve onları himaye etmelidir. Çünkü alt tabaka devlet denilen binanın temel ve esasıdır…”
Görüldüğü gibi, Hasan Tahsin, yurtseverliğinin yanında Osmanlı Devleti sınırları içinde ezilen halk yığınlarının sorunlarına cesurca eğilen gerçek bir devrimcidir. O; bağımsızlık, yurtseverlik ve devrimcilik konularında tam bir bütündür. İşte bu nedenle Türk Milletinin, esir ve iki büklüm yaşayamayacağının ispatı için, düşmana Anadolu’da ilk kurşunu atma şerefini alan bu genç yurtsever, aynı zamanda Kemalist Devrim’in temel taşlarından biridir. Onun 15 Mayıs’ta Kordonboyu’na akan kanı boşuna akmadı. Çünkü 9 Eylül’de aynı Kordonboyu’ndan Mustafa Kemal Paşa muzaffer Türk Ordusunun arasında geçerken, kendisini çılgınca alkışlayan İzmir halkı, yaşlı gözlerle işgal günü Yunan’a ilk kurşunu atan savaşçısını hatırlıyordu.
KUVAY-I MİLLİYE KUŞAĞINA ARMAĞAN
Geç de olsa sonunda Türk Milleti, yurtsever Hasan Tahsin’i anıtlaştırdı. İzmir’de Hasan Tahsin’i ölümsüzleştirmek için yapılan anıt; genç Cumhuriyet kuşaklarının, şehit gazetecimizin kişiliğinde Kuvay-ı Milliye nesline bir armağanıdır. “İlk Kurşun” adı verilen bu anıt, Türkün hiç bir zaman esir edilemeyeceğinin dünyaya ilânıdır.
Taha Toros Arşivi
Yazan: Yaşar Aksoy, 16.05.1979