Hasan Âli Yücel: “SIFIR” Bendenizim

Ahmet Hamdi Başar anlatıyor:

“1930, Serbest Fırka’nın feshinden sonraki seyahatlerinde:

– Hasan Âli Beyefendi, siz felsefe okumuşsunuz, okutmuşsunuz. Elbetteki “SIFIR”ın ne demek olduğunu bilirsiniz. Bize “SIFIR”ı tarif edebilir misiniz.

Hasan Âli Bey meşgul olduğu bir saha üzerinde soru sorulmasından memnun. Hele bu sorunun “SIFIR” meselesi gibi kendisince mükemmel bilinen bir konuyla ilgisi olmasından dolayı büsbütün memnun.

– Efendimiz “SIFIR” hayatla ademin, varlıkla yokluğun…

– Anladım, hayat ebedi ise, adem ebedi değil mi?

– Şüphesiz efendimiz, hayatın ebediyetinde….

– Hayır ben size “SIFIR”ı soruyorum. “SIFIR” adem demek midir? “SIFIR” ile yokluk arasında ne fark vardır?

– Efendimiz, birisi yani “SIFIR”, yaşanmış bir şeyin yokluğudur. Halbuki..

– Hayatı nasıl tasavvur ediyorsunuz?

– Efendim “SIFIR” yok demektir.

– Güzel!.. Bu yok denen “SIFIR” bir rakamın önüne, sağına gelince onu 10 misli yükseltiyor. Bu nasıl olur?

Hasan Âli Bey sorular karşısında mağlup olmak üzere…

Dinleyiciler bu karşılıklı sözleri zevkli ve eğlenceli buluyorlar. Anlaşılan Atatürk; Hasan Âli Bey’i fazla sıkıştırmak, mağlup etmek ve sonra da, haşlamak için bu soruları sormuyor. Maksat iki saatten beri ciddi meselelerle uğraşmaktan doğan, ağır ve yorucu havayı dağıtmak….

Hasan Âli Bey nereye gitse yakalanıyor, nihayet ilminden fazla zekasını kullanmak icap ettiğini anlıyor:

– Efendimiz, diyor, daima arkanızda ve solunuzdayım. “SIFIR” işte efendimizin solunda olan bendenizim.”


Kaynak: Kemal Arıburnu, Atatürk, Anekdotlar – Anılar, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1960, Sayfa: 39-40 (Ahmet Hamdi Başar, Atatürk’le 3 Ay, 1945, Sayfa: 34)


Fotoğraf: Soldan sağa; Doktor Vehbi Demir, Kılıç Ali, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ruşen Eşref Ünaydın, Hasan Âli Yücel. 1930’lu yıllar.