Hacı Nimet Camii Hatibi Soruyor: Neden Atatürk’ü Rahmetle Anmazlar?

KESİN OLARAK İFADE EDERİZ Kİ, ATATÜRK ASLA BİR DİKTATÖR DEĞİLDİ. O, BÜTÜN DEVRİMLERİ MİLLİ İRADEYE DAYANARAK YAPMIŞTI. İTİRAF EDERİZ Kİ, ATATÜRK MİLLİ MÜCADELE BAYRAĞINI AÇMAMIŞ, ULUSUMUZA ÖNDERLİK ETMEMİŞ OLSAYDI BUGÜN DİNİMİZ, MUKADDESATIMIZ, VATANIMIZ, ULUSUMUZ AYAKLAR ALTINDA ÇİĞNENMEKTE DEVAM EDECEK, “TÜRKİYE DEVLETİ” DİYE BİR DEVLET OLMAYACAK, ŞEHİT KANLARI İLE SULANACAK BU TOPRAKLAR DÜŞMAN SÖMÜRGELERİ OLACAKTI. O ACI GÜNLERİ GÖRENLERİN BİRÇOĞU BUGÜN HAYATTA DEĞİLDİR.

Hayretlerimizi hattâ üzüntümüzü mucip olan şudur: Cuma hutbelerînde Fatih’ten söz ediliyor da, bir 30 Ağustos’da bir 23 Nisan’da, bir 29 Ekim’de Cuma günleri cami mimberlerinde Atatürk’ün şahsiyeti Müslüman Türk halkına neden anlatılmıyor? Acaba Atatürk’ten söz etmek günah mı sayılıyor?

1921 Ağustos’unun sonlarına doğru Yunan Orduları Kral Kostantin’in komutası altında Eskişehir ve Seyyid Gazi civarında büyük bir taaruza geçmişlerdi. Yunan Orduları üstün kuvvetlere sahipti. Yunanlıların ellerinde bol miktarda savaş malzemesi vardı. Türk Ordularının ellerinde ise az miktarda cephane bulunuyordu. Fakat Kahraman Mehmetçiğin kalbi iman ile dolu idi. Türk Ordularına büyük asker Gazi Mustafa Kemal komuta ediyordu.

Malum olduğu üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı karar ile Başkomutanlığa atanan Gazi Mustafa Kemal üstün Yunan kuvvetleri ile savaşmak üzere ordularımızın başına geçti. Tam 22 gün 22 gece devam eden Sakarya Meydan Savaşın’da Gazi Mustafa Kemal kahraman Mehmetçikle aynı safta düşmanlarla savaştı. Aziz Ata’mız Sakarya Savaşı’nda göğsünden bir de yara alarak, Çanakkale’deki ‘Gazi’liğine yeni bir ‘Gazi’lik eklenmiş oldu ve bu suretle Tanrı katında da derecesi yükseldi. Atatürk yaralanmış olmasına rağmen ordularının başından ayrılmadı. Yaralı olduğu halde çalıştı ve askerlikteki büyük dehâsı sayesinde Yunanlıları Sakarya nehrine döktü.

İşte bu meydan savaşının sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi oy birliği ile aldığı bir kararla Gazi Mustafa Kemâl’e müşirlik (Mareşal) rütbesini verdi.

Mareşal Atatürk

Bugün bazı yabancı devletlerin başlarında bulunan askeri liderlerden bir kısmı ‘Mareşal’dır. Fakat bunların Mareşallıkları siyasidir, yani, kendileri tarafından verilmiş bir rütbedir. Atatürk’e gelince, O muazzam bir meydan savaşını kazanmak suretiyle bu rütbeyi hak etmişti. Kesin olarak ifade ederiz ki, Atatürk asla bir diktatör değildi. O, bütün devrimleri millî iradeye dayanarak yapmıştı.

İtiraf ederiz ki, Atatürk Milli Mücadele Bayrağını açmamış, ulusumuza önderlik etmemiş olsaydı, bugün dinimiz, mükaddesatımız, vatanımız, ulusumuz ayaklar altında çiğnenmekte devam edecek, Türkiye Devleti diye bir devlet olmayacak, şehit kanları ile sulanan bu topraklar, düşmanların sömürgeleri olacaktı. Cennet yurdumuzun düşman işgaline uğradığı o kara günlerin üzerinden yarım asır geçti. O acı günleri görmüş olanların bir çokları bugün hayatta değildir. Cumhuriyet ilân edileli 45 yıl oldu, bugün Türk Ulusunun yüzde sekseni Cumhuriyet kuşaklarıdır.

Atatürk’ü şahsen görmüş bahtiyar bir insan olarak ifade ederim ki, halkın içinden çıkan ve bir halk adamı olan O büyük insan, hayatında Ulusunun tümü tarafından sevilip sayılırdı. Atatürk kadar milleti tarafından sevilmiş, sayılmış bir başbuğ dünya üzerinde görülmemiştir. Yine kesin olarak ifade ederiz ki, Atatürk’ün yaptığı bütün devrimler Türk Ulusu tarafından tasvib ile karşılanmıştı. Atatürk hayatta iken bütün millet O’nun yolunda, O’nun izinde idi. Müşahedelerimize atfen bu satırları yazıyoruz, Atatürk fâni dünyaya gözlerini kapadıktan sonra, biz Devlet olarak toplum olarak fert olarak genç kuşaklarımıza Atatürk’ü bütün anlamı ile tanıtamadık, bu hususta çok kusurluyuz. Bunun nedenlerini gelecek sohbetlerimizin birinde gerçek vesikalara dayanarak açıklayacağız.

Atatürk’ü genç kuşaklarımıza tanıtmamakta din adamlarımız da kusurludur. Bunun bir delilini göstereceğiz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da İstanbul’un fethi, resmî törenlerle kutlandı, İstanbul Camilerinde, mimberlerde fetih hutbeleri okundu. Cami mimberlerinde yüce Türk hükümdar, Fatih Sultan Mehmet’in himmetleri, Fatih’in şahsiyeti anlatıldı. Hemen ilâve edelim ki, bu hutbelerin okunması, çok isabetlidir, zira; Cuma namazına gelen Müslüman Türkler bu vesile ile öz tarihlerini de öğrenmiş oluyorlar.

Neden Atatürk Yok

Tarihini bilmeyen, vatana hizmetlerinden dolayı isimleri tarihte geçen Türk büyüklerini tanımayan bir kimse, aslâ şahsiyet sahibi olamaz. Bir Milleti ayakta tutan onun köklü tarihidir.

Hayretimizi, hattâ üzüntümüzü mucip olan sebeb, cuma hutbelerinde Fatih’ten söz ediliyor da, bir 30 Ağustos’da, bir 23 Nisan’da, bir 29 Ekim’de, Cuma günleri cami mimberlerinde Atatürk’ün hizmetleri, Atatürk’ün şahsiyeti Müslüman Türk halkına neden anlatılmıyor?

Cami mimberlerinde Fatih’ten söz etmek sevap oluyor da, acaba Atatürk’ten söz etmek günah mı sayılıyor? Fatih bir eshab değildi, yüce Fatih de Atatürk gibi bir asker, bir başbuğdu. Fatih’in bütün meziyeti, Fatih’in yüceliği, milletine hizmet etmiş olmasından ileri gelmektedir. Elimizde bir Hutbe kitabı var, merak edenler belki Beyazıt’da sahaflar çarşısında bulabilirler. Kitabın ismi, ‘Hutbe Hocası’dır, 1926 yılında İstanbul’da Ahmet Kâmil matbaasında basılmıştır. Yazarı Fatih müderrislerinden İstanbul’lu Hacı Hayri Efendi denmekle mâruf vaiz-i meşhurdur. Bu hutbe kitabı, Cumhuriyetin ilânından 3 yıl sonra basılmıştır. Şimdi elimde bulunan ‘Hutbe Hocası’ isimli kitabı açtım. Dokuzuncu sahifesinde yazıh olanları kelimesi kelimesine aynen bu satırlara aktarıyorum:

“Ayet, Fecr suresi. Aziz Müslümanlar, okuduğum Ayet-i Kerime’de, Cenab-ı Hak gecelerin seyrü sefer edeceğini bildirmiştir. Zulmetlerin gitmesi, Bir olan Kâdir-i Mutlak’ın iradesine vâbestedir. Sürî ve manevî karanlıkları ancak Allah-ü Tealâ giderir. Bizim için büyük bir nimet olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ve İsmet Paşa’yı ancak Allah yetiştirdi. Onlar ile Türk müslim topraklarını, aydın ve temin etti. Harp plânlarını hazırlamayı o arslanlara nasip etti. Binaenaleyh, onlara o şekilde teşekkür etmektir. Türkiye Cumhuriyeti dünya durdukça dursun, Cenab-l Hak, Gazi Mustafa Kemal Paşa’mızı ektarı mâneviye ve maddiyeden masün ve mahfuz eylesin.” 

İşte aziz okuyucularım, sizlere gerçek bir vesika sundum. Atatürk hayatta iken din adamlarımız tarafından da çok sevilirdi. Atatürk’ün hayatında Cuma günleri mimberlerde bu mealde hutbeler okunurdu. Ne yazık ki Atatürk’ün ölümünden sonra. hutbe kitabı yazanlar, eserlerinde Fatih’ten, Kanuni’den söz ettikleri halde, Atatürk’den hiç söz etmemişlerdir. Demek ki, Atatürk’ü genç kuşaklarımıza tanıtmamakta din adamlarımız da, kusurludur.

Bir millet kabilmidir böyle öcünü alsın? 
Sen zafer göklerinde kanat vuran kartalsın! 
Sakarya’da, İzmir’de, Afyon’da, İnönü’de. 
Galip gelince harbin en ümitsiz gününde, 
Gönlümüzden silindi kederin, derdin izi, 
Ey şerefli Kumandan, ey yüce, namlı Gazi!

Ercümend Demirer Hacı Nimet Camii Hatibi

Kaynak: Kemalizm Dergisi, sayfa 8-9, Ekim 1968, Yıl:7 sayı:75