“Geleceklerse Gelsinler. Ne Göreceklerini Düşünemezler Bile!”

Ben, (Halil Nuri Yurdakul) muhafız alayı (mülhak) genel sekreteri iken bir gece beni uyandırıp, alaya çağırdılar. Vakit gece yarısını epeyce geçmişti. Ben böyle çağırmalara pek alışık olduğum için, olayı hiç yadırgamadım. O zamanlar muhafız alayı ve alayda görevli subayların evleri, bugünkü Tandoğan Meydanı’ndaki boş tarlalarda kurulan barakalardaydı. Alaya gelince Tekçe, Paşa’nın telefonla verdiği şu emri bildirdiler:

“Atatürk trenle seyahate çıkacaklardır. Bütün hazırlıklar derhal yapılsın ve bütün önlemler derhal alınsın.”

Doğru Ankara istasyonuna koştum. Ve tren hazırlıklarına başladım. Ayrıca Ata’nın seyahatlerinde daima bir koruyucu birlik de beraber giderdi. Bu birliğin de hazırlıklarına başladık. Fakat nereye gidileceğini bilmediğimiz için askerî yiyecek evrakını dolduramıyorduk. İstasyondan kumandanı aradım. “Kumandanım, nereye gideceğiz, hem treni o istikamete hazırlattıracağım hem de askerin yiyecek evrakını o yöndeki birliklere kestireceğim,” dedim. Komutan telefonda bana bağırdı. “Ne yaparsan yap, biz istasyona geliyoruz,” dedi. Anladım ki durum çok karışık. Atatürk de çok kızgın ve sinirli ki, komutan da bir şey soramıyor. “Acaba askerî bir hareket mi var?” diye aklımdan geçti. Çünkü o zamanlar İtalyanların Antalya’ya asker çıkaracağı veya Fransızların Hatay’ı vermemek için oraya birlik kaydıracağı söylentileri dolaşıyordu. Ben, koruyucu birliğin yiyecek evrakının her şeyini hazırlatıp gideceği yerin ismini boş bıraktım. Trenin de iki tarafına birer lokomotif hazırlattım, fakat bağlatmadım. Bütün hazırlıklar iki taraf için yapıldı. İki yöne de telgraflar çekildi. Koruma birliği de vagonlara yerleştirildi.

Vakit gece yarısını çoktan geçmiş saat iki-üç olmuştu. Az sonra Atatürk istasyona geldiler. Her hâllerinden çok sinirli oldukları belli oluyordu. İsmail Hakkı Bey de arkalarında idi. Doğruca trene yürüdüler. Biz hâlâ hangi yöne hareket edeceğimizi bilemiyorduk. Tekçe komutana yaklaşıp, “Kumandanım hangi tarafa gidiyoruz. Ben her iki taraf için de hazırlıklarımızı yaptırdım,” dedim. O da çok gergin ve sinirliydi. “İyi şimdi öğreniriz. Ben hâlâ Ata’ya soramadım,” deyip trene bindiler. Az sonra Tekçe beni emretti, koşarak trene çıktım. Tekçe, “Hareket Polatlı istikametine,” dedi. Hemen koşup o taraf lokomotifini bağlattık ve Polatlı yönüne hareket edildi. Hemen telefon ve telgraflarla Ata’nın Polatlı’ya doğru hareket ettiği bildirildi. Atatürk ertesi gün Sakarya’ya gelmiş ve askerî birlikleri teftiş ederek aynı gün Ankara’ya dönmüşlerdi. Sonradan öğrendik ki, o zamanlar çok konuşulan Hatay meselesi ve İtalyanların Antalya ve yöresine saldıracakları konuları Atatürk’ün yanında da konuşulmuş. O da müthiş sinirlenmiş ve kalkmış ayağa, “Geleceklerse gelsinler. Ne göreceklerini düşünemezler bile!” diye kükremiş ve böyle bir geziyi düzenlemişlerdi. Tabii ertesi gün bütün gazeteler baş makalelerinde bu haberi vermişler ve Atatürk’ün askerî birlikleri gece teftiş ettiğini o günün şartlarına göre yorumlamışlardı. Bunları bütün sefirler, bu arada Fransız ve İtalyan sefirleri de okuyarak hükümetlerine bildirmişlerdi. Tabii ki bu hareket Türklerin her şeyi düşünerek, âdeta alarmda bekledikleri görünümü ile dış basına yansımış ve onlara iyi bir gözdağı olmuştu.

Kaynak:Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, Prof. Dr. Yurdakul Yurdakul