Gazi Mustafa Kemâl Paşa’nın İsmet Paşa’ya Yazdığı Mektup. İşte Osmanlı’dan Kalan Türkiye!

Sevgili Güzel İnsanlar!

İnternette aşağıdaki Mustafa Kemâl’in İsmet Paşa’ya yazdığı mektup dolaşmaktadır. Önce işin aslını sizlerle paylaşayım.

1- Bu mektubun aslı bende.
2- Mektup eski Türkçe kaleme alınmış.
3- İnternette dolaşan yazıda pek çok gramer hatası var.
4- Yakın zamanda Parola Yayınları tarafından “Atatürk Milliyetçiliği” kitabıma bu mektubun hem orijinalini hem de Türkçe’sini koydum.
5- Hayret ettiğim bir husus, kitabım henüz piyasaya çıkmadan bu mektup nasıl internette yayınlandı. Ne ve nasıl olursa olsun. Bunu yapan arkadaşı kutlarım. Müthiş bir zekâ ve müthiş bir beceri. İşte bu da bir Türk mucizesi. Bu işi yapan arkadaş bana iki satırla “Ben yaptım” diye lütfeder haber verirse, onu hem başarısından ve becerisinden dolayı kutlayacağım hem de gözlerinden öpeceğim.

Gelelim mektuba.
Bir insan bu denli ileri görüşlü olur mu?
Bir insan bu kadar vatansever olur mu?
Adı Gazi Mustafa Kemâl Atatürk olursa, olur!

Saygılarımla.

Eriş Ülger

Not: İnternette dolaşan yazının tarihi yanlıştır. Mektup 30 Ekim 1923’de tarihlidir.

Kitabımı, Gazi Mustafa Kemâl’in İsmet Paşa’ya yazdığı bir mektup ile noktalıyorum. E.Ülger

YORUMSUZ.

Atatürk’ten İsmet Paşa’ya

“SEVGİLİ Paşam!

Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum.
Dur, hiç itiraz etme.
Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.

Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun.

Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.

Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu, hastalıklı bir vatan miras kaldı.

Yoksul bir köylü devletiyiz.

Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 km. kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzey’ini Güney’ine, Batı’sını Doğu’suna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.

Denizciliğimiz acınacak durumda.

Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olan bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.

Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyet’le de insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız.
Her yerde tefeciler halkı eziyor.

Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.

Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor.

Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.

Telefon, motor, makine yok.

Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremidi bile ithal ediyoruz.

Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.

Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı da 400 bini geçecek.

İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız da çok az. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitimi hiç çözülmemiş.

Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.

Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.

Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.

Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz. Hedefimiz milli iktisat, bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.

Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.

Cumhuriyet’e uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney. Ama yılmamak, ucuz, geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı, uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak, bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.

Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.

Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun!”

Tarih 30 Ekim 1923. Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’yı Köşk’e davet eder. Ülkenin genel durumu hakkında hazırlattığı raporları İsmet Paşa’ya böyle sunar. Atatürk ve arkadaşlarının zaferden sonra ki şartları buydu.

Dün O’na sahip çıkmadık.

Bu gün inkâr ediyoruz.

Yarın?

Eriş Ülger