Füreya’nın Gözüyle Atatürk
Aşağıda okuyacağınız yazı, ‘Füreya’nın gözüyle Atatürk’ başlığı altında, 10 Kasım 1995 tarihinde Şükran Soner imzasıyla Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
Uluslararası seramik sanatçımız Füreya, Atatürk sofralarının ev sahibesi olarak konuştu
İlk seramik sanatçımız, pek çok ulusal ve uluslararası ödül sahibi, büyük bir sanatçı ailenin bireyi, felsefe eğitimi görmüş, çağdaş bir aydın kadın olan Füreya, Kılıç Ali’nin eşi olarak pek çoğuna ev sahibeliği de yaptığı Atatürk sofralarını, çok yakından tanıdığı Atatürk’ü ilk kez anlatırken, onun insan boyutu üzerinde küçük küçük, sıcak anılarla durmayı yeğliyor.
Füreya, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk çağdaş seramik sanatçısı. Bir yaşam olarak kabul ettiği seramik sanatında pek çok ilklere damgasını vurmuş, çok sayıda önemli ulusal ve uluslararası ödül sahibi. Sayısız sergileri, atölye çalışmaları, duvar panoları, çok değişik türde sanat ürünleri ile onurlanmış; ancak 12 Eylül döneminin bir ulufe gibi dağıtılan “devlet sanatçılığı” ödülünü reddetmiş bir kişilik. Sanatın bir dalı ile yetinmemiş, her biri alanlarının en başarılılarından sanatçı bir ailenin içinde (Aliye Bergen, Fahrünnisa Zeid, Cevat Şakir, Sabahattin Eyuboğlu, Şirin Devrim)müzik, resim, edebiyat dünyasında yetişmiş, felsefe eğitiminden geçmiş özel biri.
Satır aralarında geçmiş, ancak hiç bilinmeyen, üzerinde konuşmadığı bir özel konumu da Kılıç Ali’nin eşi olarak Atatürk’ün çok yakınında olmuş, ünlü sofralarına ev sahibeliği yapmış bir kadın olması.
Söyleşi için kendisini telefonla aradığımda, önce “O kadar çok yapıldı ki bilinmeyen ilginç bir yanımın kaldığını sanmıyorum; üstelik yeni bir sergim falan da yok” itirazında bulundu. “Anılar olamaz mı?” önerisine ise yanıtı sıcaktı: “Neden olmasın?”
1935-38 Atatürk sofralarının tanığı, Kılıç Ali’nin eşi olarak olup bitenin içinde, Atatürk’ün hep yanı başında yaşamış sanatçı, çağdaş bir aydınla, bugüne kadar hiç konuşmamakta büyük özen gösterdiği bir konuda konuşabilmek yeterince heyecan verici. Füreya’nın ilk sözcüklerinden bugünkü sanat ve kültür birikimi ile daha da bilenmiş gerçek bir Atatürk hayranı, Kemalizm tutkunu olduğu hemen anlaşılıyor.

Küçük ayrıntılar
Atatürk üzerine ilk söyleşisinde, bir sanatçı kadın gözü ile özel yaşamındaki Mustafa Kemal’i, küçük ayrıntıları, aynı zamanda öz olabilecek insani davranışları ile, olayların önem ve sırasına bakılmaksızın, anlatmaya çalışmasını seçiyoruz. İnsan olarak Mustafa Kemal Atatürk ve anılar anlatılmak istenince, söze nereden başlanır? İlk akla gelen ne olur?
Füreya’nın, bilincine ilk takılan, gözlerinin önüne ilk gelen sahne, Dolmabahçe Sarayı’nda ziyarete gittiği ve bir masanın üzerinde konmuş, önüne geldiğinde bayıldığı tabuttu. “Yeni evlendiğimde ilk çağrıldığım ve yanında özel konuk olarak oturduğum, yemek yediğimiz görkemli masada ölüsünü görmek çok ağır gelmişti” diye söze giriyor.
Atatürk’ün yanında ilk yemek yediği o büyük sofrada aslında çok zor, sıkıntılı saatler geçirmiş. İlk sınavdan geçmenin paniğini yaşamış. Kılıç Ali tarafından sigara ve içki içmemek üzere uyarılıymış. Çünkü bu konuda önemli bir de sabıkası varmış..
Yıllar önce, yurt dışında yaşayan, ayağı henüz yere basmayan bir genç kızken, Atatürk’le Yalova Kaplıcalarında tedavi görmekte olan ziyarete gittiği annesinin yanında karşılaşmışlar. Atatürk, yakın arkadaşı Emin Koral’ın eşi, Şakir Paşa’nın kızı Hakkiye Hanım’ı görünce yanlarına gelir ve hemen masalar birleştirilerek birlikte çay içilir. Avrupa’dan yeni gelmiş fazla modern ve frapan giysileri içinde sigarasını içmekte olan Füreya, Atatürk’ün sofrasına katılmış olmanın bilincinde olmadan sigarasını içmeyi sürdürür.
Kılıç Ali’nin aktardığına göre, Atatürk bu davranışa kızmış; sonradan, “Emin Paşa’nın kızı, Avrupa’dan gelmiş, karşıma geçmiş püfür püfür sigara içiyor. Olacak iş mi?” anlamında bir şeyler söylenmiş.
Taze gelin
Atatürk’ün sofrasında sınava çıkmış Füreya, bu anıyı, saygısızlığı da silmenin çabasında, pot kırmamak için fazlası ile tedirgin, sıkıntılı bir gece geçirmekte. Atatürk o gün büyükbabasının kütüphanesini gezmiş. Yemeğe gelirken ayaküstü bilgi almış, ama “ya bir şey sorarsa”? Yanıt verecek hiçbir şeyi anımsayamıyor. O günün güncel politik konulan üzerine konuşuluyor. Pot kırmamak için ağzını açmamaya büyük özen gösteriyor.
Sofrada o günlerde yurt dışında Lozan üzerine bir konferans verecek olan Afet Hanım da var. Atatürk, Afet Hanım’dan Fransızca olarak hazırladığı konuşma metnini kumasını istiyor. Sonra da yanında oturmakta olan Füreya’ya dönerek sofrada Fransızca bilmeyenler için konuşmayı Türkçe olarak aktarmasını istiyor. Füreya panik içinde, yapamayacağını söylemeye çalışıyor, Ama Atatürk ısrar edince söyleneni yapmak zorunda kalıyor. Atatürk, kalabalık masanın uzak bir köşesinde oturan Selanik’ten Fransızca hocası Halil Bey’i de yanlarına çağırıyor. Füreya kendisi için en büyük sınavlardan biri olan o geceyi ve görkemli kaIabalık sofrayı, aynı masanın üzerinde öldüğünün ertesi sabahı tek başına gördüğü Atatürk’ün tabutunu hiç unutamıyor.
Füreya, çok yakından tanıyınca Atatürk’ün daha da büyüdüğünü, deha olarak görüldüğünü söylüyor. Kendisi için asıl önemli olanın, yalnızca askeri okulda okumuş olan bir kimsenin en ufak bir ayrıntıyı görecek kadar duyarlı, bilgili, anlayışlı olması. Kılıç Ali ile yeni evli olarak Ankara’ya yerleşmeye çalışıyorlar. Evde bir yandan eşyaları düzenlemeye çalışıyor, bir yandan da tadilat var. Atatürk gün ortasında sürpriz bir ziyaret yapıyor. Yanında Afet Hanım var. Kılıç Ali Meclis’te, ona haber ulaştırılıyor. Atatürk, yakın dostlarının yaşamlarının bütün ayrıntıları ile ilgili. Evin yerleşmesini bir tür teftiş ediyor.
Banyodaki çicekler
Bir gün de henüz yerleşme bitmiş. Füreya yokken eve geliyor. Ve bütün dostlarına yaptığı üzere, yatak odasına kadar bütün evi geziyor. Her şeye çok meraklı. Salonda, boşken estetik görünümden çok. insanların oturduklarında birbirlerinin yüzlerini görecekleri koltuk düzenlemesini seviyor. Füreya’nın banyoda sevdiği için koyduğu çiçeklere takılıyor. Yakın dostunun evinin düzeninden hoşnutluğunu aktarırken “Salonda konulan çiçekler, misafir için, biraz da gösteriş içindir. Ama banyoya konulmuş çiçek, insanın kendisi içindir” diyor.
Atatürk’ün ziyaretleri genellikle sabahtan köşkten haber veriliyor. “5-6 kişi gelecek” deniliyor. Ancak gecenin ilerleyen saatlerinde, o geceki sofranın gündemine bağlı olarak bakanlardan sanatçılara, uzmanlara kadar pek çok kişinin daha çağrılacağı, sofranın 15-20 kişiyi bulacağı biliniyor. Yine de yemeklerin hazırlanması sorun değil. Akşam 7-8’de geliniyor. Gece yarısı sonrası 1-2’ye kadar mezeler ve rakı ile idare ediliyor. 2-3’ten sonra yenecek akşam yemeği için de ahçıya hazırlık için bol bol zaman kalıyor. Füreya, Atatürk’ün ilk gelişlerinde kendisini bir tür sınavdan geçirdiğini düşünüyor. Usta ahçısi ve özeni ile bu sınavlardan geçtiğini ve zaman zaman övgü aldığını anımsıyor. Erkek ağırlıklı sofraların, günün sıkışıklığı ve sorunları içinde üzerinde durulamayan konu ve sorunların ayrıntılarına inme, her şeyi yeniden ince ince tartışma işlevi olduğunu söylüyor.
Bir Sözcük Tartışması
Onun ev sahipliğini yaptığı yıllarda en sıcak ve ağırlıklı gündemin dil olduğunu belirtiyor. Atatürk’ün dil ve teorisi üzerinde çok fazla uğraştığını anlatıyor. Bir gece sabaha kadar Hikmet Bey ile bir sözcük üzerinde tartışmışlar. Araya Kılıç Ali girmiş, “Paşam, kendinizi niye bu kadar yoruyorsunuz? Sizin söylediğiniz doğru” diyerek tartışmayı noktalamak istemiş. Atatürk’ün yanıtı, “Hikmet Bey’i ikna edemiyorsam, ben doğru değilimdir. Ondan uğraşıyorum” olmuş.
Füreya, Atatürk’ün yakın çevresi de dahil pek çok kişinin dil devrimi karşısında çok direndiklerini, Atatürk’ün bütün ayrıntılara inerek bu işle çok uğraştığını anımsıyor. Bu nedenle de dil devriminin yerine oturduğunu, ilkelerinin özellikle sofralardaki uzun tartışmalarla belirlendiğini söylüyor. Aynı tartışmaların şeriat ve laikliğin yorumlanması üzerinde yeterince yapılamamış olmasına hayıflanıyor. Atatürk’ün ömrünün yetmemesine, o tarihlerde laikliğin böylesine yeniden büyük sorun olacağının anlaşılamamış olmasına yanıyor. Füreya, sofraların her konuda yakın çevre ve uzmanlarla ayrıntılı tartışmaların yapıldığı ve sonuç olarak devrimlerin biçimlendiği bir ortam olduğu kanısında. Atatürk, ona göre gerçekten çok kararlı ve devrimleri yaratan, yaşatan bir güce, otoriteye sahip. Ancak diktatörlerden de çok farklı olarak, konuya ilişkin uzman olduğunu düşündüğü kişilerle sonuna kadar tartışıyor. Bütün devrimlerin yerleşmesi ve yaşatılmasında halkı ikna ediyor. Halkın devrimlere gönüllü katılımını sağlıyor.

‘Fazla ileri gittim mi?’
Füreya, günlük ayrıntılardan pek çok olayı anımsıyor. Atatürk bir gün Park Otel’de çarşaflı bir kadını dansa kaldırıyor. Arkadaşlarının bu konudaki eleştirisine aldırmıyor. Her şeyin, bütün gerçeklerin halkın önünde yaşanması ve sergilenmesi gerektiğini hep savunuyor. Yine de her sabah en yakınlarına “Dün akşam neler oldu? Fazla ileri gittim mi” sorularını yöneltmekten hiç vazgeçmiyor. Bir gece öncesinin daha sağlıklı bir değerlendirmesine ulaşmak istiyor.
Füreya’yı en çok etkileyen özelliklerinden biri, özel yaşamının en eleştiriye açık olabilecek yanlarını bile halktan gizlememeyi seçmesi, sık sık “Ben her şeyimi halkın önünde yaparım” demesi. Henüz 14-15 yaşında iken, Atatürk’ün evlendiği gün, evlenmesi onuruna evlerinde verilen kokteyli anımsıyor. Babasının Atatürk’ün yakın arkadaşı olarak bastırdığı nikâh davetiyesinin kaybolmuş olmasına çok üzülüyor. İzmir Karşıyaka’daki evlerinde Atatürk ve Latife Hanım onuruna öğleden sonra verilen kokteylde evin küçük salonu konuklarla dolu. Sokakta Atatürk’ü fark edip toplanan ve sevgi ile seyreden kalabalık var. Atatürk, ev sahibesi annesine dönerek şampanya kadehini şerefine kaldırıyor. Annesinin Büyükada’dan çocukluk arkadaşı Latife Hanım oraya giriyor. “Kemal, kadehi kaldırma, halk sokaktan seyrediyor” diyor. Atatürk bu çıkışı duymamış gibi yapıyor. İkinci müdahalede. “Benim halkımdan gizli bir şeyim olamaz” diyerek şampanya bardağını özellikle camdan dışarıya doğru göstererek içmeye devam ediyor.
Füreya, kokteyl sonrası annesinin, babasına dönerek “Bizim Latife hiç değişmeyecek. Bu evlilik sürmeyecek” dediğini anımsıyor.