Falih Rıfkı Atay, Atatürk

Bırakınız, son kanlı damlasına kadar, gözyaşlarınızı onun yasında tüketiniz; Atatürk’ün ölümünü görmüş olanlar, bir daha kime ağlayacaksınız?

Aylardan beri, on yedi milyon O’nun başucunda, bu faciayı geciktirmek için çırpındı durdu. Bir tanrı veya bir kahraman mı, bir baba, dost veya kardeş mi, O’nunla ne kaybediyorduk.

Hayır… O’nsuz nemiz kalacaktı?

Boş sözü bırakalım: Atatürk ölmüştür, hakikat bu! Müthiş olan bu! On yedi milyon bir günde, bir babadan öksüz kaldık.

En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. Ömrümüzün ve Türk tarihinin en acı yasını tutmak talihsizliği bize düştü. Halk, en büyük Türk kahramanını, ordu, en büyük Türk başbuğunu, tarih, en büyük Türk’ü ve asrımızın en büyük insanını kaybetti. Acının derinliğini sıcak ruh yaramız soğumaya ve uyuşan beynimiz işlemeye başladığı zaman anlıyacağız.

Benden sonra… Benden sonra…

Senelerden beri, hepimiz, böyle bir kara gün ıstırabını, bu iki kelimeyle gönlümüzden uzaklaştırıyorduk. Düşünmekten korkuyorduk.

İşte O’nsuz kaldık.

O’nsuz…

Fakat O’na bin kere verdiğimiz bir tek namus sözüyle kaldık; eserini ve davasını korumak ve yükseltmek!

Bizler için hayatın bir manası varsa, bu yemini yerine getirmek için yaşamaktır. Bugün O’na ağlayıp yanmak için bir tek kalbiz; yarın O’nun eserini ve dâvasını müdafaa etmek için bir tek irade gibi kaynaşacağız.

Atatürk, şimdiye kadar bilmeyenler, bu milletin seni ne kadar sevdiğini, senden sonra, ismin ve eserin üzerine titrerken anlayacaklar!

Aklımızın ve kalbimizin vazifelerini ayıralım: Ey bütün ağlaşanlar, gözyaşlarınızı birbirine kattığınız gibi, ellerinizi birbirine uzatınız.

Atatürk yaşarken, verdiğiniz sözü unutmayınız!..

(Ulus 11 kasım 1938. Başlıksız Bu yazı o günlerde pek çok gazete ve dergiye alınmıştır. Yazarın 19 Mayıs adlı kitabında (1944) ise öldüğü gün başlığı ile 35. sayfadadır.)