Fahrettin Altay

“Otomobille Çankaya’ya çıkarken gün ağarmaya başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, yorgun başını göğsüme dayayarak daldı. O sırma saçları, kalbimde duyduğum büyük bir heyecanla, öpüyor ve kokluyordum.” 

Bu sözler, O’na karşı içten duygularını dile getiren silah arkadaşı Fahrettin Altay‘ındı. 

Altay, O’nun ölümünde de tabutu başında, görkemli vücut yapısıyla, kılıcını çekip göz yaşlarını akıtarak ilk nöbet tutan kişi olmak şerefini acı içinde tadacaktır. 

Büyük Taaruz’un bu gözü pek süvarisi Fahrettin Altay, Sakarya Meydan Savaşı’nda general olmuş, İzmir’e doğru ilerlerken, düşmanı kovalayıp perişan attiği günlerde, tümgeneralliğe yükselmiştir. 9 Eylül’de İzmir’e ilk giren süvari birliklerinin komutanıdır.

Savaştan bir süre sonra orgeneralliğe yükselmesi nedeniyle kendisini 29.9.1926 günü bir telgrafla kutlayan Atatürk, onun için söylenmesi gereken her şeyi bir kaç satır içine sığdırmıştır:

“Büyük Taarruz’un dördüncü yıldönümünü erişirken orgeneralliğe yükselmenizi kutlamakla şeref duyuyorum, Mutluyum. Bu görevi yerine getirirken yüce kişiliğinizin, Cumhuriyetin kurulması ve sağlamlaştırılması ile vatanın kurtarılmasına temel olan milli mücadele ve savaş meydanlarında gösterdiğiniz fedakârca çalışmalarınızı takdirle anıyorum.“ 

Milli mücadelenin başlarında, Konya’nın bazı ileri gelenleri arasında milli harekete katılma konusunda duraksama ve tedirginlik vardır. Konya’da bulunan XII. Kolordu Komutanu Fahrettin Altay’ın 16 Mart 1920’de İstanbul’un İngilizler tarafından resmen işgalinden sonra, Bursa’da bulunan Yusuf İzzettin Paşa’yı telgraf başına çağırarak onun emri altına girmeye karar verdiğini bildirmesi, Ankara’da önemle ele alınır.

Altay’ın, Osmanlı Hükümeti’ne bağlı bir kolordu komutanının emrine girmesi milli mücadele açısından Konya’nın kaybedilmesi demekti.. Çünkü, bu olay Ankara’yı zayıf düşürecek ve birliği sarsabilecekti. 

Durum, yerinde incelenmek üzere Refet (Bele) Paşa Konya’ya gönderilir. 

Refet Paşa, Konya ileri gelenlerinden oluşan bir kurulu, Vali, Belediye Başkanı ve Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa ile birlikte, Konya’nın bir hayli uzağındaki Sarayönü istasyonuna davet eder ve orada görüşür.

Bundan sonrasını Fahrettin Paşa şöyle anlatır:

“Başlarında Vali Suphi Bey olduğu halde Konya’dan gelen kuralla istasyon salonunda görüşmeye başlayan Refet Paşa sordu:

– Milli mücadeleye taraftar mısınız?

Kim aksini söyleyebilir ki, herkes (taraftarız) yanıtını verdi. Bu yanıttan sonra Refet Paşa:

– Öyle ise şimdi hep beraber Ankara’ya gidelim. Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılığınızı fiilen gösteriniz!

Refet Paşa bu sözleriyle herkesi trene davet etti. Konya’da düzelmeye başlayan işlerin bozulacağı kaygısıyla yavaşça bundan vazgeçmesini rica ettim.

Başını sallayarak:

– Tabii siz de beraber geleceksiniz!… Yanıtını verdi.

Bu bir bakıma tutuklama anlamına geliyordu”.

Yirmi üç kişiden oluşan kurul üyeleri Ankara’da iyi karşılanır ve ağırlanır ama Fahrettin Paşa bu davranışı onuruna yediremeyerek görevinden istifa eder. Yerine İsmet (İnönü) Paşa atanır. Daha sonraları Altay, istifasını geri almasıyla aynı görevi tekrar sürdürür.

Altay, Nisan 1920 başlarında Ankara’dan ayrılırken izlenimlerini şöyle anlatmaktadır: 

“Refet (Bele) ve Kurmay Binbaşı Salih (Omurtak) ile beraber olmak üzere Konya’dan gelen bütün kurul üyeleri akşam treni ile Konya’ya hareket edeceğiz. Öğleden sonra Millet Bahçesi’nde oturmakta olan Mustafa Kemal Paşa’ya Allahaısmarladık demeye gittim; yanına oturttu ve görevimden çekilmemi iyi karşılamadığını, bu sıralarda Konya’da bulunmamın yararlı olacağını, İsmet (İnönü) Paşa çevreyi tanıyıncaya kadar orada kalarak kendisine yardım etmem gerektiğini söyledi. Öyle yapacağımı, vatani görevimden ayrılmayacağımı karşılık olarak söyledim, memnun oldular. Sonra kendilerinden bir şey sormama izinlerini rica ettim:

– Buyurun, dediler.

– İngilizler, yeni bir kuvvet gönderir, her taraftan bizi sıkıştırırlarsa davranışımız ne olacaktır? dedim.

Gülerek:

– Karşı koyarız, son kalanlarımız, bir tepede hayatlarına son verirler. Gelecekte, burada yatanlar vatanlarını kurtarmaya çalışanlardır, diye yazılı bir taşa sahip olabilirlerse ödülleri bu olur, buyurdular.

İçim sızladı. Konya’da Miss Kuchamann’nın(*) söylediği sözleri söyleyerek dönüşte ona karşılık vermek üzere bu soruyu sorduğumu bağışlamalarını dileyerek arzettim.

– Gafiller diyerek elimi sıktı ve iyi yolculuklar diledi.

Kayıtsız ve şartsız o anda emirlerine girdiğimi söyleyebilirdim. Ancak, zorla veya korkudan böyle yaptı diyecekler diye vazgeçtim.”

Bu durum, O’nun kimseyi zorlamadığını gösteren bir örnektir.

Altay’ın Hatay davası ile ilgili bir anısı da şöyledir:

“1937 yılının Ocak ayında İstanbul’a gelen Atatürk, beni Park Otel’e çağırttı. Gittiğimde kendisini sıkıntılı bir durumda buldum, biraz da terli idi. İç salona geçtikten sonra balkona çıktı. Sert rüzgarın karşısına göğsünü vermişti. Saçları rüzgardan uçuşuyor ve dalgın dalgın Marmarayı seyrediyordu. Kesinlikle kafasını kurcalayan bir şey vardı. Üşümesinden korktuğum için:

– Hava çok sert, soğuk alırsınız, içeri buyurun, dediğim zaman yine o dalgın hali ile döndü ve bir masaya oturdu. Bir şeyler söyleyeceğini bekliyordum ki dudaklarından şu cümleler döküldü: 

– Paşa, biliyor musun ben Cumhurbaşkanlığını bırakıp Hatay’a çete reisi olacağım.

Bunları söylerken yine sıkıntılı durumu görülüyordu. Benim gülümsediğimi görünce:

– Ne gülüyorsun, dedi.

– Efendim, siz Türkiye’nin çete reisisiniz. Hatay’ın çete reisi bir teğmen olur.

– Varsa böyle bir teğmen ver bana.

– Emredersiniz… Bütün teğmenler emrinize hazırdır. Yalnız bir dakika müsaade ediniz, Hatay’a komşu olan 11. Ordu Komutanı arkadaşım İzzettin Çalışlar’dan izin alayım…

Birdenbire durdu, yeni aklına gelmiş gibi:

– Haa… doğru, onu unuttuk..

Hemen Yaveri Celal Üner’i çağırdı. İzzettin Çalışlar’ın telefonla bulunarak Eskişehir’e gelmesi için emir verdi.

O sırada açılan kapıdan Yunus Nadi Abalıoğlu içeri girince, ona da ilk sözü şu oldu: 

– Sen ne dersin bu Hatay işine?… 

– Paşam, senin bu işte blöf yapmadığına büyük devletler inanınca Hatay senindir! 

– Aferin be!… İşte seni bunun için severim, dedi. 

Atatürk’ün sıkıntılı durumu geçmiş, neşesi yerine gelmişti.” 

Atatürk ihtilalinin bu güçlü Generali’nin devrimlere karşı göstermiş olduğu duyarlılığı şu küçük örneklerle belirtmek yerinde olur:

Ezanın Türkçeleştirilmesi konusunda çalışmalar yapılırken Ordu Müfettişi Orgeneral Altay’ın Konya’da sesi güzel müezzinleri yanına alarak öğretmen okulları salonlarında öğrencilere Türkçe ezanın güzel okunuşunu ve anlamını bizzat takdim etmesi, belleğimizden çıkmamaktadır. 

Ve yine ömrünün son yıllarında bir gazetecinin: Cumhuriyet Türkiye’ye neler kazandırmıştır? sorusuna: “Uygarlık cephesi içine girmeye layık bir düzeye ulaşmamızı” yanıtını vermiştir. 

Orgeneral Altay’ın 26.10.1974 günü yaşantısı son bulmuştur. .

“Altay” soyadı Atatürk tarafından verilmiştir. 


O tarihlerde Konya’da Amerikan Hastanesi Müdürü Miss Kuchamann Fahrettin Altay’a şöyle demiş: “Komutan, size acıyorum. Mustafa Kemal’in arkasına takılmakta ne yarar görüyorsunuz? O’nun da bir gün sıkışınca İttihatçılar gibi sizi bırakıp kaçmayacağına emin misiniz?”