Ey Kahraman Türk Kadını!

‘’Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.’’

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Kurtuluş Savaşı´nda yaşanan bir olay ile başlamak istiyorum yazıma. Birçok örneği var. Kara Fatma, Nene Hatun gibi ama ben hepimizin bilmediği Nezahat (Baysal) Onbaşı´yı anlatmak istiyorum. Nezahat Onbaşı daha çok küçük yaşta cephede yer almıştır. Annesini küçük yaşta kaybeden Nezahat, Kurtuluş Savaşı´nda 70. Alay Komutanı Albay Hafız Halet Bey´in kızıdır. On iki yaşında bir kız çocuğu cephededir. Sayın okurlar size soruyorum on iki yaşındaki bir kız çocuğu ne yapabilir? Metin Aydoğan´ın Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı adlı yapıtında Bursa Milletvekili Emin Bey´in sözleri şöyle yer almaktadır:

‘’Meclis´in 30 Ocak 1921 gün ve 140 sayılı oturumunda, Bursa Milletvekili Emin Bey, konuyla ilgili şu konuşmayı yapar: ‘Efendiler, Nezahat Hanım sekiz yaşında annesini yitirmiş, babasının da kimsesi olmadığı için onun yanında kalmış ve genel savaşta değişik cephelerde büyümüştür. Albay Hafız Halit Bey, kahraman bir komutanımız, Nezahat da bu kahramana layık bir çocuğumuzdur. 12 yaşında çocuk haliyle, yüzden fazla düşman öldürmüştür. Ne zaman bir erin, bir subayın sarsıldığını görse, hemen yanına koşar, ‘Hadi beraber savaşalım’ der, onunla birlikte çarpışır. Babasında en ufak bir endişe görse hemen ona koşar, ‘Hiç üzülme baba, annem öldü, seni de vururlarsa ben yetim kalmam, bana millet bakar, haydi babacığım’ diye onu teşvik eder. Kim bir parça sarsılsa, Nezahat Hanım mutlaka onun yanındadır. İlk İstiklal Madalyası´nı bu kızımıza verirsek, büyük bir kadirbilirlik göstermiş oluruz. Yüce heyetinize arz ederim.’’

İşte böyle kazanılmıştır Kurtuluş Savaşı! Erkeği, kadını, çocuğu bir yok oluşun eşiğinden yeniden doğmuştur bu millet.

Birkaç yıl öncesine gidelim. 1. Dünya Savaşı´nda Çanakkale´de kadın savaşçılarımız da olmuştur.

‘’Avustralyalı piyade er J. C. Davies annesine yazdığı bir mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçısıyla ilgili olarak şunları anlatıyor:

‘Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında bir genç kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde, yanınca başka bir Türk´ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu…’ (İsmail Bilgin, Çanakkale Destanı, s.70)’’

Gerek savaşta gerek sosyal hayatta yapılamaz denen birçok konuda başarı sağlayan kadınlar ve kadınlarımız Mustafa Kemal Türkiye´si ile daha önce kazanmaları gereken haklara kavuştular. Medeni Bilgiler kitabında Mustafa Kemal şöyle der:

‘’ Kadının siyasi yetersizliğine mantıklı bir sebep yoktur. Bu konudaki kararsızlık ve olumsuzluk düşünce geçmişin sosyal durumunun can çekişen bir hatırasıdır. Hatırasından bahsettiğim düşünce papaz düşüncesidir. San Pol diyor ki: ‘Erkeğe emretmeyi ve ona karşı güç kazanma konusunda kadına izin vermem. Kadın sessiz kalmalıdır. Çünkü Âdem başlangıçtır ve Havva sonradan var olmuştur!’ İnsanların köklerine cahil olan bu havari unutuyor ki, erkeklere ilk öğüdü, ilk eğitimi veren ve onun üzerinde ilk analık güç ve etkisini kuran kadındır.’’

Görüldüğü üzere Mustafa Kemal kadını da sosyal hayata katma peşindedir ve kadın-erkek eşitliği sağlamak istemektedir. Türk kadını 1930, 1933 ve 1934 yılında yapılan düzenlemeler ile siyasal hayata kavuşmuşlardır.

1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiştir. Medeni kanunun temeli:

Kadın-erkek eşitliğini getirmesi

Nikah mecburiyeti

Tek eşle evlilik

Kadınlara boşanma hakkının verilmesi

Kadının istediği mesleği seçmesi

Kadının mirasta eşit olması

Kadının mahkemelerde eşit derecede şahit olması

Din ve mezhep ayrımının kaldırılması

Patrikhanenin din dışı işlerle uğraşmasının yasaklanması

Patrikhane ve Konsolosların mahkeme kurmalarının yasaklanması

Atatürk´ün Türkiye´si kadını sosyal hayata dahil etmiştir. Hep deriz da Türk kadını Fransız kadınından bile önce seçme ve seçilme hakkını elde etmiştir diye. Bakınız sayın okurlar, Türk kadını kendi gidip ‘’Ben bu hakları istiyorum!’’ dememiştir. Atatürk, Türk kadınına bunu onlar istemeden hediye etmiştir.

Türkiye´nin ‘’ilk’’ kadınlarından birkaçı:

İlk kadın arkeolog: Jale İnan (1943)

İlk kadın avukat: Süreyya Ağaoğlu (1925)

İlk kadın bakan: Türkân Akyol (1971) (Sağlık Bakanı)

İlk kadın opera sanatçısı: Semiha Berksoy (1934)

İlk kadın savaş pilotu: Sabiha Gökçen (1937)

İlk kadın tiyatro oyuncusu: Afife Jale (1919)

İlk kadın veteriner: Sabire Aydemir (1937)

Daha sayabileceğimiz onlarca ilk kadınımız var ki hepsi CUMHURİYET´in eseri.


8.III.2018

Ayberk KIZILKAYA