Eşi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu Anlatıyor

Leman Karaosmanoğlu: Edebi hayatını da benliğini de kişiliğini de benden önce kurmuş bir insandır. Yakup Kadri, beni sanırım en çok sesiyle bend etti. Sonra da kişiliğini hiçbir şey önünde sarsılmaz buldum. Romanlarında kadın tiplerini zayıf bulurum da asıl kendisine benzeyen erkek tiplerini güçlü bulurum.

Erdal Öz’ün, Leman Karaosmanoğlu ile yaptığı ve yazarın doğumunun 100. yılında gazetelerde yayımlanan röportajından:

— Yakup Kadri Bey yazılarını nasıl yazar?

— Sükunet içinde efendim. Hiçbir şey istemez. Gürültü iste­mez. Ayrı bir odaya kapanmak is­ter. Belki çok titiz bir yazar oldu­ğu içindir bu.

— Gece ya da gündüz; yazar­ken böyle bir zaman seçimi var mıdır?

— Hayır hayır, gece hiç yaz­maz. Gündüzleri yazar, sabahla­rı. Yani kahvaltısını eder. Giyin­miş olur. Ondan sonra gelir ma­sasının başına geçer ve yazmaya başlar.

— Her gün yazma alışkanlığı var mıdır?

— Efendim, gazetecilikte evet.

— Sanatçı olarak?

— Sanatçı olarak her gün yaz­maz tabii. Bir romana başladıy­sa, tabii her zaman yazmaya otu­rur. Nitekim Büyükelçiyken, Panaroma’lara orada başladı, birin­ci Panaroma’ya, işte elçilik işle­rinin dışında oturup yazıyordu. Ama onun dışında her gün yazı yazmak ihtiyacını duyacağını pek sanmıyorum. Ancak bir esere baş­ladıysa yazar.

— Yazı yazmaya çok ara verir mi? Aylarca yazmadığı olur mu?

— Efendim, bir zamanlar öyle oldu, elçi olarak gittiği zaman. Atatürk’ün ölümünün hemen er­tesinde, o sabah oturdu. O küçük ‘Atatürk’ kitabı ki, o başlı başı­na bir tahlil değildir, ama yüreği­nin bir sızısıdır, diyelim bir fer­yadıdır, Yakup Kadri’nin bir dert­leşmesidir; küçük bir şeydir; ya­ni Atatürk’ün çapına göre bir eser değildir, ayrıca Yakup Kadri’ye göre de bir eser değildir; daha uzun yazılmalıydı, ama Büyükel­çi olduğu için vakti yoktu, ancak onu yazabilmiştir. Ve Yakup Kadri, ilk kitabı yazandır Atatürk hakkında, hemen ölümünün ertesinde. Ama ne yazık ki o kitap se­kiz yıl basılamadı, kaldı.

— Neden?

— Sekiz yıl sonra basıldı.

— Neden basılamadı?

— Neden basılmadı ?Nedenlerini Yakup Kadri Bey’e sorunuz. Ben bilmiyorum.

— Siz bir romancıyla evlenmiş olmaktan hoşnut musunuz?

— Aa, çok tabii, çok, çok. Çünkü derinliğine giden insandır romancı, değil mi efendim?

— Bir şey sormak istiyorum si­ze.

— Buyrun sorun.

— Sizi hiç yazdı mı?

— Beni? Kitaplarında beni mi yazdı?

—Soruyorum. Yarattığı kişiler­den biri oldunuz mu siz?

— Onu hiç bilmiyorum. San­mam. Sanmam. Kendi hayatın­dan bir şey koymaz o, kendisin­den koyar.

— Ama Yakup Kadri Bey, ken­di yaşadıklarından çok yararlanan bir yazar. Yaşadıklarını yazan bir yazar.

— Evet, yaşadıklarını yazıyor, ama ben var mıyım, yok muyum, bilmiyorum. Kendimi pek bula­mam hiçbirisinde. Sanmam ki be­nim üzerimde durmuş olsun.

— Yaşamasına en çok katılan insanlardan birisiniz.

— Vallahi bilmiyorum efen­dim. Yalnız, size hoş bir hikâye anlatayım. Atatürk bana bir gün Yakup Kadri’den söz ederken, iş­te tabii büyük iltifatlar: “Çocuğum” diyerekten, -hep ‘çocuğum’ diye başlardı Atatürk, gençlerle konuşurken- “Çocu­ğum, kocanız Türkiye’nin en bü­yük yazarıdır, nasıl, romanlarını biliyor musunuz? Kendisini tanı­yor musunuz?” diye sormuştu. Ben de henüz yeni evlenmiştim Yakup Kadri Bey’le. Atatürk’e dedim ki: “Ben insan Yakup Kadri’yle daha çok meşgul olarak ev­lendim, değil mi efendim, asıl onu tanımak istedim, eserlerini okuyu­cu olarak sonraya bıraktım”. Onun üzerine bana ‘Nur Baha’­sını sordu, öbür romanlarını sor­du. “Yalnız” , dedim, “Yakup Kadri bana, biz evlenmeden ön­ce ‘Kadınlık ve Kadınlarımız’ di­ye bir eseri vardır, onu gönder­mişti, onu okumuştum, evlenme­den önce, yalnız onu” dedim.

— Şimdi?

— O kitabın dışındaki bütün öbürleri sonradan geldi. Ama bir­ çok kitaplarını benden sonra yaz­mıştır.

— Yani?

— Ondan önce meşhur olmuş­tur, bir şey diyemem yani. Benim etkimle olmuştur değil, bilakis ha­yatını benden önce yapmıştır. Her konuda, edebi hayatını da benli­ğini de kişiliğini de benden önce kurmuş bir insandır.

— Ama sizin gözünüze, size gönderdiği o kitabıyla girmiş?

— Öyle mi? Hiç bilmiyorum vallahi, bilmem ki. Evet evet, yol­ladı. Bana Yakup Kadri… En çok… Yani zaferin ertesi günü, İzmir’den dönüşünde, Falih Rıfkı’larda tanıdım kendisini. Yanı­ma geldi oturdu. Hep Atatürk’ü sordum o gün, sonra ayrıldık. Bir çay içmiştik işte Falih Rıfkı’larda. Ağabeyimle birlikteydik.

— Burhan Belge’yle?

— Evet, ağabeyim Burhan Bel­ge’yle. Yakup Kadri Bey’le görüş­tük, sohbet ettik. Fakat hep za­fere aitti konuşmalarımız. Ondan sonra bana ilk telefon ettiğinde, bu konuşmamızdan sonra; bilmi­yorum, sanıyorum gene bir çay­da falan buluşmak içindi, bir da­vet konusundaydı, o zaman sesi­nin harikulade güzel olduğunun farkına vardım. Ve Yakup Kad­ri, beni sanırım en çok sesiyle benddetti. Bu kesin.

— Bir şey daha sormak istiyo­rum.

— Evet, sonra da kendi kişili­ğini, yani her bakımdan, gerçek­ten hiçbir şey önünde sarsılmaz buldum. Hiçbir şey önünde…

— Yakup Kadri’de, öbür ro­mancılarımızda pek az görülen.

— Yani yolunda dümdüz yürü­yüp istediğini söken bir insandır. Nasıl anlatayım, dönüş yapma­dan, sapmadan söken bir insan­dır. Her bakımdan.

— Yakup Kadri’de, öbür ro­mancılarımızdan çok değişik bir ‘kadını ele alış’ var, kadını youmlayış var. Acaba kadını yorumlayışta sizin payınız nedir, ye­riniz nedir?

— Bu konuda hiçbir payım, hiçbir rolüm olduğunu sanmıyo­rum. Hiçbir rolüm. Hayır, sanmı­yorum. Bilakis, Yakup Kadri’nin romanlarından kadın tiplerini za­yıf bulurum da, asıl kendisine benzeyen erkek tiplerini güçlü bu­lurum. Evet.

— Teşekkür ederim.

— Çok mersi.

Yakup Kadri, Leman Hanım’a evlenmeden önce “Kadınlık ve Kadınlarımız” adlı kitabını göndermişti. Yakup Kadri’yle Leman Hanım, Zafer’in ertesi günü Falih Rıfkı Ataylar’da tanışmış­lardı.
Falih Rıfkı’larda tanıdım kendisini. Hep Atatürk’ü sordum o gün. Bir çay içmiş­tik Falih Rıfkı’larda. Ağabeyim Burhan Belge’yle birliktey­dik. Ondan sonra bana ilk telefon et­tiğinde, sesinin ha­rikulade güzel olduğunu fark ettim. Yakup Kadri beni en çok sesiy­le bendetti. Bu ke­sin…