Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır 1878’de Antalya’nın Elmalı kazasında doğdu. Ailesi aslen Burdurlu olup, babası Hoca Numan Efendi’dir. Numan Efendi daha küçük yaşlardayken Burdur’un Gölhisar kazasının Yazır Türkmenlerince kurulmuş Yazır köyünden ayrılarak Elmalı’ya gelmiş, tahsilini orada tamamlamış, Şeriye Mahkemesi başkâtibi olmuştur. Annesi Elmalı âlimlerinden Esad Efendi’nin kızı Fatma hanımdır.
Muhammed Hamdi Yazır ilk ve ortaokul tahsilini Elmalı’da Rüştiye Mektebinde gördü. Hafızlığını da tamamladıktan sonra, Arapça okudu ve İslâmî ilimleri öğrenmek için, dayısı Hoca Mustafa Sarılar Efendi ile birlikte 1895’te İstanbul’a geldi. Kayserili Mahmut Hamdi Efendi’nin Beyazıt Camii’ndeki derslerine devam etti. Of’lu Mahmut Kamil efendiden fıkıh dersleri aldı. Devrin ileri gelen değerli hocalarından ders görerek icazet aldı. Türkçenin yanında Arapça ve Farsça ile şiir yazacak kadar üst seviyede bir bilgiye sahipti. Ancak yazılarında sade bir Türkçe kullanmıştır. Bunların yanı sıra Fransızca da bilmektedir. “Metalip ve Mezahip” adında Fransızcadan çevirdiği bir felsefe tarihi kitabı vardır.
Muhammed Hamdi Yazır Mekteb-i Nuvvab’a girdi ve buradan birincilikle mezun olarak kadılık icazeti aldı. 1905’ten itibaren Beyazıt Camii’nde talebelere ders vermeye başladı ve bu hizmeti 1908 yılına kadar devam ettiz .Bu arada Şeyhülislâmlık’ta Mektubi Kalemi’ne dâhil edildi. Bir yandan da Nuvvab’da ve Mülkiye Mektebi’nde Ahkâm-ı evkaf, Medrese-tül Vaizin’de fıkıh, Süleymaniye Medresesi’nde mantık derslerini okutmayı sürdürdü. 1908 yılında dersiam oldu.
Devrin ünlü hattatları Sami Efendi ve Bakkal Arif Efendi’den hat dersleri aldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim’i ilk kez Türkçe yorumlaması için görevlendirilmiş Mehmet Akif Ersoy’dan sonraki ikinci kişi’dir.
II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Meclis-i Mebusan’a Antalya mebusu olarak girdi.
Şeyhülislâm fetvayı vermediği için, 1. Fetva Emini olarak 2. Abdülhamit’in tahttan alınması için gereken fetvayı İttihat Terakki Cemiyeti’nin isteği doğrultusunda yazdı. Daha sonra da karşı cephede olan Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nda faaliyetlerini sürdürdü.
Daha sonra sırasıyla, Ağustos 1918 tarihinde Dar-ül Hikmet-ül İslâmiye azalığına, Nisan 1919’da bu kurumun başkanlığına tayin edildi. Damat Ferit Paşa’nın kabinelerinde Evkaf (Vakıflar) Nazırı olarak görev yaptı. Eylül 1919’da Ayan Meclisi üyeliğine getirildi. İttihat ve Terakki’nin ilim şubesinde görev yaptı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Evkaf Nazırlığı’nda bulunmuş ve bu sırada Ayan Meclisi üyesi olmuştur.
Varlığın ve bilginin felsefesi ile de ilgilenen Elmalılı Hamdi Yazır, batılı yazarların eserlerini de tercüme etmiştir. Bu eserlerde ileri sürülen konulara eleştirel yaklaşım sergileyen Elmalılı Hamdi Efendi, felsefe ve din arasında cereyan eden tartışmalara çözüm bulmaya çalışmıştır. Filozofların gerçeği kavrayamadıklarını belirtmiş, akıl ile iman bütünleştiği zaman gerçeğin kavranıp doğrulanabileceği fikrini savunmuştur.
Cumhuriyet’in ilanı esnasında Medrese-tül Mütehassisin’de mantık dersleri okutuyordu. Medreseler kaldırılınca evinde inzivaya çekilmiş, ilmî tetkik ve araştırmalarına devam etmiştir. Yirmi yıl kadar devam eden bu uzlet devresi, “Hak Dini Kur’an Dili“ adındaki Türkçe tefsiri hazırlamasına imkân vermiştir.
Tefsire başlamadan önce Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa’nın teşviki ile “Büyük İslâm Hukuku Kamusu” ile meşgul bulunuyordu. Bu eserle birkaç yıl meşgul olduktan sonra yarım bırakmış ve tefsiri yazmaya başlamıştır.
Elmalılı Hafız Muhammede Hamdi Yazır, uzun zaman devam eden kalp yetmezliği rahatsızlığından ötürü Erenköy’de 27 Mayıs ,1942’de vefat etti. Kabri Sahrayı Cedit Mezarlığı’ndadır.
Muhammed Hamdi Yazır’ın Eserleri
Beyânül-Hak ve Sebîlürreşad dergilerinde “Küçük Hamdi” ve “Elmalılı Küçük Hamdi” mahlâsı ile makalelerini yayınlanmıştır.
Tefsirinde ise Elmalılı Hamdi Yazır imzasıyla eserini yayınlamıştır.
Metalip ve Mezahip: Uzun adı “Tahlil-i Tarih-i Felsefer Metâlib ve Mezahib-Maba’de’t’ Tabia ve Felsefe-i İlahiyye” olan bu eserin orijinal ismi “Histoire de la Philosophie“dır. Fransızcadan tercüme edilen bu eserin yazarları ise Paul Janet ve Gabriel Seailles’tir.
İrşadü’l Ahlâf fî Ahkâmi’l-Evkâf: Mektebi Mülkiye için ders kitabı olarak kaleme alınmıştır.
Beyânul-Hak: Bu eser Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad mecmualarında makalelerden oluşmuştur.
Elmalılı Hamdi Yazır hocanın ayrıca basılmamış Usül-i Fıkıh’a ait bir eseri, Sürî Mantık üzerine bir eseri, Tamamlanmamış bir Hukuk Kamusu ve eksik halde bir Divanı vardır.
Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri: Bilindiği üzere bu tefsir Atatürk’ün emriyle TBMM’den tahsisat çıkarılarak yaptırılmıştır.
Kur’an Meali ve Tefsir Yazdırma
Gazi Mustafa Kemal, aynı ismi taşıdığı Hz. Peygambere son derece bağlı ve saygılı bir insandı. Bu saygı ve bağlılığı ifade etmesi açısından şu olayı nakletmemiz yerinde olacaktır:
Batılı bir oryantalistin, Hz. Peygamber (sav) hakkında yazdığı bir kitap kendisine sunulur. Kitapta Yüce Peygamberimizden (hâşâ), “Cezbeye tutulmuş sönük bir derviş” diye söz deilmektedir. Bunu okuyunca Atatürk öfkelenerek şöyle der:
“Bu gibi cahil adamlar O’nun yüksek şahsiyetini ve başardığı büyük işleri kavrayamazlar. O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izini de bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar O anılacaktır, yaşayacaktır. ”
Gazi Mustafa Kemal, saf, temiz ve sade bir din anlayışı istemektedir. İslâm dinine sonradan girmiş her türlü safsata, hurafe ve boş inançlara karşı akılcı bir din anlayışını benimsemiştir. Bunun ilk adımını da Kur’an-ı Kerim’in milletin bütün fertleri tarafından okunup anlaşılabilmesini sağlamakla atmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan iki yıl bile geçmeden 21 Şubat 1925 tarihinde Meclis’teki bütçe müzakereleri sırasında Kur’an-ı Kerim’in meal ve tefsirinin, Hadis’i Şerif tercümelerinin devlet imkânlarıyla yaptırılması için talimat vermiştir.
Bunun üzerine mealin Mehmet Akif Ersoy, tefsirin Elmalılı Hamdi Yazır, hadis tercümelerinin de Kamil Miras tarafından yapılması kararlaştırılmıştır. Ancak, Mehmet Akif daha sonra değişik gerekçelerle görevi bırakarak aldığı avansı iade etmiş, hem meal hem de tefsir yazma işi Hamdi Yazır tarafından yapılmıştır. Elmalılı Hamdi Yazır’ın hazırladığı 9 ciltlik tefsir 1935 yılında, Kamil Miras tarafından hazırlanan “Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi” isimli 12 ciltlik hadis tercümesi de 1928 yılında yayımlanmıştır.
Atatürk, Kur’an’ın Türkçe’ye çevrilmesinin şu gerekçeyle yapıldığını anlatıyor:
“Türk, Kur’an’ın arkasından koşuyor, fakat onun ne dediğini anlamıyor. İçinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.” (7 Şubat 1923, Balıkesir Zağanos Paşa Camii Minberi)
Atatürk’ün Elmalı’ya yazdırdığı tefsir olup günümüzde de önde gelen İslâm âlimleri tarafından
da hala en güvenilir tefsir olarak kabul edilmektedir. Atatürk’ün Diyanet İşleri Başkanlığı’na verdiği talimatı üzerine yazdırıldı. 1926’da Diyanet İşleri Riyaseti “Kur’an’ı çağın icaplarına göre yeniden tefsir edebilecek bir âlim aradı. Sonunda görevi talimat üzerine Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a verildi.
Devlet eliyle yazdırılan bu tefsirle Atatürk bizzat ilgilendi.
Atatürk Şeyh Sait Ayaklanmasının bastırıldığı, çağdaşlaşma ve modernleşme adına yapılan inkılâplara yönelik itirazların arttığı bir dönemde İslâmiyet’in temel kaynağı olan Kur’an’ın yeniden yorumlanmasını istedi. Atatürk yedi madde ile nasıl bir tefsir istediğini ortaya koydu. Bu yedi madde daha sonra Diyanet İşleri Riyaseti ile Elmalılı Hamdi Yazır arasında imzalanan protokole kondu.
Atatürk, Diyanet’e gönderdiği yazıda özellikle iki maddenin üzerinde duruyordu. Yeni tefsir Ehl-i Sünnet itikadına ve Hanefî mezhebinin görüşlerine göre hazırlanacaktı.
Diğer bir isteği de ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetlerin genişçe izah edilmesiydi. Atatürk, hüküm içeren ayetlerin de Türk-İslâm geleneği göz önünde bulundurularak yorumlanmasını arzu ediyordu.
Diyanet’le Hamdi Yazır arasında imzalanan anlaşma tutanağı maddeleri şöyleydi:
1. Ayetler arasında münasebetler gösterilecek.
2. Ayetlerin nüzul (iniş) sebepleri kaydedilecek.
3. Kıraat-i Aşere’yi (10 okuma tarzını) geçmemek üzere kıraatler hakkında bilgi verilecek.
4. Gerektiği yerlerde kelime ve terkiplerin dil izahı yapılacak.
5. İtikatta Ehl-i Sünnet ve amelde Hanefî mezhebine bağlı kalınmak üzere ayetlerin ihtiva ettiği dini, şer’i, hukukî, içtimaî ve ahlâkî hükümler açıklanacak.
6. Ayetlerin ima ve işarette bulunduğu ilmi ve felsefi konularla ilgili bilgiler verilecek. Özellikle Tevhid konusunu ihtiva eden ibret ve öğüt mahiyeti taşıyan ayetler genişçe izah edilecek.
7. Konuyla doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunan İslâm Tarihi olayları anlatılacak.
8. Batılı müelliflerin yanlış yaptıkları noktalarda okuyucunun dikkatini çeken noktalar konularak gerekli açıklamalar yapılacak.
Eserin başında Kur’an hakikatini açıklayan ve Kur’an’la ilgili önemli konuları izah eden mukaddime yazılacaktı. Hak Dini Kur’an Dili 1936-1938 arasında tamamlandı ve 1935-1939 arasında dokuz cilt olarak 10 bin takım bastırıldı.
İki bin takımı Elmalı Hamdi Yazır’a verildi. Kalan 8 bin takım din adamları olmak üzere kamuoyunun önde gelen isimlerine ücretsiz olarak dağıtıldı.
Elmalılı Hamdi Yazır Hocanın tefsiri olan Hak Dini Kur’an Dili basıldığı günden beri yüz binlerce insan tarafından okunmuş ve üniversitelerde üzerinde değişik yüksek lisans ve doktora tezleri yapılmış ve yine hakkında pek çok sempozyunılar düzenlenmiştir.
Ünlü tefsir âlimi Hasan Basri Çantay, Elmalılı Hamdi Yazır Hocanın tefsiri olan Hak Dini Kur’an Dili için, “Erkânı Harbiye Haritası’nı andıran bir şaheserdir” diyerek bu güzel eserin değerini ortaya koymuştur. Elmalılı Hamdi Yazır hoca tefsirinde lâfızdan çok manaya önem vermiş ve tefsirini şiirsel bir dille yazılmıştır. Bunu kitabın her tarafında görmek mümkün olduğu gibi daha çok kısa surelerde açıkça görmekteyiz.
Gerçekten de Elmalı tefsiri ve meali Türkiye için sahasında başyapıt olduğunda şüphe yoktur.
Ülkemizdeki Müslümanlarda bunu bildikleri için tefsir hususunda Elmalıyı tercih etmişlerdir.