Dr. Mesut Fani Bilgili, Atatürk
Atatürk’ün en büyük eseri, Türk yavrusuna istediği vasıf ve kabiliyeti verebilmekte tecelli etti. Sayısı on beş milyonu geçen bu gençliğin bir tek adı var:
Atatürk çocuğu!..
Bu çocuk, on beş milyonun birde, veya birin on beş milyonda kaynaşması gibi acayip bir varlık! Görüş, anlayış ve düşünüş tarzı bu azametli sayıda öyle bir birlik yapmıştır ki, bundan sonra Türk çocuğunu yalnız şekille birbirinden ayırabileceğiz. Öz, madde birdir ve orada Atatürk enerjisinden bir kıvılcım, makinayı işletmeye kâfi geliyor!
Ne mutlu, o terbiyeciye ki, on beş yılda işte böyle on beş milyon genç yetiştirdi, onlara kendi ruhunun edebiyetinden hayat nefhaları verdi!
Din ve dünya hurafelerinden kurtulan Türk genci, bugün içinde doğduğu asrı da aşmaya çalışıyor! Dünkü kardeşleriyle arasında fesli kafayla şapkalı başın, kağnıyla tayyarenin, cami Ayasofya ile müze Ayasofya’nın farkı kadar derin boşluklar var..
Atatürk, okuma sistemini, öğrenme sistemini, hulâsa eskimiş, boşulmuş ve varsa, ta dilimize, kelimemize, harfimize, hattâ adımıza varıncaya kadar her şeyi yenileştirip düzeltmiştir.
Doğrusunu söyleyeceksek, bunlara reform, inkılap denmez. Koca bir âlemi avucunun içinde sıkıverip hamur yaptıktan sonra yeniden yaratmak denir!
O elin kudret ve azametini düşününüz!
(Atatürk’ün Hayat Felsefesi. Antakya, 1938. «Yıkan ve Yapan Adam» bölümünden, s. 40-41)