Devlet nasıl kurulur?
Öncelikle şöyle bir sigaranı yakarsın, alev alev yanan gözlerin, şimşekler çakan keskin bakışlarınla yedi düvele meydan okursun, halkın üzerine bir güneş gibi doğar, yurdun her karış toprağını düşmandan temizlersin.
Ardından, yanık, yıkık İstanbul hariç tek bir kentine çivi çakılmamış bir memleketi devralırsın, elinde para yoktur, imkânların kısıtlıdır. Öncelikle evvela Cumhuriyet’i kurarsın, hâkimiyeti kayıtsız şartsız milletine verirsin. Yüzde 3’lerde sürünen okuma yazma oranını, eğitim seferberliği ile 60’lara 70’lere çıkarırsın. Halkın hastalıklardan kırılıyordur. Sorun değil; memleketin her köşesine yetiştirdiğin doktorları ulaştırırsın. Sonra, karayolu yoktur, yaparsın. 4 bin kilometre demiryolu vardır, lâkin bir metresi bile senin değildir. Önce bir güzel bunları söke söke İngiliz, Alman’dan satın alır, sonra bir o kadarını sen yaparsın. Bankan vardır, adı Osmanlı’dır, sahipleri yabancıdır. Alırsın, üstüne bir de İş Bankası’nı kurarsın. Kurak, kuş uçmaz kervan geçmez bir kent olan Ankara’yı cennet haline getirirsin, modern binalarla donatır ülkenin kalbi, başkenti yaparsın. Bacası tüten tek bir fabrikan yoktur, kısa sürede 47 tanesini açarsın. Elini açıp ‘Avrupa lütfeder de silah satar mı acaba’ diye dilendiğin yıllar artık geride kalmıştır, uçağını sen yaparsın, silahını sen yapar Yunan’a bile satarsın.
İşte sen o zaman Devlet kurmuş sayılırsın!
Ancak; unutma ki yalnızca birkaç satırla saydığım ve aslında binlerce sayfalık kitabı doldurcak eserleri Atatürk zaten yapmış, üzerine de ‘ilelebet payidar kalacaktır’ notuyla ‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ’ yazmıştı.
Buna rağmen; geçenlerde biri çıkmış ‘yeni devlet kuruyoruz’ demiş.
Yavaşla, fazla havalanma müptezel!
Sen kurmak değil, anca devleti satarsın…