Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın Hamallığın Kaldırılması hakkında TBMM’de Yaptığı Konuşma
Kendisinin tahammül edemeyeceği bir yükün altında iki büklüm, burnu yere değerek, ezilerek giden bir adamı nerede görsem büyük bir ıstırap duyar ve yükünün yarısını taşımak isterdim.
“Hamallar meselesine gelince: O milli ve içtimai bir davadır. Ben onu bir Türk olarak ve bir insan olarak her vakit sırtta yük taşımasını memleket için ağır bulurum. Kendisinin tahammül edemeyeceği bir yükün altında iki büklüm, burnu yere değerek, ezilerek giden bir adamı nerede görsem büyük bir ıstırap duyar ve yükünün yarısını taşımak isterdim. Bazı memleketleri tetkik ettik, memleketimizde bugün insanlardan gayri nakliye vasıtalarının taşıyacakları yük tahdit edilmiştir, fakat insanlarınki tahdit edilmemiştir. Türk kuvvetlidir diye arkasına ve omuzlarına büyük ve ağır yükleri yüklemek ve yüksek yerlere kadar çıkarmak doğru değildir. Bunlardan bir çoğu bu ağır yükün tesiriyle hastalanmakta ve hatta bazıları sokak ortasında ani olarak ölmektedirler. Bunların önüne geçmek lâzımdır. Yapılacak iş memleketin muhtelif ticari iktisadi ve içtimai hayatını nazarı itibara alarak sırt hamallığını kaldırmaktır. Araba ile merkep ve atla nakliyat yapılamayan sırtta taşınmasında zaruret olan yerlerde çaresi bulununcaya kadar yüklerin tahfifi yaşların tahdidi suretiyle bunun önüne geçilmelidir.
Bakkal dükkânından aldığı eşyayı – bilhassa İstanbul ve Ankara’da – küçük bir çocuğun sırtına vererek evine gidenleri görürüz. Bu adam arkasına dönüp bir kere baksa çocuğun çektiği ıstırabı görerek ve ona acıyarak yükü kendisi taşır. Demek ki mekanik ve hayvan kullanılacak yerlerde insan kullanılmamalıdır. Bunların olmadığı yerlerde, yerlerine insan ikame edilince bunda da yüklerin tahfifi ve yaşların tahdidi suretiyle insani ve milli bir iş olarak ele alınmalı ve yapılmalıdır. Belediyeler böyle yapmaktadır. Ankara ve İstanbul belediyeleri de bunu böyle yapıyor. Bunların hayatı umumiyede tesiri ya olmayacak veya pek az hissedilecektir, ilk zamanlarda belki olabilir. Hamallık vasıta ve bir sanatı mahsusa değildir. Hamallık iş bilmeyenlerin ve iş bulamayanların yaptığı en ağır bir hizmet, insanlık vasfına çok aykırı bir hizmettir. Vatandaşların bu işten kurtarıldıkları gün, onlar insanlık vasfına daha uygun ve daha şerefli iş bulabileceklerdir. Türkiye’de iş çoktur. Memleket tarlaları, memleket yolları, memleket şimendiferleri bir çok kollara muhtaçtır. İstanbul ve İzmir’deki hamallar bu gibi işlerde çalışırlarsa, bugünkü kazanç vasıtalarından daha müreffeh ve daha mesut olurlar. Binaenaleyh böyle bir korku varit değildir, memlekette iş vardır, iş bilmeyenler, iş bulmak bahanesiyle büyük şehirlere gidiyorlar, bunların lâkırdısı “arkama bir ip alır hiç olmazsa hamallık ederim” oluyor. Bu sözü bu memleketten kaldırmak lâzım gelir. Bu vaziyet hem içtimai noktada, hem de iktisadi noktada üzerinde hiç bir tesiri olmayacak kadar cüzi ve lâşey mesabesindedir. Hamallık bir sanatı mahsusa olmaktan ziyade bir kısım insanların tahammül edebileceği ve vücudu beşeri ezmeyecek kadar hafif işlerle el ile kalındırılacak yolcu salonlarından, yolcu eşyasını çıkarmak gibi işlere hasredilecek, diğer işler de bir takım nakliyat vasıtalar ile yapılacaktır.
Burada Ankara belediyesinin yaptığı el arabalarını biliyorsunuz. Ve pek güzel de idare edip gidiyorlar. Bazı yerlerde sokaklar müsait olmayabilir. Öyle yerlerde de hafif olmak üzere bu arka hamallığı daha iyi, bedeni ezmeyecek ve üzmeyecek bir şekilde yapılabilir. Demek istiyorum ki tutulan yolda devam etmek lâzımdır. Müsaade buyurursanız burada Ankara belediyesi, aldığı bu karara devam etsin. Vatandaşlarımızı bu ağır yükten ve acınacak vaziyetten koruyalım ve kurtaralım.”*
*TBMM, Tutanak Dergisi, İ: 64, C: 1, 25 Mayıs1937, sayfa: 223-224