Cumhuriyet’in İlan Edileceğini İlk Önce Öğrenen Ve İlk Haberi Yapmayı Başaran Gazeteci Mecdi Sadrettin Bey Anlatıyor
28 Mart 1927 tarihli Haftalık Mecmua’da yayımlanan Arap harfli Türkçe haber:
“Cumhuriyet”in ilan edileceğini ilk defa öğrenerek gazetesine haber vermeye muvaffak olan gazetecinin hatıraları.”
Milli Mücadele esnasında ve onu takip eden seneler zarfında Ankara’da gazetecilik edenler bilirler: Orada o zaman gazeteciler için yegane havadis membaı meclis binası ve bilhassa onun koridoru idi. En taze haberler, dedikodular, verilmiş veya verilecek olan kararlar; hep burada meclisin dar ve loş koridorlarında öğrenilirdi…
Bir gündü yine aynı koridorda yan yana musahabe ederek yürüyen İzmir’in iki mebusu yanımdan geçerken birden durdular, içlerinden şimdiki Maarif Vekili Necati Bey müstehzi bir tavırla:
– Adam sen de gazeteci misin! dedi ve ilave etti:
– Ne oluyor, ne var? bize haber ver bakalım.
Necati Bey bu sözleriyle, muhakkak bana bir havadis vermiş oluyordu. Bir gazeteci için bu manidar sözlerden daha büyük bir havadis tasavvur olunabilir mi? Herhalde bir fevkaladelik vardı. O sıralarda hem Çankaya’da hususi içtimalar akdediliyor, hem de istasyonda heyeti vekile reisine mahsus binada Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılacak olan tadilatı müzakere ve ihzarından mütehassıslar encümeni toplanıyordu.
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılması mutasavver tadilat hakkında biz o sıralarda ancak şunları duyabilmiştik: kabine usulü kabul edilecek, meclis içtima müddeti dört sene olacak, hükumet merkezinin Ankara olacağı kanunda tasrih edilecek…

Fakat Necati Bey’in ilk nazarda ehemmiyetsiz görünen sözleri beni ikaz etmiş, şüphe ve merak hislerimi tahrik etmişti. Anlıyordum ki bu bizim bildiklerimizden başka bir şeyler daha var. Fakat bu şeyler nelerdir? Nihayet şuradan buradan havadis kırpınışlarından, anladım ki hükumetimizin şekli hakkında verilecek bir karar arifesindeyiz…
Aradan birkaç gün geçti. Öğle yemeğine Anadolu lokantasına gitmiştim. Pencerenin yanındaki masada oturan Avusturyalı bir meslektaşın beni yanına çağırdığını gördüm. Birlikte yemek yemeye başladık. Noye Fraye Pres (Neve Freie Presse) gazetesinin muhabiri olan Mösyö Lazar, benden muhtelif meseleler hakkında sualler sorarak malumat alırken söz arasında o gün Gazi Paşa tarafından kabul edilmek saadetine nail olacağını da söyledi. Bir haftadan beri Gazi Paşa’dan mülakat teminine uğraşan muhabir, nihayet o gün muradına erecekti. Bana bu muvaffakiyetinden mütevellit memnuniyetini izhar ederken, meclisin, büyük reisine tevcih edeceği sualler hakkında mütalaamı almak istedi. Ben de Viyanalı gazeteciye günün meseleleri, memleket işleri hakkındaki suallerine esas teşkil edebilecek tafsilat verdikten sonra bilhassa yakında mecliste müzakeresine başlanacak olan Teşkilat-ı Esasiye Kanunu tadilatı hakkında Gazi Paşa’dan malumat rica etmesini ehemmiyetle söyledim. Gazi Paşa’ya sorabilirseniz, dedim. Türkiye’nin şekli idaresi kati surette tayin etmiş midir? Türkiye’nin dahili inkişafı nihayet bulmuş mudur; yoksa tekamül devam ediyor mu? Teşkilat-ı Esasiye’de yapılması mukarrer tadilat hangi esaslara müstenit olacak? Merkezi hükumet neresi olacak? Bütün bu esaslar hakkında Neve Freie Presse muhabirini tenvir ettim. Sonra ayrıldık. Saat dörtte onu tekrar mecliste, Gazi Paşa’nın nezdine, riyaset odasına girerken gördüm.
Heyeti umumiye içtima halinde idi. Hararetli bir müzakere vardı, hatiplerin hırçın sesleri dış kapıya kadar aksediyordu. Bütün gazeteci arkadaşlar matbuat locasında bulunuyordu. Ben ise riyaset odasında cereyan eden muhaverenin tafsilatını bir an evvel almak arzusuyla, meclis koridorlarından sinirli adımlar atarak merakla dolaşıyordum .
Yarım saat devam eden mülakattan sonra riyaset odasının kapısı açıldı. Evvela Viyanalı muhabir, arkadan da mülakat esnasında Paşa ile muhabir arasında tercümanlık vazifesini yapan Hamdullah Suphi Bey çıktılar. Neve Freie Presse’in muhabiri derhal koluma girdi. Mülakatını kesik cümlelerle anlatmaya başladı.
Merkezi hükumet hakkında Gazi Paşa’nın sözlerini not kağıtlarından aynen okudu. En sonunda şu kelimeler vardı.
– Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezidir.
Meselenin ehemmiyetini derhal kavramıştım. Sordum:
– Demek Cumhuriyet kelimesini telaffuz etti!
– Elbet sarahaten, bir değil birkaç defa ve sonra Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılacak tadilata dair Gazi’nin beyanatını okumaya başladı. “Taşhan”ın önünde durduk. Beyanatın ehemmiyetli yerlerini bir defa daha okutarak dinledim. Gece görüşmek üzere ayrıldım. O yazısını yazmak üzere otele girdi. Ben de koştum mecliste Hamdullah Suphi Bey’i buldum, duyduklarımı kendisine tekrar ettim.
– Evet, dedi. Gazi Paşa Cumhuriyet’ten bahsetti. Fakat tabii yazamazsınız.
– Aman Beyefendi.
– Hayır yazmayınız. Bir müddet bekleyiniz.
Muhterem Antalya mebusu, bildiklerimi evvela tasdik etmekle beni müsterih etmişti. Fakat sonra yazmayın demesi ile neşemi kaçırmıştı. Hamdullah Suphi Bey’in karşısında gazetecilik inceliklerini unutarak bir fırkacı gibi düşündüğünü hissettim. Tereddüt etmeden kendimi telgrafhaneye attım Gazi Paşa’nın mufassal beyanatının bir hulasasını o zaman muhabirliklerini yaptığım “İkdam” “Jurnal Doryan” [Journal D’Orient] gazetelerine müstacel telgrafla bildirdim. Gazetecilik hatıralarım arasında kıymetli bir mevki işgal eden bu telgraf aynen şudur:
[Ankara; 22 Eylül 1923
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, mühim tadilat yapılarak, on beş güne kadar fırkada müzakereye konacaktır. Gazi Paşa bugün Neve Freie Presse gazetesi muhabirine mühim beyanatta bulunarak muhabirin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun tamamen tespiti takarrür edip etmediğine, dahili işlerdeki inkişafın, tekamülün devam eyleyip eylemediğine dair bir sualine cevaben demiştir ki:
– Teşkilat-ı Esasiyemizin maddelerinde “Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İcra kudreti, teşri salahiyeti, milletin yegâne hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir.” diye sarahat vardır. Bu iki cümleyi bir kelimede izah edebilmek için hangi lafza aranırsa aransın: mezkur kelime (Cumhuriyet) olacaktır. Binaenaleyh Türkiye’nin dahili tekamülü tamamen bitmemiştir. Daha tadilat ve terakkiyat vukuu bulacak ve bilumum tekamülat Cumhuriyet esasına müncer olacaktır. Türkiye’de halihazırda olduğu kadar, ileride daha ziyade demokratik bir Cumhuriyet teşkil edecek ve bu Cumhuriyet hiçbir suretle garp Cumhuriyetleri esasından farklı olmayacaktır.
Merkezin neresi olacağı sualine gelince, hükumet merkezimizi bilhassa hadisat tayin etmiştir. Artık ortada böyle bir mesele mevcut değildir. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezidir. ]
İşte bu suretle Cumhuriyet ilan edeceğimiz, 22 Eylül 1923 Cumartesi saat dörtte Ankara’da memleketin ve milletin en salahiyettar lisanı ile beyan edilmiş ve 23 Eylül Pazar günü bu haber “İkdam” ve “Jurnal Doryan” vasıtasıyla şayi olmuştu. O güne kadar bundan Çankaya’da hususi içtimalara ve istasyondaki mütehassıslar encümenine iştirak eden birkaç mebustan maada kimse haberdar değildi.
O zamanlar İstanbul gazeteleri Ankara’ya iki günde gelirdi. Ben “İkdam”a gelmeden bu haberin başka bir gazetede intişarını, bu suretle haberin teyit edilmiş olmasını, biraz sonra izah edeceğim. Sebeplerden dolayı muvafık görerek hemen “Yeni Gün”e gittim. Kemal Salih’e “İkdam”a çektiğim telgrafı anlattığım zaman:
– Aynını yaz, “Yeni Gün”e koyalım, dedi. Ertesi sabah Cumhuriyet ilan edileceğini Ankara, hem “Yeni Gün”de, hem de o gün İstanbul’dan gelen “İkdam”da okuyup öğrendi. Meclisin encümen odasında oturan, hususi salonda gazetelerini okuyan ve nihayet koridorda gezinen birçok mebuslar hep bu haberle meşgul oluyordu. O sıralarda “Akşam”ın sahiplerinden bulunan Bolu mebusu Falih Rıfkı Bey ise:
– Vallahi “İkdam” hepimizi atlattı. Ben bunu yirmi günden beri bileyim de gazeteme vermeyeyim… Zamanını bekliyordum. Fena atladık.” diyerek tazallüm-i hal ediyordu. [sızlanıyordu]
Bu sıralarda meclisin önündeki cadde üzerinde rast geldiğim Hamdullah Suphi Bey kül rengi kalpağını düzelterek bana doğru ilerledi:
– Mecdi yaptığını beğendin mi dedi. Çık bakalım şimdi işin içinden.
Kır saçlı hatibin bu sözleri beni biraz şaşırttı. Kendimi derhal toplayarak sinirli bir tavırla:
– Fakat Hamdullah Bey, dedim. Bir cürüm işlediğimi zannetmiyorum. Gazetecilik vazifemi yaptım. Beni bundan dolayı tahtie eden [hatalı gören] olursa kendimi müdafaa etmeyi bileceğim. Nihayet bu haber yanlış ve yalan değil.
Hamdullah Bey bu kati cevabım karşısında:
– Tabi aziz kardeşim, dedi. Vazifenizi yaptınız. Bu muvaffakiyetinizden dolayı sizi tebrik ederim.
Hamdullah Bey’in yanında bulunan ve bu muhaveremize [karşılıklı konuşmamıza] şahit olan sanatkar Şadi Bey bıyık altından gülüyordu.
Hamdullah Bey’den ayrılıp da meclise gittiğim zaman bütün gazeteci arkadaşları kapının önünde toplanmış buldum. Hepsinin nazarlarında bana adeta acıyan ve: “Ne yaptın, neden yaptın?” diyen bir manâ okunuyordu. Hatta içlerinden “Akşam” muhabiri Celal Bey birkaç saat evvel gazetesine şöyle bir telgraf çekmiş bulunuyordu.
“Cumhuriyet ilan edileceğine dair salahiyettar mahfilde hiçbir malumat mevcut olmamakla beraber Gazi’nin bu mevzu etrafında beyanatta bulunduğu da tekzip olunmaktadır.”
Gazi Paşa’nın da, beyanatının derhal intişarına hiddet ettiğini söyleyenler oldu ise de kısa bir zaman bu rivayetleri tekzip etti.
Filhakika akşama doğru, vaziyet tavzih etmişti, bilakis, Gazi Paşa Hazretleri’nin ecnebi muhabirlerine vaki olan beyanatı tercüme edilerek Anadolu Ajansı vasıtasıyla memleketin her tarafına neşir ve tamim edilecekti. Bu hadise gazeteci arkadaşların yüzünde yeis nişaneleri hasıl etti. Gazetelerinden aldıkları telgraflar da teessürlerini tezyid etti.
Bilahare fırka divanı toplandı. Sekiz saat devam eden uzun bir içtimada yeni hükumet şekli ile hükumet merkezi hakkında mukarrerat ittihaz edilerek, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılacak tadilat tespit olundu.
Diğer teferruat mütehassıslar encümeninde istasyon binasında müzakere edilirken Fethi bey heyeti hükumeti birden istifa etti. Hazırlanan esasat fırkanın heyeti umumiyesinde ve mecliste müzakere edilerek, meselenin seyri tabiyesini takip etmesi beklenirken Fethi Bey hükumetinin istifası akabinde Cumhuriyet ilan edildi. Çok kimseler bu istifanın Cumhuriyet ilanı için mürettep olduğunu zannetmişlerse de hakikat halde Fethi Bey hükumeti tabii olarak istifa etmiştir.
Mecdi Sadrettin
Haftalık Mecmua, 28 Mart 1927, No: 89, sayfa: 3