Cumhuriyet Fikri Adana’da Doğdu! (2/10)
Yağmur ile yıkanmış güneşli bir gök parçası maviliğiyle parlayan gözlerini Hatay’lı kızın üzerine diken Gazi Paşa gürledi:
40 ASIRLIK TÜRK YURDU ECNEBİ ELİNDE KALAMAZ
— Kırk asırlık Türk yurdu, ecnebi elinde kalamaz!..
Evet, «Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz!» Bu duygu ve bu millî ruh haykırışı ile, Hatay dâvası daha o gün başlamıştı. O ne söyledi de yapmadı? Herşeye Adana’dan başlayan ve yine Adana’da bitiren Mustafa Kemal Atatürk, Hatay’ı da ecnebi elinden kurtardı ve hasta hasta atıldığı bu dâvada şehit düştü.

Yeniistasyon caddesinin iki tarafına sıralanmış yüzlerce, belki de binlerce bayrak direği, mızraklı bir süvari alayı gibi, muntazam dizi halindeydi. Yağmurun kurumaya vakit bırakmadığı çamura bata çıka ilerliyordu Gazi. Yer yer titrek, sıcak, heyecan dolu sesler, niyazlar yükseliyordu:
– Allahım, bu günü de gördüm. Mustafa Kemal’imi bana gösterdin. Şükürler olsun!
SUPHİ PAŞA EVİ Mİ, KUZULU KONAK MI?
Artık otomobile biniliyor. Gazi Mustafa Kemal şehir içinden geçerek Hükümet Konağına ve Kolorduya gidiyor. Sonra da Belediye’ye uğrayarak, Suphipaşa evine misafir olacak. Biraz istirahat etmesi lâzım. Saat 16.00’da da Türkocağı gençleri tarafından şereflerine verilecek çaya hazırlanacak. Gazi Mustafa Kemal ve eşi Lâtife Mustafa Kemal, Suphi Paşa evine misafir olmayı kabul etmişlerdi. Bu konuda Mustafa Kemal Paşa’dan Suphi Paşa’nın evinde kalmasını Vali Refet Canıtez, Milletvekillerinden Damar Arıkoğlu, Muhtar Fikri Gücüm ve Suphi Paşa’nın kendisi rica etmişlerdi. Bir teklif daha vardı. Geç kalan bu ikinci teklife göre Sinan Tekelioğlu, Doktor Bahri Erkanı, Gazeteci Gündüz Nadir Kuzulu Konak üzerinde duruyorlardı. Aradaki fark şu idi: Suphi Paşa Adana eşrafının tanınmış simasıydı. Kuzulu Konak kasap Deli Mehmet Efendi tarafından yaptırılmıştı. Suphi Paşa taraftarları Vali ve Milletvekilleriydi. Kuzulu Konağı ileri sürenlerin başında ise, Millî Mücadele’de Adana Merkez Cephesinin Kumandanlığını yapmış olan Sinan Tekelioğlu (Sinan Paşa) ağırlık teşkil ediyordu. Hatta, Mustafa Kemal Paşa’ya:
– Siz halktan bir adamsınız. Neden eşraf evine iniyorsunuz? demişlerdi.
Ev konusunda Suphi Paşa ile Sinan Paşa karşı karşıyaydı. Bunun bir sebebi de, Suphi Paşa tarafını tutanların Millî Mücadele’de cephe hizmetleri yoktu. Buna, Suphi Paşa’nın kendisi de dahildi. Sinan Paşacılar ise Millî Mücadelecilerdi. Netice olarak, Suphi Paşa – Sinan Paşa çekişmesini Suphi Paşa kazanmış, Mustafa Kemal verdiği söze bağlı kalmıştı.
YENİ DEVRİ AÇAN MUSTAFA KEMAL EŞİ İLE HALK ARASINDA
Gazi Mustafa Kemal nereye giderse, eşi Lâtife Mustafa Kemal Hanım da beraberindeydi. Bu, Türk hayatında yeni başlayan büyük bir inkılabın, bütün dikkatleri toplayan gösterisiydi. O güne kadar hangi Türk vatandaşı hükümdar eşinin yüzünü görmüştü? Hatta, hangi Türk vatandaşı hükümdar eşinin adını biliyordu? Bu çığırı bizzat açan ve eşi ile halk arasına inen Gazi Mustafa Kemal, Lâtife Hanımefendi’yi Adana gezisinde peçesiz bir yüzle milletine göstermekteydi. Mustafa Kemal Atatürk bunu yapmakla, daha ileride göreceğimiz Türk kadınının hürriyet ve hukuk temellerini atıyordu. Bu, eşsiz inkılabın eşsiz ve örnek gösterisi değil de, neydi? Mustafa Kemal medenî bir aile hayatının da öncüsü olmuştu. 29 Ocak 1923’te evlenen Gazi Mustafa Kemal ve Lâtife Hanım henüz 47 günlük, taze gelin güvey idiler.
HAREM VE SELÂMLIK HAYATI DA ADANA GEZİSİNDE YIKILDI
Gazi Mustafa Kemal, Suphi Paşa evinde biraz istirahat ederken, Sinan Paşa taraftarı bir hanım topluluğu, hiç olmazsa, Lâtife Mustafa Kemal’i kendilerine misafir etmek istemişlerdi. Bu davet de Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın düşüncelerine uymuyordu. Bu dâvet ve teşebbüs karşısında Mustafa Kemal şu cevabı verdi:
– Benim bulunamayacağım yerde, karımın da işi yoktur!

Harem ve selâmlık hayatının tarihe gömülüşü de Mustafa Kemal Atatürk’ün Adana’da söylediği bu sözlerle başlar! Bu, Atatürk inkılaplarının büyük ve kopmaz bir halkasıydı. Mustafa Kemal Atatürk Adana Gençliğini Adana’ya bakınca anlamıştı. Halkının gençliğini de gençlerinin Türkocağı’nı görünce anladı. Türkocağı temiz bir bahçenin ortasında, temiz bir bina idi. Güzel döşenmiş odalar… İyi döşenmiş bir salon… Güzel giyinmiş gençlerin sessiz ve muntazam faaliyetini gönüller izliyordu. Türkocağı başkanı Fahri Uğurlu, sekreter Ferit Celâl Güven, Müdür Baki Tonguç. Ayrıca Remzi Oğuz Arık, Niyazi Ramazanoğlu, Celâl Sahir Muter, Kemal Kusun, Ahmet Remzi Yüreğir de bu imanlı, ülkücü gençler arasında. Selim Sarp, Recai Tarımer, Mustafa İnce ve bütün ocaklılar vazifeli gençler olarak dört dönüyor, arı gibi çalışıyorlardı.
2. Bölümün Sonu >>> Devamını okumak için tıklayınız