Cumhuriyet Fikri Adana’da Doğdu! (1/10)

CUMHURİYET FİKRİ ADANA’DA DOĞDU!

Atatürk Cumhuriyet fikrini, bu derin ve millî ilhamı Adana’da nasıl aldı? Zafer sonrası Ada­na gezisine çıkarken, ne düşünü­yordu? 30 Ağustos (1922) zafe­rinden 6,5 ay sonra, Adana ge­zisini doğuran sebepler ne idi? Bu gezide Adana’da neler oldu? Neler konuşuldu? Bu ko­nuşmalar, bu görüşmeler Ata­türk’ün öğrenmek istediği dü­şünceler, hisler, vermek arzusu­nu duyduğu direktifler nelerdi? O ne dedi, ne sordu, Adana hal­kı adına ne cevap verildi? Adana’ya 15 Mart 1923 Perşembe günü varmıştı. O gün imatedaî suretiyle açtığı düşünce­lerine, O’nun ruhunda saklı Cumhuriyet fikrini Adana’lılar aynı duygularla nasıl benimsedi de Atatürk sonsuz bir cesaret ve ilham kaynağından aldığı kuvvet­le yeni rejimi Cumhuriyet ola­rak ilân etmek kararına vardı?

FERİT CELÂL GÜVEN VE RAMAZAN AĞA’NIN ATATÜRK’ÜN RUHUNDA YARATTIĞI ÇAĞLAYAN

15 Mart Perşembe günü Türkocağı Salonunda verilen «Halk Gecesi» akşam yemeği sırasında: «Eski devir mi iyi idi, bugünkü devir mi?» diye sorduğu zaman, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yü­züne karşı: «Ayıp ettin Paşa! Es­ki devirde Padişahın yüzünü gör­mez, eşini bilmez, Padişah adını ağzımıza alırken besmele çeker­dik. Yeni devrin Padişahı sen de­ğil misin? Bak, ne güzel… Yanyana oturuyor, konuşuyor, dertleşi­yor ve bir sofradan yiyoruz. Bun­dan iyi devir mi olur?» cevabıyla Atatürk’ün ruhunda çağlayanlar yaratan Adana köylüsü kimdi? İşte, en küçük noktasına ka­dar bu soruların cevabını vere­rek, bütün gerçekleri ihmalin, unutkanlığın karanlığından gün ışığına çıkaracağız.

O’nun herşeye Adana’da başladığını, yine Adana’da ikmal ettiğini vesika­larla ortaya koyacağız. Adana’nın büyük fikrin beşiği olduğunu ke­sin açıklığa kavuşturacağız. Harem ve selâmlık hayatının da yine 15 Mart Adana gezisinde tarihe gömüldüğünü sütunlarımı­za geçirerek tescil edeceğiz.

BU VAKAYİ’İN İLK HİSSİ TEŞEBBÜSÜ

Atatürk o gün: «Bende bu vakayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücud bulmuştur» derken büyük hisler ve rikkatle dolu idi. Zira, Adana kendisine Cumhuriyeti ilân etmek ilham ve cesaretini ziyadesiyle vermişti. Şimdi, biz de, usta bir ku­yumcunun altını işlemesi gibi, bu müstesna ve bâkir konuyu der­leyip toparlayarak tarihe geçiyo­ruz, bu nâçiz hizmetimizi ger­çek Atatürkçülere, Atatürkçü Adana gençliğine armağan edi­yoruz.

BAYRAKLAŞAN ADANA

15 Mart Perşembe. Yıl: 1923. Anadolu İstiklâl Savaşı’nın bü­yük Başkumandanı, Fatih Musta­fa Kemal Paşa, zafer sonrası ilk Adana gezisini yapıyor. Tren daha Yenice tarafların­da. Adana, Tarsus, Mersin Gazi’yi ilk kez Yenice’de karşılıyor. İnce, hafif bir yağmur döküştürmüştü. Gazi Paşa’yı getiren tren Adana istasyonuna girerken yağmur durmuş, vücut yapısı müsait ilkokul izcileriyle liseli izciler yeni istasyon meydanını çepçevre kuşatmıştı. Yağmurdan ıslanan izcilerin elbiseleri, tren istasyona girme­den kurutulmuştu. Bizim başımız­daki Oymakbeği Remzi Oğuz Arık idi. Elbiselerimizi elleriyle sıkarak ateşe tutuyor, kurutmaya özenerek hastalanmamıza çalışı­yordu. Gelen Gazi Paşa idi. Yağ­murdan, ıslanmaktan kim kor­kar? Yağmur rahmet Çukurova’­da… Berekettir yağmur… Martın ortasında Gazi Mustafa Kemal Paşa yağmur getirmişti Adana’­ya!

16 Mart 1923 cuma günü Atatürk Milli And’dan sonra Lise’den ayrılırken.

Yeniistasyon’dan şehre ka­dar, yolun iki tarafına bayrak di­reği dikilmişti. Direklere sarılı beyaz-kırmızı elişi kâğıtları sar­maşık gibi dolanmış, tatlı bir he­lezon meydana getirmişti. Direk­lerin üstünde çapraz çift bayrak­lar, sanki, rüzgâra tutulmuş at­maca kanadı gibi sevinçli, gu­rurlu dalgalanıyordu. Dalga dalga, sevinçten uçu­yor sanki bayraklar! Yüzlerce, belki de binlerce direkte yüzler­ce, binlerce bayrak!.. Bayrak bay­ramı var bugün Adana’da. Hangi şehir bunca bayrağı bir arada görmüş, bunca bayrağı birden çekmiş? O kadar çok tak kurulmuş ki… Gazi’nin geçeceği yolların belli başlı noktalarında zafer tak­ları zeytin, murt dalları, karan­filler, güllerle süslü. Adana’ya gelin olmak da yakışmış!

ADANA ÇOCUKLARININ YÜZÜNÜ OKŞAYAN EL!

Nihayet, tren Adana İstasyo­nuna girdi. Gazi sivil elbiseyle göründü. Perondan inerken alkış de­ğil, âdeta çığlar koptu. Saygı duruşu halindeki izci­lerin önünden geçerken, Gazi’nin yumuşak elleri Adana çocukları­nın yüzünü okşuyordu.

– Merhaba asker!

– Nasılsınız çocuklar?

– İyi misiniz hanımlar?

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın nevaziş dolu sözleri karşısında alkışlar, ağlayışlar, derin uğultu­lar büyük yankılar koparıyordu. Mustafa Kemal o gün Adana’lıların yüreğinde ateş, toprakta su, Çukurova göklerinde yıldızdı.

ESİR HATAY’IN DİLE GELEN RUHU: ŞENKÖYLÜ FATMA FITNAT HANIM

Yaya adımlarla epey yol alın­mıştı. Bir noktaya geldiği zaman, manzara birden değişti. Baştanbaşa siyahlara bü­rünmüş, ellerinde iki levha ve bayrak taşıyan kızlar Gazi Mus­tafa Kemal’in karşısına dikildi. Henüz işgal altındaki Antakya ve İskenderun’u sembolize eden si­yahlı, hıçkırıklı Hatay kızlarının taşıdığı levhalarda, levha levha acı bir feryat okunuyordu:

«Kur­tar, bizi de kurtar!»

Hatay’lı kızların taşıdığı lev­haların önüne başka bir kız çık­mıştı. Hatay’ın Şenköy bucağın­dan Fatma Fıtnat adındaki bu yavru kız Mustafa Kemal’e hitap ediyordu. Ruhtan gelen ve Mustafa Kemal’in yüce ruhuna işleyen bir hitaptı bu. Daha doğrusu, bu bir hıçkı­rıktı. Bu kız, esir Hatay’ın dile gelmiş ruhu idi sanki… Herkesi ağlatan ve büyük Kurtarıcı’ya:

– Kurtar, bizi de kurtar!

Diye yalvaran Şenköylü Fat­ma Fıtnat’ın sesinde kalbi vardı. Sustu. Susmuş değil, hıçkı­rıklar boğazını tıkamıştı.


1. Bölümün Sonu >>> Devamını okumak için tıklayınız