Çankaya’da Müze Köşk: Gazi M. Kemal Atatürk’ün Çankaya Köşkü:1921-1932
ÇANKAYA’DA MÜZE KÖŞK
1919 Yılının Mayıs ayında, Türk yurdunun Ege sahiline düşman silâhlı kuvvetleri çıkıp yerleşmek isterken, 22 Mayıs 1919’da Samsun’dan İstanbul Hükümeti’ne Mustafa Kemal imzasıyla giden raporun bir cümlesi şudur:
«Millet birlik olup (yekvücut) hâkimiyet esasını ve Türk duygusunu hedef tutmuştur».
Mustafa Kemal’in 28 Mayıs 1919’da Havza’dan Anadolu’daki kumandanlara ve mülkî âmirlere gönderdiği tamimin esası ise şöyledir:
«Yurt bütünlüğünün korunması, bunun için millî teşkilât kurulması, düşman işgalini protesto etmek için mitingler tertip edilmesi ve bu hareketlerin kamuoyuna, İstanbul Hükümeti’ne ve yabancı devletlere, telgraflarla duyurulması.»
22 Haziran 1919 Amasya tamiminde ise «Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır» diyor. Aynı yıl Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ve Sivas (4-12 Eylül) kongrelerinin kararları şu esas prensipte birleşiyor:
«Millî sınırlar içinde yurdumuz bir bütündür. Onun çeşitli bölgeleri birbirinden ayrılmaz.»
İşte Mustafa Kemal bu esas fikirlerin tatbikatını yürütmek için, Millî Kongrelerden aldığı yetki ile ve «Heyeti Temsiliye reisi» sıfatıyla 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geliyor. Ankara’da faaliyette bulunan «Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti» üyelerinin çalışmalarına önderlik eden Mustafa Kemal İstanbul’da son defa toplanacak olan «Meclisi Mebusan» üyeleriyle burada görüşüp «Misakı Millî» esaslarını kendilerine izah ederek, böyle bir metnin Meclisten çıkarılmasını sağlamalarını telkin ve herbirinden ayrı ayrı rica ediyor. «Meclisi Mebusan» işgal kuvvetleri tarafından, 16 Mart 1920’de dağıtılınca Heyeti Temsiliye reisi sıfatıyla Mustafa Kemal Ankara’da Büyük Millet Meclisinin toplanması için teşebbüse geçerek, İstanbul’dan gelebilenleri davet ediyor ve yeniden seçilenlerle birlikte parlamenter idarenin kurulmasını sağlıyor. 23 Nisan 1920 de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk aldığı karar, Anadolu’da bir hükümet kurmaktır.
İnsanları mesut edecek yegâne vasıta onları birbirlerine yaklaştırarak birbirlerini sevdirerek karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve faaliyettir.
İşte Türk yurdunu, silâhlı kuvvetlerle istilâ eden düşmana karşı başarı ile karşı gelen bu Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve onun teşkil ettiği ordudur.
Mustafa Kemal, bu Meclisin Başkanı ve Ordunun Başkumandanı sıfat ve yetkisiyle Millî Kurtuluş Savaşını başarıya ulaştırmış, Türkiye düşman işgalinden kurtulmuştur. Yıl 1922.
Muvaffakiyetlerde gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe mukavemet etmek lâzımdır.
1923 te Lozan Barış Antlaşması Ankara’nın başkent oluşu ve Cumhuriyet’in ilânı bugünkü devletimizin temel tarihî olaylarıdır.
1923-1938 devremiz ise, M. Kemal Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, millî bünyemizde çağdaş medeniyete ulaşmak için çıkardığı inkılâp kanunlarının ve plânlı kalkınma gayretlerinin tatbikata geçmesidir.
Yarım asırlık bu yakın tarihimiz, bugünkü millî hayatımıza doğrudan doğruya etkisi olan bir devremizdir.
Bunda M. Kemal Atatürk’ün adı ve tarihî kişiliği önemli yer tutar. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi O, Türkiye’yi bir bütün olarak düşman istilâsından kurtarmak fikri ile harekete geçmiş ve bunun başarılması için sivil ve askerî kurulların mesul önderi olmuştur.
Kendisinin «Türk İnkılâbı» dediği devlet, hukuk, ekonomi, kültür ve sosyal alanlardaki aşamalar ise, Osmânlı devrindeki «Islâhat» hareketlerinden farklı olarak, cezri değişiklikleri öngörmüştür. Çağdaş medeniyette, millî benliğimize sahip ve bağlı olarak varlığımıza, çalışmamıza güvenmek, medeniyet tarihimizden hız almak, Cumhuriyet devrinde Atatürk tarafından telkin edilen fikirlerdir.
Diğer taraftan M. Kemal Atatürk’ün, Birinci Cihan Savaşı’ndan sonra, yurdumuzun parçalanmasını kabul etmeyerek, milletçe direnmede başarı göstermesi, diğer uluslara da örnek olmuştur. Bu durum, Türk milletinin yurt sevgisine ve bağımsızlık duygusuna örnek, tarihî bir olaydır.
Çankaya Köşkü
İşte bu devre tarihimizde «Heyeti Temsiliye Reisi» Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkumandan ve Cumhurbaşkanı vazifelerini üzerine almış olan Gazi M. Kemal Atatürk’ün 1921’den 1932’ye kadar oturduğu Çankaya köşkü, 1950’den sonra Müze olarak halka açılmıştır. Bu zaman zarfında geçen tarihî olaylar içinde tanınmış kişilerin de uğrak yeri olan bu köşk, M. Kemal Atatürk’ün hem özel evi, hem de resmî dairesi olarak yaşadığı yerdir. Ankara’nın Çankaya bağlarındaki bu köşk, M. Kemal Atatürk’ün oturduğu yer olarak Kurtuluş savaşı esnasında manevî kuvvetin adeta bir mihrakı olmuştur. Çeşitli mahrumiyetler içinde çalışan T. B. Millet Meclisi üyeleri, hükümet başında bulunan bakanlar ve ordu mensuplan fikri yorgunluk ve bunalımları içinde M. Kemal Paşa ile konuşmaya geldikleri vakit, buradan ayrılırken manevî kuvvetlerinin ve iş başarma güçlerinin daima yükseldiğini ifade etmişlerdir.
Bu, hiç şüphesiz o zamanın çetin ve zorlu günlerine dayanmak ve mücadele edebilmek için bir önderin arkadaşlarına verebileceği en büyük manevî güçtür.
M. Kemal’in Ankara’da, arkadaşları ile bir yatılı okul gibi oturduğu ilk yer, Keçiören yolu üzerindeki eski Ziraat Okulu’dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra ise, İstasyon’da iki katlı bir binadır. Burası sonraları «Özel Kalem» bürosu olarak kullanılmıştır.
O tarihlerde Ankara vilâyetinin şehir merkezi Kale ve onun hemen çevresidir. Etrafta ise bağlık, bahçelik ve yaz aylarında oturulan hemen her Ankara’lının bağ evleri vardır. Keçiören, Etlik, Ayrancı, Dikmen… gibi. Çankaya da bunlardan biridir. Ancak, bu bölgenin en yüksek yeri olan Çankaya’da, büyük kara kavak ağaçları, buradaki bağ evlerine bir özellik vermektedir. Ankara’nın bu bağ evlerinin dış görünüşü hımış denilen tuğla örgülü ve aralan direklerle bölmelidir. (Res. No. 1-2-3). Daha yüksekte bulunan bugün müze olan Çankaya bağ evi ise dış kısım duvarları taş örmeli ve araları uzunlamasına direklerle bölmelidir. Bu iki katlı bina 1920’de Bulgurluzade Mehmed ve Rıfat Beylerin mülkiyetindedir. 1921 yılının başlarında Ankara Müftüsü ve Müdafaai Hukuk Cemiyeti Başkanı Hoca Rıfat Börekçi’nin teşebbüsü ile, Ankara ahalisi adına satın alınarak M. Kemal’e hediye edilmiştir. Biraz onarıldıktan sonra buraya oturmak üzere taşınmış olan M. Kemal, bu bağ evini Ordu adına devir ve ferağ ederek «Ordu Köşkü» adını vermiştir.
İlk şekli resimde görüldüğü gibi iki katlı tahta kepenkli şehre bakan cep hesinde ve arka tarafında birer balkonu bulunmaktadır. (Res. 4-5). Kapısı arka tarafta olan bu evin giriş katında mermer bir havuzu olduğu biliniyor (Res. 6). Bu havuza tesadüf eden ikinci katın sofasında parmaklıkla bölünmüş açık bir kısımdan aşağıdaki havuz görülmekte imiş. Böylece yukarda iki oda bir sofa, giriş katında da aynı bölümleri olan bu ev, 1924 yılında Mimar Mehmed Vedat tarafından bugünkü şekline getirilerek ilâveler yapılmıştır.
Çalışmak ve muvaffakıyet aramak her insan için esas prensip olmalıdır.
Bu ilâveler ön tarafta camekânlı bir giriş ile, sol taraftaki odanın öne doğru büyütülmesidir (Res. 7). Arkada ise giriş katında uzunlamasına bir ofis ve mutfak, yan tarafa doğru kule denilen köşeli bir çıkıntı, ikinci katta da aynı tertip ilâve vardır.
Bu köşke 1926’dan sonra, kalorifer tertibatı yapılmış olmakla beraber, sık sık arıza yaptığından, ısıtma müşkülâtı belirmiş, hatta bazı kışlar bu yüzden Gazi M. Kemal (Atatürk) tamir yapılıncaya kadar seyahate çıkmıştır. Diğer taraftan kütüphanenin yeter derecede yeni gelen kitaplara yeri olmamasından dolayı, şimdiki Cumhurbaşkanlığı köşkünün yapılması öngörülmüş ve kayalık olan bu tepenin yerini bizzat M. Kemal Atatürk seçmiştir.
Cumhurbaşkanlığının Pembe Köşkü denilen bu binanın planı için Atatürk’ün mimara verdiği direktifte, geniş ve büyük bir kitaplık ile rahat aydınlık çalışma odasıdır.
Ayrıca bu Çankaya Köşklerinde hâkim renk Atatürk’ün sevdiği pembe ve yeşilin çeşitli tonlarıdır ve müze olan Köşk’ün her odasının tavan süsleri Türk motifleri ve üslûbuna göre yapılmıştır.
Haziran 1932’de bu yeni binaya taşınıldığında, Atatürk eski köşkü olduğu gibi muhafaza ettirmiş ve bazen yakın arkadaşlarını orada misafir etmiştir. Meselâ Fethi Okyar.
Nesip Efendi
Şimdi, Müze olan bu Çankaya Köşkünü M. Kemal Atatürk’ün kullandığı şekle göre gezebiliriz. Camekânlı giriş kısmı koyu kahverengi tahta oymalı ayna ve koltuklarla döşenmiştir. Burada Nesip Efendi adında Habeş bir kapıcı otururdu. Nesip Efendinin iki özelliği vardı; elbisesinin biçimini ve düğmelerini gazetede resmini gördüğü bir kralın kıyafetine benzeterek diktirmişti. Daima aynı kıyafetle gezer ve Atatürk de ona bunu hiç sormazdı. İkincisi de bütün tanıdık telefon numaralarını ezbere bilmesi idi (Res. 8).
Girişten sonra bir hol…
Burasının başlıca mobilyası bilardo masasıdır. Gündüzleri örtülü duran bu masanın istakaları yan taraftaki bir dolapta bulunur ve hemen her akşam M. Kemal Atatürk bir arkadaşiyle günün sporu olarak bilardo oynardı. Kendisi bazen ata biner, yürüyüş yaparsa da bilardo daimî bir spor âdeti idi. Aynı holde kanepe ve koltuklar merdiven çıkışında ise bir piyano.
Giriş katındaki holün sol tarafında ilâve çıkıntıda köşeli pencereli iki bölmeli oda Elçi ve yabancı misafirleri kabul salonudur (Res. 9-11). Sedef kakmalı büronun karşısında yine sedef kakmalı koltuk ve masalarla tertip lenmiş bir köşe. Gazi M. Kemal (Atatürk) bu büro başında bulunur ve resmî misafirlerini kabul eder. Burada bir keresinde parkeler fazla cilâlanmış olduğu için, belki de biraz heyecandan, yabancı bir Elçi girer girmez düşmüş, fakat paravana olduğu için kendisini çabuk toparlayabilmiştir.
Fransız Generali Gouraud
Bu odaya 5 Haziran 1930 günü resmî bir misafir gelmiştir. Çanakkale savaşlarında bir kolunu kaybeden Fransız Generali Gouraud M. Kemal Atatürk’le ilk karşılaştığı vakit kendisine:
«Bir kolumu Türklere karşı Çanakkale’de savaşırken kaybettim, bugün diğer kolumu dost eli olarak uzatmak için geldim.»
Atatürk bu sözlerden çok duygulanmış ve kendisiyle uzun süre konuşmuştur. General Gouraud gazetecilere bu ziyaretten sonra diyor ki:
«Bugün reisinizle iki saat kadar görüşebilmek saadetine nail oldum.»
Çanakkale savaşından bahsederken de şöyle diyor:
«Türklerle harp etmiş olmam çok mert bir milleti yakından tanımaya, sevmeye ve ona hürmet duymama vesile oldu.»
Cihan sulhünün içinde beşeriyetin saadeti ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve muvaffak olmasıyla mümkün olacaktır.
Yeşil Salon
Bu odanın tam karşısında yeşil salon denilen oda vardır. Pencereleri ön ve yan tarafa doğrudur. Bu salon misafir kabul salonu olarak kullanıl mıştır. Önceleri köşede salamandra bir sobası vardı. Duvarlarında süslü ve mücevherli kılıçlar asılı olan bu salonda, içinde bazı hatıra eşyalar konulan vitrin bulunmaktadır.
Bu yeşil salondan bir kapı ile arka taraftaki yemek odasına girilir. Fakat yemek salonunun asıl girişi holden olan kapısıdır. Yemek odası iki kısımdan ibarettir. Uzun ve yukarıdan renkli camlarla süslü ve eski tarz tahta işlemeli bir şöminesi olan asıl yemek yenen salon. (Res. 12,13). Buradan servis yapılan ofis ve mutfağa geçilir. Büfeleri, vitrini büyük yemek masası ile döşenmiş olan bu salon M. Kemal Atatürk’ün gece toplantı yeridir. Devlet adamları, askerî şahsiyetler, hukukçular, edip ve şairler ve her meslekten milletvekillerinin bir araya geldiği yerdir. Her gece burada toplanan davetliler günün siyasî olaylarını konuşur ve tartışırlar. Sonra da çeşitli konular konuşma vesilesi olur. Sofra başında oturan Atatürk, bu konuları açar sorular sorar ve herkese sıra ile söz vererek bazen de tartışmalı olan meselelerde karşılıklı zıt fikirleri söyleyenleri idare eder. Meselâ 1930 yılında, Türk kadınlarına Belediye seçimlerinde hak tanıyan kanun Büyük Millet Meclisinden çıkmadan önce burada konuşma ve tartışma konusu olmuştur.
İnsan, mensup olduğu milletin varlığım ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün milletlerin saadetine hadim olmaya elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki bu vadide çalışmakla hiç bir şey kaybetmezler.
Bu arada yeni çıkan kitaplardan söz edilir, edip ve şairler kendi eserlerini okurlar. Memleket meseleleri konuşulur, tarihî konular tartışılır. Türk ve Türkiye tarihinin medeniyet eserleri bakımından incelenmesini isteyen M. Kemal Atatürk kendi okuduklarını anlatır ve bazen de yabancı dil bilen arkadaşlarına kütüphanesinden yeni çıkmış kitaplardan birer tane vererek belirli bir sürede bunlardan özet çıkarmalarını isterdi. Ondan sonra da bu okuyanlar eleştirilerini anlatırlar ve kitabın tenkidini yaparlar, ve bunları yazılı olarak da verirlerdi.
Arada müzik sanatkârlarının çağırıldığı da olurdu. İşte bu gördüğünüz yemek salonunun her geceki atmosferi budur. Böylece memleketin tanın mış kişileri bu masa etrafında toplanır ve çeşitli konular tartışılıp konuşulurdu.
Yemek salonunun bahçeye uzanan kısımdan dışarıya çıkan iki kanatlı kapısı vardır. Buraya da bir oyun masası konmuştur. Çok seyrek olarak bu masa da kullanılırdı.
Ayrıca iki basamak ile çıkılan etrafı köşeli pencerelerle çevrili kule odası denilen kısım, meşin kanepe ve koltuklarla döşeli bir oturma ve istirahat yeridir (Res. 14). Kahveler orada içilir. Yemekten önce ve sonra bazen ayrı konuşmak istediği kişilerle Atatürk burada otururdu. Şimdi yukarı kata çıkabiliriz. İki dönemeçte çıkılan merdivenin birinci kısmındaki sahanlıkta bir misafir tuvaleti bulunmaktadır. İkinci dönemeçten sonra sağ tarafta şehre bakan cephede üç penceresi olan küçük bir yatak ve istirahat odası. Bu odadan bir kapı üst kat sofaya açılır. Fakat aynı zamanda merdiven sahanlığından camekânlı bölmeden de bir kapısı vardı. Bu camekân şimdi kalkmıştır. Burası bir Şark odası karakterini taşıyan, ortada mangalı ve sediri olan yerdir. Önünde aşağı katın giriş kısmının üstüne tesadüf eden bir balkon bulunmaktadır (Res. 15).
Bu sofadan sol taraftaki kapı, Atatürk’ün yatak odasıdır (Res. 16-17) ve buradan banyo dairesine geçilir.
Bir odası kütüphane olarak kullanılmakta iken, artmakta olan kitap ve dosyalara yer olmadığından 1930’dan sonra Kule odası denilen yatak odasına bitişik kısım kitaplık ve çalışma yeri olarak tanzim edilmiştir. Yatak odası ile bu Kule odası arasındaki camekân yerine de kitap rafları ilâve edilmiştir. Aynı zamanda yatak odasına açılan bir kapı vardır. Binanın ön ve yan cephesine pencereleri olan kütüphane odası, ceviz rengi eski tarz raflar ile camekânlı dolaplar bulunmaktadır. Kanepe ve koltukların da yer aldığı bu odada büyük bir çalışma masası bulunmaktadır. İşte Büyük Nutku bu çalışma masasında Gazi M. Kemal (Atatürk) kendisi yazmış ve yahut söyleyerek bir başkasına yazdırmıştır (Res. 18). Düzeltmeler ve Gençliğe Hitabe ise İstanbul’da Dolmabahçe sarayı kütüphanesinde yazılmıştır
Bu eski kütüphanede askerî, hukukî, tarihî, edebî kitaplar yer almıştır. Kendisine ait hatıra defterleri, meselâ Anafartalar ve Arıburnu günlük notları ile, Karlsbat hatıra defterleri burada bulunmaktaydı. Yalnız muntazam bir katalogu bulunmayan kütüphanenin kitaplarını bazen Büyük Millet Meclisinden gelen bir memur büyük bir deftere kaydederdi.
Bu kütüphanenin Kule kısmı denilen siyah meşe üzerine beyaz kırçıllı mobilya ile döşenmiş kısmın özelliği, bu köşeli pencereli yerde bir çalışma masasının bulunmasıdır. (Res. 19). Atatürk bu masada saatlerce, günlerce sigara, içer kahve ve arada da birer ayran alırdı. Bazen söyleyerek yazdırdığı kimseler bu uzun çalışmalardan yorulur, bir diğeri bu yeri alırdı. M. Kemal Atatürk’ün iki gün ve gece sürekli olarak çalıştığı olmuştur.
Kule Odası’nda bir olay
Bu odada geçen bir olay dikkat çekicidir. Böyle sürekli çalıştığı bir gecenin sabahı Başbakan İsmet İnönü bir bütçe meselesinden çok sıkılmış olarak Atatürk’le konuşmaya geliyor. O sırada banyosunu almakta olan Atatürk’e bu durum haber verilir. Başbakan telâşlı ve sıkıntılıdır. Atatürk bu odaya gelir. Başbakanın konuşacağı konuyu ve sıkıntısını bilmekle beraber, ilk önce ona gayet sakin, gece çalıştığı tarihî meseleden söz açar. Başbakan sabırsızdır fakat dinlemeye mecbur olur. Bir müddet sonra İsmet İnönü’nün başka bir konu ile sükûnete vardığını hisseden Cumhurbaşkanı Atatürk birden bire günün meselesine döner. Hallolması lâzım gelen iş üzerinde heyecan ve telaşı geçmiş olan Başbakana hal çarelerini söyler direktifler verir. Atatürk’ün yanından ayrılırken İsmet İnönü müsterih ve memnundur. Sıkıntılı günlük meseleyi, halletmişlerdir. Atatürk’ün tarih soruları üzerinde ilk konuşmayı tercih etmesinin sebebi ise şöyle anlaşılır. Günlük mesele ile sıkılmış ve sinirlenmiş olan Başbakanı M. Kemal evvelâ bir başka mesele ile ilgilendirmiş fikrî yorgunluğunu giderdikten sonra da, hal çaresini sükûnetle bulmuşlardır.
Bu kütüphane odaları Atatürk’ün en çok sevdiği ve vaktini geçirdiği, gündüz resmî memurları ve arkadaşlarını kabul ettiği yerdir. Cumhurbaşkanlığı Genel sekreteri her gün resmî evrak ile buraya gelir ve Devlet Başkanı’nın imzalayacağı meseleler hakkında bilgi verir ve aldığı emirleri not ederdi.
Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay başkanı ve Kumandanlar hükümet, ordu ve memleket işlerini bu kütüphanede konuşurlar ve bir neticeye varırlardı. O kitaba en çok değer verirdi. Kitapları sadece okuyup geçmez, onların önemli gördüğü yerlerine kırmızı ve mavi kalemle işaretler yapardı. Tarih çalışmaları bu kütüphanede olmuş, Türk ve Türkiye tarihinin araş tırılması, yazılması gerektiğine inandığı için, hem kendisi incelemiş, hem de tarihle uğraşmak isteyenlere vazifeler vermiştir. Kendisinin çalıştığı konuları şöyle özetlemek mümkündür: Türk ve Türkiye tarihinin kronolojik bir silsile halinde yazılabilmesi, fakat bilhassa Türklerin medeniyete hizmetleri bakımından örnekler bulmak ve onları işlemektir.
Diğer taraftan hukukî konular ve devlet idaresi için siyasî prensipler… Ekonomik meseleler ve tatbikatını ilgilendiren kitap ve incelemeler. Meselâ Anayasamızda da yer alan prensipler için okuduğu, okuttuğu kitaplardan aldığı notlardan sonra, memleket içi seyahatlerindeki sosyal ve ekonomik durumumuzla da mukayese ederek bunların açıklanmasını ve tariflerini bu kütüphanede yapmıştır ve hükümete bunların tatbikatı için direktifler vermiştir.
Çankaya köşkünün etrafındaki bahçelere ve ağaçlara gelince. Onlar da değer verdiği ve sevdiği tabiat varlıklarıdır. Ağaçların bakımı ve budanmalarıyla bizzat meşgul olur. Yeşilliğe olan sevgi ve hayranlığını bunlarda tatmin etmesini bilirdi. Çankaya’da eski ağaçlara kendi zamanında olduğu gibi sonradan da yenileri ilâve edilmiştir. Bunlar büyüdükçe yeşillendikçe adeta gurur duyardı. Bir bahar mevsimi bazı ağaçların çok budanmış olmasına canı sıkılmış ve bahçıvanı sorguya çekmişti.
M. Kemal Atatürk fâni bir varlık olarak bu dünyada yaşadı. Bu Çankaya Köşkünde on yıllık ömrünü geçirdi. Burada şimdi hatırası yaşıyor. Ancak insanlar fâni, fikirler ve dünyada başarılan işler kalıcıdır, prensibine göre Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ten Türk milletine müstakil devletimizin dayandığı coğrafî bölgemizde, yurt bütünlüğü fikri, ve medeniyette ilerleme prensibi hedefi verilmiştir. O, «Mesudum, çünkü muvaffak oldum» diyebilmiştir.