Büyük Gazi’nin Hatıratından Sahifeler-3

Bu yazı 29 MART 1926 tarihli HAKİMİYET-İ MİLLİYE GAZETESİ’nden yazarımız Göktuğ Sırkıntı imzasıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.


HİNDENBURG VE LUDENDORF

– VAHİDEDDİNİN MAREŞAL HİNDENBURG İLE GENERAL LUDENDORFU ZİYARETİ –

– Vahideddin karargah-ı umumi erkanı tarafından söylenen sözler- ‘’ Son Alman taarruzu hattında büyük gazimizin karargah-ı umumide münakaşası ‘’

Karargahda çok güzel ve rahat yerleştirilmiştim. Veliahd tarafından bazı ziyaretler yapılmak lazımdı. Mesela Hindenburg’u, ondan sonra Ludendorf’u ziyaret eden ben ve Naci Paşa Veliahde refakat ediyorduk. Hindenburg’un ufacık bürosunda idik. Mareşal masasının başında ve sol İlerisindeki koltukta Vahideddin, onun mesabesinde olan Naci Paşa oturuyordu. Ben Hindenburg’un sağına tesadüf iden sandalyedeydim. Veliahd ve Hindenburg birbirleriyle görüşüyorlardı. Kısa ve merasim kabilinden olan böyle bir mülakatda çok mühim şeyler konuşulmak mutad olmakla beraber, Hindenburg veliahde, (*) onun delaleti ile bütün Türk milletine çok teselli bahş sözler söylüyor, Veliaht de bu teselli bahş beyanata teşekkür ediyordu.

Hindenburg’un ağızından işittiğimiz sözlerin en nihayet kibar ve misafirperver olduğu içün nezakete sarf idilmekde olduğuna kani olmak istiyorum. Yoksa beyanatın medluli(mana) beni meyus(üzgün) edecek mahiyyette idi. Mükâlemeye iştirak itmeyi münasip görmedim. Bilakis mülakatın kısa kesilmesine intizar ediyordum, öyle oldu.

Vahideddin’i Ludendorf da büyük nezaket ve itina ile kabul etti. Denilebilir ki o da mareşalin temas ettiği mevzular üzerinde izahatde bulundu. Bilhassa o günlerde şuhul Garbi cephesi üzerinde müttefikin orduları aleyhine başladıkları parlak taarruzdan bahis etti. Bu taarruzu esasi biliyorduk. Fakat taarruzun vasıl olabileceği neticeyi Ludendorf’un lisanından işitmek içün sabırsızlanıyordum. Gördüm, ki mükâlemenin hedefi bu değil, Alman ordusunun taarruz etmekte olduğunu söylemekle, Alman millet ve ordusunun ve bütün müttefiklerin (*) yükseltebilecek teminat vermekten ibaretti, şüphemi hal için olmalı, generale kısa bir sual sordum:

– En nihayet taarruz kuvvetleri hangi hatta kadar gidebileceklerdir?

Böyle, veliaht refakatinde bulunan bir zabitin damdan düşer gibi sorduğu suale muhattap olan Ludendorf, nezaket içinde devam iden beyanatını tevkif etti, biraz düşündü birazda yüzüme baktı. Dedi, ki:

– Biz taarruz ediyoruz, neticesini hadisat gösterecektir.

Cevap verdim:

– Yapılmakta olan taarruz neticesinin ne olabileceğini anlamak için hadisata ve taalin tecellisine intizar etmeye lüzum olmadığını zannediyorum. Çünkü yapılan taarruz en nihayet parsiyal bir taarruzdur.

Ludendorf, tekrar yüzüme bakdı, ne demek istediğimi pek iyi anladı. Müsbet menfii cevap vermeyerek sustu. Mükâleme burada kaldı ve ziyarete hitam(son) verildi.

Ludendorf’un, hatıratını başdan nihayete kadar okudum. Hatıratında çok büyük esaslardan çok büyük maharetle bahs edilmiştir. Tabii bu kadar kısa bir mülakatda kendisi içün meçhul bir (*) çok kısa sualinden ve o sualin mucib olduğu tevkifden bahs itmiş olmasını kendisinden taleb itmek hakkımız değildir. Lakin bizde bu ziyaretden bahs ittiğimiz sırada bütün dünya ordularından büyük asker ve büyük erkan-ı harbi tanınmış bir zat ile anı düşünebilecek kadar kısa efkarımızın hatırasını gömmek istemedik.


ÇEVİREN: GÖKTUĞ SIRKINTI

İLETİŞİM: clock_rowns@hotmail.com