Büyük Gazi’nin Hatıratından Sahifeler-2
Bu yazı 27 MART 1926 tarihli HAKİMİYET-İ MİLLİYE GAZETESİ’nden yazarımız Göktuğ Sırkıntı imzasıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
İmparatorun Sofrasında
Büyük Gazi Vahideddin’e diyor: Hakikati anlıyor musunuz, efendim, muhattabınız Almanya İmparatorudur. Benim size arz ettiğim endişeleri izah edecek bir tek kelime söyledi mi?
İmparatorun sofrasına akşam yemeğine davetli idik. Kayzerin karşısında bir prens sağında Vahideddin, solunda Berlin sefiri Hakkı paşa merhum, prensin solunda da ben bulunuyordum. Benim solumda Ludendorf vardı. Ludendorf Fransızca olarak benimle konuşuyordu. İmparator, Ludendorf’a Almanca:
– Sağındaki adamla konuş, dedi.
Ludendorf:
– Onu yapıyorum, cevabını verdi.
Ben bu mükalemeleri(karşılıklı konuşma) anlayacak kadar Almanca bildiğim için, İmparator’un ihtarına ve Ludendorf’un cevabına intikal(anlamak) etmiştim. Dimağı(beyin,bilinç) çok büyük harekatın idaresinden mütevellit yorgunlukla meşbu(dolmak) bulunan Ludendorf, yemin esnasında, hatırımda yer tutacak kadar ciddi bir mükaleme mevzu bulamadı.
Yemin bitti. Bu salona bitişik, (*) büyük bir parçasına benzeyen değerli bir salon vardı, sofrada hazır bulunanlardan bir (*) oraya geçti: İmparator tarafından da veliaht, Hakkı paşa merhum ve bizler… İmparator bir köşede, ayakta, Vahideddin’le tatlı tatlı konuşuyor. Ben arkasını iki salonun fasıl müştereki olan (*) duvarına dayamış, çok heybetli ve canlı asil nazarlarında hakayıkı(hakikat) anladığı görülen, fakat anladıklarını her muhattaba söylemekten muhteriz(çekingen), yoksun bir şahsiyet karşısında: Hindenburg!
Hindenburg’la görüşmek istiyor, kendisini bilhassa veliahtle beraber ziyarete gittiğimiz vakit, temas etmiş olduğu tatlı musahabe(görüşme) zeminine sevk etmek istiyordum. Mareşali ziyaretimiz esnasında Suriye vaziyetinin ıslah olunduğunu, son günlerde yeni ve taze bir süvari fırkasının muharebe meydanına idhal edildiğini söylemişti. Halbuki bu büyük adamın bahs ettikleri, orada ki kumandanların verdiği raporlar muhteviyatı idi. Hakikat halde mevzua bahs olan bu süvari fırkası, (*) ikinci ordu kumandanı iken Yıldırım Grubunu takviye için bu gruba gönderilmesi talep olunan fırka idi. Ben yedinci ordu kumandanı olmadan evvel, bu süvari fırkasının teşkil ve teminine çok çalışılmıştı; ancak toplanabilen bu seyyar kuvvet o kadar bimecal(yorgun) idi ki evvela hayvanlarını Resulayn civarına ki otlaklarda beslemek ve ondan sonra kabil(olanaklı) istafede bir hale gelip gelmediğini yeniden tedkik etmek lazımdı. Ben aylarca sonra, yedinci ordu kumandanı olduğum zaman bu fırkadan istifade edip edemeyeceğimi tedkik ettim; aldığım ciddi bir rapor bu fırkanın bir kuvvet olmadığı mahiyyetinde idi. Alman büyük karargahında Hindenburgun ağzından işittiğim şu idi ki; işte bu fırka muharebe meydanına dahil olmuş ve vaziyet ıslah edilmiştir. Mareşala bu macerayı hikaye ettim ve dedim,ki :
– Benim söylediğim sözler, sizin aldığınız raporlar muhteviyatına(içerik) uymayabilir; fakat emniyet edebilirsiniz, ki hakikatdirler. Suriyede vaziyet ıslah olunmuş değildi; bunu kabul ediniz. Sonra, Mareşal, siz mühim bir taarruz yapıyorsunuz, farz etmem, ki buna çok bel bağlamış olasınız. Yalnız, bana söylediğiniz, emniyetle ettiğiniz hedef ve maksat nedir?
Büyük ve ihtiyatlı asker, benim bu sualime cevap verebilir mi idi ? Zati kendisinin bunu beklememeli idim. Bu, belkide bir vaziyetim, ihtimal, İmparator Hazretlerinin sofrasında bize ikram edilen nefis şampanyaların tesiriyle olmuştur. Mareşal, söylediklerimi dikkatle dinler gibi göründü, fakat çok (* ) ve şirin bir cevap verdi. Salonun ortasında duran ve üzerinde muhtelif (*) ve cigaralar bulunan ufak bir masa vardı:
– Ekselans, dedi, size bir cigara takdim edebilir miyim?
Hindenburg her şeye cevap vermişti. Ortadaki masaya gitti; kendi eliyle bana bir cigara verdi. Meğer Vahideddin’le konuşan imparator bizim temas ve mükalememizle alakadar oluyormuş; Almanca olarak mareşal sordu:
– Ne diyor?
Mareşal cevap verdi:
– Bir şeyler!
Ben cigaramı yaktıktan sonra Hindenburg’u bıraktım, imparatorla konuşan Vahideddin’in yanına gittim:
– Hakiki anlıyor musunuz, efendim, diye sordum, muhatabınız Almanya imparatorudur. Benim size arz ettiğim endişeleri izah edecek bir tek kelime söyledi mi?
– Hayır, dedi.
Konuşmaya devam ediniz, dedim ve ciddi konuşunuz, bütün endişeleri İmparatora söylemekte tereddüt etmeyiniz. Ben eminim ki o sizden memnun olmayacaktır. Fakat hiç olmazsa Türkiye de hakikati görmüş olanların mevcudiyetine inanacaktır.
Veliahd masum bir tavır takınarak
– Öyle yapıyorum, dedi.
Suare (akşam yemeğinden sonra yapılan eğlenceli toplantı) nihayet buldu.
(*) şeklinde belirtilen bölümler gazetenin yıpranmasından ötürü okunamamaktır, metin günümüz harflerine çevrildikten sonra sadeleştirme yapılmıştır.
Çeviri: Göktuğ Sırkıntı
KAYNAK: 27 MART CUMARTESİ 1926 HAKİMİYET-İ MİLLİYE GAZETESİ