“Bunun Adına “Kader” Diyeceksiniz Öyle Mi?”

Yolcu treninin Çorlu’da raydan çıkması sonucu hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan yakınlarına ve kederli ailelerine sabır, yaralılara acil şifalar dilerim.

60 yıl önce; 1 Mart 1958 tarihinde İzmit Körfezi’nde Üsküdar adlı yolcu vapuru battı. Çok sayıda yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu faciayı tüm yönleriyle araştırdım. Elde ettiğim somut bilgi ve belgeleri; 2008’de facianın 50. yılında bir kitapta yayımladım.

Çorlu tren faciası neden meydana geldi? Demiryolu idaresinin olayda ihmali ve kusuru var mıdır? Çorlu faciasının yaşanmasının sorumluları kimlerdir? Henüz bu sorular yanıt bulmadı. Ancak olayı hemen kadere ve takdiri ilahiye bağlayan yazı ve yorumlar yapılmaya başlandı.

60 yıl önce İzmit Körfezi’ndeki yolcu vapurunu batıran nedenlerle, birkaç gün önce Çorlu’da yolcu trenin raydan çıkaran nedenler arasında büyük benzerlikler var. Her iki olayda da facia sonrasında hükumet ve idarecilerin tavrı ne yazık ki aynı. Basın yasağının getirilmesi, facianın nedeninin tabiat olaylarına bağlanması vb. hep aynı

Nezihe Araz 60 yıl önceki yazısında; yolcu vapurunu batıran nedenleri şöyle açıklıyordu:

“Üsküdar vapurunu, filan kaptan, falan şirket, fişmekan fırtınası değil, bir zihniyet batırmış, bir zihniyet alabora etmiştir. Bu zihniyet, neme lazımcılık, mesuliyetsizlik, ihmalcilik, savsakçılık, laubalilik ve insan kadri bilmemek esaslarına dayanır.”

(Nezihe Araz, Yeni Sabah gazetesi, 4 Mart 1958, sayfa: 3)

Birkaç gün önce yolcu trenini raydan çıkaran ve Çorlu faciasını meydana getiren nedenlerin; 60 yıl önce yolcu vapurunu batıran nedenlerden fazla bir farkı olmadığı görülüyor.

Ahmet Kabaklı 60 yıl önceki yazısında; facianın kadere ve takdiri ilahiye neden bağlanamayacağını şöyle anlatıyor:

“Bunun adına “Kader” diyeceksiniz öyle mi?”

“…İzmit körfezinde, 400 vatandaşı boğan facianın sebebi nedir? Kader mi, ihmal mi? Tam bir “kalender” gibi düşünürsek “kader” deriz. Fakat, bizzat Peygamber ve batılı kafası kadere sınır çizmiştir. En ufak bir ihmal gölgesi taşımayan, tamamen insanüstü ve tedbir üstü olaylara biz, “kader” demeliyiz. İlim ve tedbir ile önlenmesi belki de mümkün olan facialara, rahatça kader diyemeyiz.

İlim ve tedbir, geçmişte “kader” denilen nice olayın başa gelmesini önlemiştir.

Eskiden şehrin sokaklarında köpekler serbest dolaşır, kudurunca insanları ısırır ölümlere sebep olurlardı. O zaman “ kader” sayılan kuduzdan ölümler bugün pek basit belediye tedbirleri ile önlenebiliyor.

Dün, Atlantik ortasında batan bir geminin yolcusu, ecel kanatlarından başka ne beklerdi?

Bugün ise helikopter bekliyor, insan tedbirleri, değil İzmit Körfezi’ne, artık Akdeniz’e, Ummanlara, çöllere, kutuplara uzamıştır. Onun için “ İzmit faciası” karşısında mağara adamları gibi ine kapanıp kusuru kadere vurmak hayasızlık, tembellik ve çağdışı yaşamak olur.

“Ecel gelmiş cihane baş ağrısı bahane” doğrudur. Hiç kimse ecelden kurtulamaz. Ancak bu böyledir diye başlara ağrı icat etmenin de anlamı yok. İnsan hayatına fazla değer verilen ülkelerde, her şey en mükemmel ve en sağlam şekilde halkın hizmetine verilmiştir.

Hülasa 400 ecelin birden gelmesi için kadere alkış tutulmaz. Canavar ağzını açmış, siz körpe çocukları önüne sürüyorsunuz. Acaba yutar mı yutmaz mı? Yutarsa eğer, bunun adına “kader” diyeceksiniz öyle mi?”

(Ahmet Kabaklı, Tercüman gazetesi, 6 Mart 1958, Sayfa: 3)