Bu Sözleri Ancak Vatan Ve Millet Aşığı Bir Dahi Söyleyebilir…
Bugün kendisine dil uzatanların dedelerine, dün çağdaş tarımı öğreten bir Büyük Atatürk vardı. Normal midir bu? Hiçbir ziraat uzmanlığı olmayan, askerlikten gelmiş bir cumhurbaşkanın köy köy dolaşıp nasıl verimli, yerli tarım yapılacağını bizzat çiftçiye göstermesi… Üzerine modern tarım için bir de çiftçinin yanıbaşına çağdaş tarım okulları açması…Bir savaş kahramanının, tarihin en kanlı savaşlarında bir ulusa önderlik etmiş bir başkomutanın, aniden her alanda bir baş öğretmene dönüşmesi…
Bir millete özgürlüğünü kazandırırken aynı zamanda mevcut devlete bağımsız bir yapı kazandıran aynı insanın; tarıma, sanayiye, eğitime, din işlerine ve hatta sanat, spor ve kültürel faaliyetlere, toplumsal düzene yeniden ruh verebilmesi…
“Türk çiftçisinin bir elinde kılıç varken, diğer elini sapandan, topraktan ayırmadı. Milletimizin büyük kısmı çiftçi olmasaydı yeryüzünde bulunmazdık. Kılıç kullanan kol yorulur, paslanmaya mahkûm olur fakat sapan kullanan kol kuvvetlenir ve daha çok toprağa sahip olur. Bunu kuvvetlenirmek sözle olmaz, bilim ve teknikle olur. Türk köylüsünü ‘Efendi’ yapmadıkça memleket ve millet yükselemez. Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür. Herkesten çok mutluluğuna layık olan köylüdür. Felaket ve yoksulluğun tek sebebi bu gerçeği görmemiş olmamızdır. (…) bu gerçek sahibin huzurunda tam bir utanç ve saygı ile gerçek yerimizi alalım…”
Bu sözleri ancak vatan ve millet aşığı bir dahi söyleyebilir iken, bugün tohumun, o tohuma atılan ilacın, o ilaç yüzünden hasta olduğumuzda içtiğimiz hapın, atıldığımız aşının bile yurt dışından geldiği bir Türkiye’de Atatürk’e dil uzatabilmek normal midir?