Bu Kadar Mükemmel Bir İnsan Müslüman Değil De, Kimdir Müslüman?
Fahrettin Altay anlatıyor:
“…Atatürk, Türk ve Müslüman bir anadan, Türk ve Müslüman bir babadan dünyaya gelmiş, ecdadı Türk olan bir insandı. Küçük yaşta babadan yetim kalmış, annesi yanında ilk din bilgisini almıştı. Askeri okullarda din derslerini de takip etmiştir. Hazreti Muhammed’in çok büyük bir varlık olduğunu, kendinden çok işitmişimdir. Kur’an’ı Kerim’de, anlaşılması güç kısımlar olmakla beraber, pek büyük hikmetler bulunduğunu takdir ederdi. Atatürk İslamlık ’ta samimiyet ve müsamaha bulur, dar bir görüşü, taklitçiliği sevmezdi.

Ezanı Türkçe okutmaktan maksadı, ona anlayarak, muhabbetle tabi olmayı temin içindi. “Hayya-les Sâlât” ın, “kalkın namaza” demek olduğunu anlamayanın taklitçi ve anlayanın samimi olduğu aşikârdır. Bunun gibi sabah namazındaki “Esselâtü Hayrün Minel nevm” in, “namazın uykudan hayırlı olduğunu” anlayan bir kimse, elbette uykuyu bırakıp ibadete yönelmekle samimi olur. Atatürk Laikliği kurdu diye, ona dinsizlik isnadı en büyük iftiradır. O, dinin siyasete karıştırılmakla çığırından çıktığını, bir takım hurafelere boğulduğunu görerek bu kararı almıştı.

Atatürk’ün en büyük emeli, din adamlarımızın yalnız dini bilgilerle değil, müspet ve teknik bilgilerle birlikte rüsuha (destekleme) varmış olmalarını görmekti. Kur’an’ı, Mehmet Akif’ten tercüme etmesini istemişti. Ne çare ki, ömrü buna vefa etmedi.
Ben, savaş meydanlarında ve her zaman, Tanrının ulu adını ağzından düşürmediğini çok iyi bilirim. O (Atatürk), her mânâsile bir Müslümandı. Müslümanlığın istediği gibi dürüsttü, temizdi, iyiliği severdi, kalp kırmazdı. Memleketi için, milleti için kendini vakfetmişti. Sorarım size, bu kadar mükemmel bir insan Müslüman değil de, kimdir Müslüman. Allah’tan ona rahmet dilemek, hepimizin borcudur.”
Kaynak: Fahrettin Altay; Atatürk, Din ve Laiklik, “Dindar Atatürk”, s. 127

Fahrettin Altay – (12 Ocak 1880-25 Ekim 1974, Türk Kurtuluş Savaşı kahramanlarından asker ve siyasetçi.
Dumlupınar Meydan Muharebesi sonrası Yunan Ordusu’nun geri çekilmesini sağlayarak İzmir’e giren ilk Türk süvarilerinin komutanıdır. 12 Ocak 1880 tarihinde Arnavutluk’un İşkodra kentinde doğdu. Babası Piyade Albayı İzmirli İsmail Bey, annesi Hayriye Hanım’dır. Mardin’de tamamladığı ilköğretimin ardından askeri rüştiyeyi ‘Orta Okul’ Erzincan’da, askeri idadiyi ‘Lise’ ise Erzurum’da bitirdi.1897 yılında girdiği İstanbul Harp Okulu’ndaki öğrenimini 1900 yılında birincilikle tamamladıktan sonra Harp Akademisi’ne girdi. Bu okuldaki öğrenimini 1902 yılında tamamladı ve meslek yaşamına başladı. İlk görev yeri Dersim ve çevresinde 8 yıl görev yaptı. 1905 yılında kolağası ‘Kıdemli Yüzbaşı’, 1908 yılında Binbaşı rütbesine yükseldi. II. Balkan Savaşı sırasında Çatalca Aşiret Süvari Tugay’ının başında görev yaptı. Edirne’ye kadar gelen Bulgar Ordusu’nu püskürttü.

1. Dünya Savaşı başladığında 3. Kolordu Kurmay Başkanıydı. Çanakkale Cephesinde savaştı. Bu görev sırasında ilk defa Mustafa Kemal ile tanıştı. Çanakkale Savaşı’ndan sonra kılıçlı altın liyakat ve gümüş imtiyaz savaş madalyaları ile ödüllendirildi. 1915 yılında Miralay (Albay) rütbesine terfi etti. Romanya İbrail ile Filistin cephelerinde görev yaptı. 1. TBMM’de Mersin milletvekili olarak yer aldı. Kurtuluş Savaşı boyunca 12. Kolordu Komutanı olarak Konya Ayaklanmasının bastırılmasında, 1. Ve 2. İnönü Savaşlarında Sakarya Meydan Muharebesinde görev aldı. 1921 Mirliva (Tuğgeneral) rütbesine terfi etti ve Paşa oldu. Kurtuluş Savaşı’nın son yıllarında Uşak, Afyon, Alaşehir çevresindeki çarpışmalarda süvarileri büyük hizmet gördü. İzmir’e ilk giren süvari birliklerinin komutanı Fahrettin Altay idi. 10 Eylül 1922 tarihinde İzmir’de Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı karşıladı. Büyük Taarruzdaki başarıları nedeniyle Ferik (Tümgeneral ile Korgeneral arasındaki bir rütbe) rütbesine terfi ettirildi. Askerlik ve milletvekilliği birlikte yürütmesi mümkün olmayınca Mustafa Kemal Paşa’nın isteğine uyarak meclisten ayrıldı ve orduda kaldı.

1926 yılında Orgeneral rütbesine terfi etti. 1928 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Afgan Kralı Emanullah Han ile eşi Kraliçe Süreyya’ya mihmandarlık etti. 1930 yılında Menemen Olayından sonra Menemen, Balıkesir, Manisa’da ilan edilen sıkıyönetim sırasında sıkıyönetim komutanlığına atandı. 1933 yılında 1. Ordu Komutanlığına atandı.1934 yılında İran ve Afganistan arasındaki sınır anlaşmazlığında hakemlik yaptı. 1938 yılında Atatürk için yapılan cenaze törenine komutan tayin edildi. 1945 yılında, Yüksek Askeri Şura üyeliği sırasında yaş haddinden emekliğe ayrıldı.1946-1950 yılları arasında CHP’den Burdur milletvekilliği yaptı. 1950’den sonra siyasi hayattan da çekilerek İstanbul’a yerleşti. 25 Ekim 1974’de uykuda iken hayatını kaybetti. Aşiyan Mezarlığı’na (İstanbul) defnedilen naaşı, 1988’de Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na nakledildi.
