Bir Spor Devrimcisi: Atatürk

Atatürk’ün spor devrimciliği, koşulların dar olanaklarına asla bağlı kalmamış, geleceği gelmeden gören bir büyük zekâdan fışkıran fikir ve önerilerle günümüzün spor dünyasına bile ışık tutmuştur…

Metin Gören, Bütün Dünya

Kasım aylarını hep hüzünle karşılarım, gönlümün ilkbaharlarında… Ben, bu ayda sararan yaprakların, ana kraliçeler ağaçlarla veda edişlerine üzülmem. Toprağa düşüp sel sularına kapılmalarına, çöpçülerin süpürge darbeleriyle toplanıp ve sonra uzak yerlere götürülerek yok edilmelerine de gözyaşı dökmem… Bilirim ki, kraliçeler, her ilkbahar mevsiminde yine doğuracaklardır, yeşil yeşil gülücüklerle… Ve Tanrı’nın bize sunduğu tüm güzelliklerle…

Ben, 1938 yılının 10 Kasım gününde ve saatler 9’u beş geçeyi gösterdiği bir sırada kalbi duran, ancak ilkeleri ve varlığı Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte sonsuza dek yaşayacak, bir büyük devrimci için anlamlı gözyaşları dökerim… İşte bu nedenle kasım ayının bir gününde değil, tümünde duygu seline kapılır, büyük Atatürk’ü bir dev poster gibi beynime çakarım, gelecek yılların kasım aylarına dek… Askeri dehâsını, devlet adamlığını, siyasal ve sosyal devrimciliğiyle şimdiye dek bir türlü öne çıkmayan ya da çıkarılmayan spor devrimciliğinin keyfine varabilmek ve ona her yıl, ay, gün, saat, dakika ve saniye saygı duyabilmek için…

Atatürk’ün spor devrimciliği, koşulların dar olanaklarına asla bağlı kalmamış, geleceği gelmeden gören bir büyük zekâdan fışkıran fikir ve önerilerle günümüzün spor dünyasına bile ışık tutmuştur… Ancak, biz Atatürk’ün düşüncelerinde oluşan, gençliğe yönelik sporcuları yakından ilgilendiren mükemmel olguları, yanlış kulvara indirerek ve ne yazık ki, anlamsız rekabet biçimlerine dönüştürerek, parti ya da spor kulüplerini bir adım öne çıkarma gibi övünme payları içinde olduk… Oysa ki, 1930’lu yıllarda Fransa’nın ve de Avrupa’nın en önemli spor gazeteleri arasında bulunan L’Auto, Atatürk’ün ölümünden sonra onun spora olan katkılarını uzun uzun anlatarak şöyle demişti:

“Dünyada ilk kez, beden eğitimi dersini okullarda zorunlu tutan bir lideri kaybettik… Türkiye’de spor, artık eskisi denli ilginç olmayacak…”

1923 yılında çıkardığı Köy Kanunu ile köy, mezra ve küçük yerleşim alanlarında oturan gençlerin spor yapmalarını sağlayan, bunlara devletin olanaklarını sonuna dek zorlayarak spor alanları yaptıran Atatürk’ün, tam 14 yıl süreyle Spor Kongreleri (Şuraları) düzenlettiğini, spor için düşünce alışverişi yaptırdığını öğretmedikleri, anlatmadıkları için çoğumuz bilmeyiz. 1923 yılında Lozan görüşmeleri sırasında, Türkiye’ye uygulanan olimpiyat ambargosunu kaldırttığını da bilemeyiz. 1926-27 yılları arasında Atatürk’ün isteğiyle ilk bayan atletlerimizin pistlere inerek yarıştıklarını da anımsamayız… Çok daha önemlisi, Türk futbolunda Gençler Ligi’ni ilk kez Atatürk’ün başlattığı hangimizin bilgi dağarcığına yerleşmiştir?.. 1927 yılında at yarışlarının en büyük geleneği Gazi Koşusu yarışlarını spor devrimcisi Atatürk’ün başlattığı bilinir de, 1930 yılında Binicilik Federasyonu’nu kurduğu anımsanır mı?.. 1931 yılında Türk spor tarihinin yaşadığı ilk sponsorluk örneğini Atatürk’ün yaptığını bilenlerin sayısı kaçtır?.. New York’tan hareket eden John Poland ve Russel Bortman adındaki Amerikalı pilotların okyanusu geçerek İstanbul’a ulaştıklarını, 49 saatlik bu uçuşun bir rekor olduğunu Guinness Rekorlar Kitabı yazar… Ancak, bu havacıların sponsorluğunu Türkiye’nin yaptığı bilinir mi?.. 1932 yılında Türkiye’nin farklı bölgelerinde açılan 14 halkevinin sosyal ve kültürel çalışmalarının yanında, sporun geniş halk kitlelerine ulaşması açısından çok önemli görevler üstlendiği Atatürk’ün devrim nitelikli sayısız başarılarından biri değil midir?.. Günümüzde giderek yükselen değer kitle sporu anlayışının, Atatürk’ün direktifleriyle başlatılmış olması ilginçtir ama asla şaşırtıcı değildir. Çünkü, devrimler zekâ fışkıran beyinlerin beceri kulvarlarında seyreder…

O zaman, yüce Atatürk, 1918 yılının 3 Mayıs günü Fenerbahçe kulübünü ziyaret ederek, Anadolu’ya gönderilecek silahların kaçırılış planını yapmışsa… İstiklal Savaşı’mızda kalbine yediği kurşunla şehit olan Fenerbahçeli oyuncu Arif için gözyaşı akıtmış, yıllar sonra aynı kulübü tekrar ziyaret ederek takdirlerini bildirmişse, Fenerbahçeli’dir…

Çanakkale Savaşı’nda kendisiyle birlikte düşmana göğüs geren askerler arasında, sırtına yediği bir gülle ile şehit düşen Beşiktaş kaptanı şair Kazım varsa… Siyah-beyazlı kulübün başkanı Ahmet Fetgeri’nin 24 Mayıs 1935’te, her yıl yapılmakta olan spor kongresinde sunduğu önerinin Atatürk tarafından benimsenmesi sonucunda 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı yasalaşıp, yürürlüğe girerek kabul edilmişse, Beşiktaşlı’dır…

Bu ülke için canlarını veren aziz şehitlerimiz arasında, Hasnu Galip, Celal İbrahim, Kaleci Hamdi, Refik Ata, Abdurrahman Halit, Neşet, İdris, Hasip, Cemil Nazmi gibi o dönemin ünlü futbolcuları bulunuyorsa, Galatasaraylı’dır…

Kurtuluş Savaşı’nın en sıkıntılı günlerinde askere çok zor koşullar altında cephane yetiştiren İmalat-ı Harbiyeli (günümüzün Ankaragücü takımı) futbolcularından birçoğunun şehit olduğu haberlerine üzülmüş, savaş sonrasında bu kulübümüzü İstiklal Madalyası ile onurlandırmışsa, Ankaragücülü’dür…

İzmir’i ziyareti sırasında, İngiliz Donanma Karması ile oynadığı maçı 1-0 kazanan Altay takımının bu galibiyetine çok sevinen ve orgeneral Fahrettin Paşa’ya kulübün adını, soyadı olarak vermişse, Altaylı’dır… Atatürk, Karşıyakalı’dır…O zamanlar kurulmuş olsaydı Sivasspor taraftarı da olabilirdi… Samsunspor’un en değerli taraftarı olur, bundan da gurur duyardı. Adanaspor’a, Eskişehirspor’a, Karsspor’a, Erzurumspor’a da gönlünü kaptırabilirdi… Antalya’ya dek uzanır, sonra Batı’ya yönelir Aydınsporlu da olabilirdi… Belki de Edirnesporlu, Zonguldaksporlu, Ordu, Trabzon, Rizespor taraftarıydı yaşasaydı… Uluslararası bir karşılaşma olsaydı, yine Kocatepe’ye çıkar, Afyonspor’a muzaffer bir komutanın dünyayı titreten sesiyle, bu kez çok değişik bir komut da verebilirdi:

“Futbolcular ilk hedefiniz rakip kaledir, ileri…”

Tüm bunlar olabilirdi. Çünkü o, Türkiye sevdalısıydı. Çünkü o, dünyada bir eşi olmayan büyük bir devrimciydi. Askeri dehâsı, büyük devlet adamlığının yanında siyasal ve sosyal devrimciydi. Ve de en büyük spor devrimcisinin adı, Atatürk’tü…

Ben, 1938 yılının 10 Kasım gününde ve saatlerin 9’u beş geçeyi gösterdiği sırada, bir büyük devrimci için anlamlı gözyaşları dökerim… Sararan yaprakların gazel olup toprağa karışmalarına, sel olup kaybolmalarına ise hiç üzülmem… Bilirim ki, ana kraliçe ağaçlar, her ilkbahar mevsiminde yeniden ve eskisinden daha çok doğuracaklardır…

Bilirim ki, en büyük devrimci Atatürk için göz pınarlarından dökülen bu anlamlı tanecikler, milyonlarca gözyaşıyla birleşerek sel olacak, fırtına, bora, çağlayan ve çığ olarak geri döneceklerdir.

Bundan kendi varlığım denli eminim…