Yalova'dan bir hatıra. Ahmet Naşit Mengü sağda, Ruşen Eşref'in yanında.

Atatürk’ün Yaveri Ahmet Naşit Mengü

AHMET NAŞİT BEY’İN BİYOGRAFİSİ

Ahmet Naşit Bey, 1903 yılında Erzurum’da doğmuştur. Babası Tütüncüzade Akif Bey’dir. 1 Temmuz 1920’de Talimgâha katılmış ve 1 Kasım 1920 tarihinde Talimgâhtan asteğmen olarak mezun olmuştur. Sicil numarası P.1337 – 10’dur.

Mezuniyetinin ardından Meclis-i Milli Muhafız Taburu 8. Bölük Takım Komutanlığı’na atanmıştır. Bu görevdeyken 1 Mart 1921 tarihinde teğmen olmuş ve 31 Mart–1 Nisan 1921’de birliğiyle II. İnönü Muharebesi’ne katılmış, ardından 18 Temmuz–21 Temmuz 1921’de Kütahya – Eskişehir ve 21 Ağustos–13 Eylül 1921 Sakarya Meydan muharebelerinde bulunmuştur. Sakarya Meydan Muharebesi sırasında 10 Eylül 1921’de Kızıl Koyunlu mevkiinde sağ kolundan yaralanmıştır, tedavi edilmiş ve sonra 25 Ağustos 1922’de İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilmiştir. Büyük Taarruz’a iştirak ettikten sonra Mudanya Mütarekesi Konferansı’na katılan heyet içinde bulunmuştur.

Ahmet Naşit Mengü

30 Ağustos 1922’de üsteğmen olmuş, 12 Nisan 1923’te de Ankara’da Meclis-i Milli Muhafız Bölüğü 2. Takım Komutanlığı’na atanmıştır.

Ahmet Naşit Bey, 30 Ağustos 1929 tarihinde yüzbaşılığa terfi etmiş ve Harp Okulu’nda eğitimini tamamlamış ve cumhurbaşkanlığı yaverliğine atanmıştır. Bu görevdeyken 1 Haziran 1930 tarihinde şark hizmetine tayini çıkmış ise de Atatürk’ün müsaadesiyle bu hizmeti tehir edilmiştir. 30 Ağustos 1935’te de kıdemli yüzbaşı olmuştur. Bu sırada Başyaver Rüsuhi Bey, diğer yaver arkadaşı da Şükrü Bey’dir.

Ahmet Naşit Bey, Rüsuhi Bey’in başyaverlikten ayrılmasından sonra Başyaver olan Celalettin Bey’in maiyetinde de yaverliğe devam etmiştir.

10 Kasım 1938’de Atatürk’ün vefatı sırasında da yaverlik görevinde bulunmaktadır.

Ahmet Naşit Mengü, Atatürk ile konuşan bir Türk kadınının hemen yanında

Ahmet Naşit Bey, İsmet İNÖNÜ’nün cumhurbaşkanlığı sırasında 36. Alay 6. Bölük Komutanlığı’na atanmıştır. Bu görevde iken kanuni süresini doldurduğundan14 Ekim 1938 tarihinde verdiği istifa dilekçesi üzerine 27 Şubat 1939 tarihinde istifası kabul edilmiş ve 28 Mart 1939’da ordu ile ilişiği kesilmiştir. İstifasının ardından Ankara Hukuk Fakültesi’ne devam etmiş ve 1940 yılında bu fakülteyi bitirmiştir. Fakülteyi bitirdikten sonra sınıf değişikliği için müracaatta bulunmuş ve bu isteği kabul edilmiştir.

Ahmet Naşit bey, en solda.

Ahmet Naşit Bey, 27 Mayıs 1942’de ihtiyaç dolayısı ile eğitim ve hizmet için göreve çağrılmış ve kendisine Ankara Merkez Komutanlığı adli subaylığı verilmiştir. Bu görevdeyken 1 Kasım 1944 tarihinde terhis edilmiştir. Ancak bu terhisin olduğu aynı gün tekrar göreve alınmış ve görevine devam ederek 16 Haziran 1946 tarihinde de ikinci defa terhise tabi tutulmuştur. Evli olup, bir erkek çocuğu olmuştur.

Yabancı dil olarak Fransızca bilmekteydi.

Ahmet Naşit Bey’in vefat tarihi ve vefat yeri belirlenememiştir.

AHMET NAŞİT BEY’İN RÜTBE YÜKSELME TARİHLERİ VE YAVERLİK SÜRELERİ

Ahmet Naşit Bey, 1 Kasım 1920’de asteğmen, 1 Mart 1921’de teğmen, 30 Ağustos 1922’de üsteğmen, 30 Ağustos 1929’da yüzbaşı rütbesi almıştır.

Kral Alexandre’nin Atatürk’ü ziyareti sırasında, Naşit Mengü en sağda

Ahmet Naşit Bey, Atatürk döneminde, 30 Ağustos 1930 – 10 Kasım 1938 tarihleri arasında yüzbaşı rütbesiyle 8 yıl 2,5 ay yaverlik, İnönü döneminde ise 10 Kasım 1938 – 27 Şubat 1939 tarihleri arasında yüzbaşı rütbesiyle 4 ay yaverlik olmak üzere toplam 8 yıl 6,5 ay görev yapmıştır.

AHMET NAŞİT BEY’İN ŞAHSİYETİ VE ÖZEL HAYATI

Ahmet Naşit Bey, ketum, insaniyetli, vazifesinde gayretli olup aldığı emirleri zamanında yerine getirmiştir. Görgü kurallarına vakıf, terbiyeli, nazik, itaatkâr, vefakâr, hassas ve temiz bir şahsiyete sahiptir. Soğukkanlı ve metin bir subaydır. Sorumluluktan çekinmemiş, savaşta iyi hizmetleri görünmüştür.1 Temmuz 1920-23 Ağustos 1923 tarihleri arasındaki hizmetinden dolayı İstiklal Savaşı zammı almıştır.

6 Ekim 1960 tarihinde verdiği dilekçe üzerine İstanbul Gümüşsüyü Askeri Hastanesi’nde muayenesi sonucunda rahatsızlığı sebebiyle malul kabul edilmiştir. Ordudan ayrılmasının ardından İstanbul’a yerleşmiştir.

Ahmet Naşit Mengü, emeklilik yıllarında

Ahmet Naşit Bey, hassas ve vefakâr bir bünyeye sahiptir. Bir süre Atatürk’e beraber hizmet verdikleri arkadaşı Yaver Muzaffer Bey’in 13 Temmuz 1959’da vefatı üzerine, hassas ve vefakârlığına örnek olacak bir yazı yazmıştır. Bu yazı da şu şekildedir:

“Toprağa verdiğimiz kıymetli vatan evladının Ata’ya yaver olmadan evvel geçirdiği hayatı özetleyerek memleketi için yaptığı hizmetleri belirtmek isterim. I. Cihan Harbi’nin başlangıcında topçu subayı olarak orduya iltihak eden Muzaffer Bey, emrine verilen bataryası ile Marmara Denizi’nde Sarayburnu’na kadar sokularak, rıhtımdaki nakliye gemilerini torpillemek isteyen düşman denizaltılarını def için vazifelendirilmiş, bir müddet sonra da Türk ordusu ile beraber Galiçya’ya gitmiş ve menkıbeler yaratanlar arasında bulunmuştur. Bilahare kıta’sı ile beraber Filistin Cephesi’ne nakledilerek Ordu Topçu Komutanlığı yaverliğine tayin edilmiştir. Mektep hayatında, kıt’a hayatında vazifeşinaslığı ile arkadaşları arasında mutlak manası ile farklılık gösteren sağlam vücutlu ve asalet-i ruhiye sahibi olan Muzaffer Bey uhdesinde tevdi edilen her vazifede kendisini sevdirmiş ve nihayet Atatürk’ün Filistin Cephesi Ordu Komutanlığı’na tayini ile münhal olan emir subaylığı vazifesine getirilmiştir. Bu suretle Atatürk’le ilk defa tanışmak bahtiyarlığına ermiştir. Bu cephede ordu birlikleri arasındaki irtibatı temin için mesuliyetine verilen vazifeyi bihakkın ifa ederek gösterdiği cesaret ve atılganlığı ile Atatürk’ün teveccühünü kazanmıştır. Mütarekede İstanbul’a çağrılan Atatürk’ün yaveri Merhum Cevat Abbas Bey ile beraber yaver olarak İstanbul’a dönmüştür. Türk Ordusuna silah teslim ettirilmesinden çok büyük acı duyan Muzaffer Bey subaylıktan istifayı düşünürken Atatürk’ün Anadolu’ya geçmesi kararı sonrası bu fikrinden vazgeçerek tekrar büyük komutanın ideallerini benimseyerek kayıtsız ve şartsız Ata’ya katılmıştır. Mustafa Kemal’in Anadolu’ya hareketinden evvel Ata’nın kendisine söylediği sözleri bana ve arkadaşlarına şöyle nakletmiştir:

-Çocuk, annen ve kardeşlerinle vedalaş Anadolu’ya mücadele için gittiğimizi ve muvaffak oluncaya kadar dönemeyeceğimizi bilmelerini isterim.

Böylece Mustafa Kemal’in kendisine tevdi edilen vazifesinin ehemmiyetini ifa ederek en yakınına bile ifşa etmemiş, vatanı düştüğü elim badireden kurtaracak olan “Büyük Vatan Evladı’nın” açtığı bayrak altına diğer arkadaşları gibi tereddütsüz katılmayı cana, nimet bilmişti.

Naşit Mengü, Atatürk’ün hemen arkasında, sağda

İstiklal mücadelesinin bütün safhalarını bizzat yaşamış canlı bir tarihti. Onları arkadaşlarına anlatırken bütün geçmiş günleri yaşar, yaşatır ve kendisine has tatlı üslubu ile mübalağasız, ilavesiz geçen menkıbelerini anlatırdı. Atatürk’ten her bahiste gözleri yaşarır, bir heyecan içinde cümleler ağzından berrak bir su gibi akardı. 1920 senesinin Ekim sonlarına doğru Ankara Talimgâhındaki arkadaşların bir istirham mektubunu Mustafa Kemal Paşa’ya arz etmek üzere birkaç arkadaşla beraber istasyondaki ikametgâhına gittiğimizde Yaver Muzaffer Bey herkesçe malum nezaketle bizi karşıladı. Dertlerimizi dinledi; bizi kendisine hayran etti. İsteğimizin büyük kurtarıcıya iletilecek olacağından emin ve müsterih olarak döndük. Talihim, beni de yaver olmak bahtiyarlığına müvesser kılarak bütün güzel huyları nefsinde toplayan fedakâr ve vefalı insanla yaverliğimiz sırasında olduğu gibi yaverlikten sonraki hayatımda da onu daima sık sık görür, İstiklal Mücadelesi’nin yazılmamış menkıbelerini noksansız ve güzel bir ifade ile anlatırdı. Bizleri bir an için günün hayat kaygılarından uzaklaştırır ve bize o günlerin heyecanını yaşatırdı. Atatürk’ün cismen aramızdan ayrılması ile her vatan evladı gibi onun da teessürünün sonu yoktu. İlk tanıdığı günden beri şahit olduğu yüksek insanlık vasıflarının hayranı her ismini andıkça gözleri yaşarır, yazılmamış vecizelerini, menkıbelerini anlatırken, bir gün Ata ile beraber çektirdiği resmi gösterdi ve: ‘Aramızdan ayrıldıktan sonra işlerimin değil hayatımın kıymeti dahi kalmamıştır.’ demiştir”

AHMET NAŞİT BEY’İN KATILDIĞI SAVAŞ VE ALDIĞI MADALYA

Savaş:

İstiklal Savaşı.

Madalya:

Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası

AHMET NAŞİT BEY’İN MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE BERABER BULUNDUĞU GÜNLERE AİT ANISI

“Yıl 1927. Atatürk Anadolu’ya geçtikten sonra ilk defa İstanbul’a dönüyor. Bütün kent halkı sokakları ve denizleri kaplamış. Bayramların en büyüğünüyaşıyorlar. Kıyılardan denizdeki sallardan, Atatürk’ün motoruna doğru eller uzanıyor, ‘Yaşa, Varol’ sesleri kubbelerde yankılar yapıyordu. Atatürk de ayakta mendil sallayarak bu sevgi gösterisine karşılık veriyor. Ben rahmetli Salih Bey’le Atatürk’ün bir adım gerisindeyiz. Rahmetli Salih, halkın bu coşkun gösterilerinden çok heyecanlandı. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Gazi’ye eğilerek:

Atatürk ayakta mendil sallayarak sevgi gösterisine karşılık veriyor

– Paşam, halkın şu coşkulu tezahürlerine bakınız. Bu millet ebediyete kadar uğrunuzda ateşe atılmakta tereddüt etmez.

Atatürk şu cevabı verdi:

– Kendilerine faydalı olduğunuz, onları müspet yolda ilerlettiğiniz müddetçe milletin sevgisini kazanabilirsiniz. Vaatlerinizi yerine getirmez, milletinrefahına hizmet etmezseniz, bugün bizi alkışlayan bu topluluk, yarın yuhalar”.(1)


Kaynak: İsmail Hakkı AKANSEL, Atatürk ve Yaverleri, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, 2006 (1) Sadi Borak, Bilinmeyen Yönleriyle Atatürk, Kırmızı Beyaz Yayınları, İstanbul, 2004, s.85.