Atatürk’ün, Yapmadığı İleri Sürülen Konuşması:“Bursa Söylevi”

Yurt gezisine çıktığı Ege’de 1 Şubat 1933 günü Mustafa Kemal’e gizli bir telgraf ulaştırıldı. “Bursa’da irtica (gericilik) olayı vardır. Bir grup yobaz, ezanın Türkçe okunmasını bahane ederek başkaldırmıştır. Gericiler önce il vakıf müdürlüğüne, sonra da vilayet binasına doğru yürüyüşe geçmişlerdir. Topluluk, vilayet kapısında valiyi beklemektedir.”

Telgrafı okur okumaz Mustafa Kemal gezi programını değiştirdi ve trenle Bursa’ya hareket etti.

Tren sabaha karşı Bilecik’e gelince indi ve yoluna bir otomobille devam etti.

Sabahın ilk ışıklarıyla girdiği Bursa’da vilayet binasına gitti ve kendisi orada bekleyen yetkililerden, olayla ilgili tüm bilgileri aldı.

Olay fazlaca büyütülecek boyutta değildi ama, Kubilay’ın şehit edildiği Menemen gerici başkaldırmasını çağrıştırdığı için görmezden de gelinemezdi.

Mustafa Kemal, belediye meclisi salonunda toplanan gençlere bir konuşma yaptı:

“Bu olay önemli bir eylemsel hareket değildir; irtica içeriği de yoktur” dedi, fakat gençleri yine de uyardı:

“Size şunu bildireyim ki, ünlü Menemen olayı, devrimlerimize karşı yöneltilen bir hareketi önleyecek Türk gencinin var olduğunu göstermiştir. Genç ve idealist bir yedek subay olan Kubilay, kendisini bu uğurda feda etmiştir. Onu örnek alın. Herhangi bir irtica hareketi olursa bunun karşısında daima siz bulunacaksınız. Çünkü devrimlerimizi ve Türkiye Cumhuriyeti’ni size emanet ettim. Hangi şartlar altında olursa olsun hiçbir devlet gücüne dahi dayanmadan bunları siz koruyacaksınız. Alacağınız güç bütün ulusundur. Böyle hareketler karşısında sizi göreceğini bilmek, Türk ulusunun da en büyük inancıdır.

Devletin jandarması vardır, adliyesi vardır, polisi vardır. Fakat yalnız buna güvenerek pasif kalınmaması gerekir. Böyle hareketler karşısında her zaman gençleri önde görmek isterim. Gençlik devrimlerimizin bekçisidir.”

Kentin ileri gelenleri, Bursa’da Çekirge Köşkü’nde Mustafa Kemal’in onuruna bir yemek verdiler. Aralarında gazeteci Rıza Ruşen Yücer ile Musa Ataş’ın da bulunduğu ondört kişilik yemekte Bursalılar, önemli olmasa da bu olay karşısındaki üzüntülerini dile getirdiler. Gazeteci Rıza Ruşen Bey, Bursalılar’ın üzüntülerini bildirdiği bir sırada şöyle dedi:

“Bursa gençliği bu olayı hemen bastıracaktı ama zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü harekete geçmeye gerek görmedi.”

“Bursa gençliği” tanımlaması, Mustafa Kemal’in “hoşuna gitmedi”.

Rıza Ruşen Bey’e döndü ve “Bursa gençliği ne demek?” diye sordu. Sonra da, onun bir yanıt vermesini beklemeden, sorusunu kendi yanıtladı:

“Ülkemizde parça parça, yer yer gençlik yoktur” dedi. “Yalnızca ve toplu olarak ‘Türk gençliği’ vardır.”

Ve üzerine hiçbir zaman toz kondurmadığı “Türk gençliği” konusundaki görüşlerini bir kez daha açıkladı.

Yakın tarihimizde “Mustafa Kemal’in Bursa Söylevi” olarak anılan ve üzücüdür ki, zaman zaman “Onun tarafından söylenmediği ileri sürülerek” tarşılan şu konuşmayı yaptı:

“Türk gençliği, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır’ demeyecektir. Hemen müdahale edecektir; elle, taşla, sopayla ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç ‘Polis henüz devrimin ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşenecek, ama asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: ‘Demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek gerek.’ Onu hapse atacaklar. Yasal yoldan itirazlarını yapmakla birlikte bana, İsmet Paşa’ya telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘Ben inancımın ve kanımın gereğini yaptım. Müdahalemde ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem bu haksızlığı yaratan nedenleri ve etmenleri düzeltmek de benim görevimdir.’

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği…”

O geceden sonra çoğaltılıp, yıllarca elden ele, dilden dile dolaşan “Bursa Söylevi”, gazeteci Rıza Ruşen Yücer’in 1947 yılında yayımladığı “Atatürk’e Ait Bir Kaç Fıkra ve Hatıra” adlı yapıtında yayımladı. Demokrat Parti’nin 1949 yılında İzmir İl Kongresi’nde okunan ve kongreyi izleyen günlerde gazetelerde ya yımlanan bu konuşma, 1958 yılında Cumhuriyet Halk Partisi’nin organı Ulus gazetesinde yayımlanınca, gazete sorumluları hakkında önce soruşturma, sonra dava açıldı. Dönemin basın savcısı, bu konuşmanın Mustafa Kemal’e ait olmadığını ileri sürdü; sonra bu savla da kalmadı, konuşmanın Sovyetler Birliği Başkanı Stalin tarafından yapılmış olduğunu da ileri sürdü.

Günün siyasal ortamına özgü koşullar altında bile “gülünç” karşılanmaya başlayan bu tartışmalar, daha da üzücüdür ki, ilerideki yıllarda da sürdürüldü. Bu tartışmalara son noktayı, 1960’lı yıllarda Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Afet İnan koydu. Mustafa Kemal’in, Bursa’da Çekirge Köşkü’ndeki konuşmasına tanık olan ikinci gazeteci Musa Ataş’ın bu konudaki notlarını, dönemin Milli Eğitim Bakanı İbrahim Öktem’e gönderdi. O da bu notları, TBMM’de bir soruya yanıt olarak verdi.


Yaşar Öztürk, Bütün Dünya