Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar
Selahaddin Pınar anlatıyor…
Yazan Cemaleddin Bildik, 1948
Atatürk’ün sevdiği alaturka şarkılar hakkında, bestekâr tamburi Salahaddin Pınar’ın da güzel ve kayda değer hâtıraları var…
Nasıl olmasın ki Safiye Aylâ ile Muallâ Gökçay ve daha bazı kıymetli ses sanatkârları ne zaman Atatürk’ün huzurunda şarkı okumaya götürülseler, Kemani Nobar’ın yanında behemehal, Selahaddin Pınar’ın da bulunması istenirmiş…

Selahaddin Pınar’ın evindeyim… Sanatkâr, hâtıralarını anlatmaya nereden ve hangisinden başlayacağını bir türlü kestiremediğini söylerken:
– Durun! dedi. Size Ata’nın en çok sevdiği, tekrar tekrar okuttuğu bir şarkıyı hem çalayım, hem okuyayım…
Yerinden kalktı, köşede dayalı duran tamburunu getirerek siyah kılıfından çıkardı ve ilâve etti:
– Ata’nın ölümüne kadar, dedi, bu kılıf neftiydi. Vefatından sonra onu bir köşede sakladım ve siyahını yaptırdım. Mânasını izaha lüzum var mı? Gözlerinin izlerini üstünde taşıyan tamburum da bu siyah mahfazası ile, o eşi bulunmaz Büyük Dâhi’nin matemini tutuyor; ilelebet de tutacaktır…
Kısa süren bir akorttan sonra Şetaraban’a girdi ve çalarak okumaya başladı:
Bâdei vuslat içilsin kasei fağfurdan
Bir ilâhi neşe doğsun nağmei tamburdan.
Cûylar feryat ederken bahri dûradurdan,
İnlesin tamburu ağuşu visali yârdan.
Salahaddin Pınar, tamburunu yine siyah kılıfa sokarak kaldırırken, derin derin içini çekiyor ve yaşaran gözlerini mendille kuruluyordu. «Atatürk» denince kalbi sızlamayan tek insan tasavvur edilemeyeceğini söyleyerek:
– Hele, dedi, bir çok defalar yanında bulunmak, onu yakından görmek ve tanımak şerefine nail olanlar için göz yaşı dökmemeye imkân var mı?..
Okuduğu «Bâdei vuslat» şarkısının güftesi ve bestesi ile tamamen tamburi Faize hanıma ait olduğunu işaret ettikten sonra hâtırasını anlatıyor:
– Atatürk bu şarkıyı çok severdi. Hatırlarsınız, şarkı, radyoda bayan Melek Tokgöz’e bir çok kereler okutulmuş, hattâ ilk defasında spikerliğini merhum İsmail Müştak yapmıştı. Kurban bayramına bir kaç gün kala idi. Kemani Nobar ile beraber Ankara’ya davet olunduk. Hiç unutmam, dört gün dört gece Melek Tokgöz’e bu şarkıyı meşkettik.
Yaşlı gözler
Güftesi ve bestesi kusursuz olan her şarkının sevilebileceğini işaret eden tamburi Selahaddin Pınar, Atatürk’ün bu kusursuzlar arasından da seçmeler yaptığını söyleyerek diyor ki:
– Gümrükler umum müdürü Celâdet Barbaros’un yazdığı bir şarkı vardır. Atatürk bunu da çok severdi:
Gel gitme kadın, ruhumu hicranına yakma,
İnlet beni öldür beni, ağyare bırakma,
Karşında esirim, bana düşman gibi bakma.
İnlet beni öldür beni, ağyare bırakma.
Bu şarkı okunurken Atatürk’ün gözlerinin yaşardığını, masadan kalkarak balkona çıktığını pek çok defalar görmüşümdür. Son derece hassas ve son derece musiki sever bir insandı o…
Beğenmediği şarkıyı okutmaz ve sonra onu niçin beğenmediğini izah ederek gayet haklı tenkitlerde bulunurdu. Diyebilirim ki Atatürk, musikimizin inceliklerine bihakkın vâkıftı…
Dolmabahçe’de
Bir gün Dolmabahçe sarayına çağırıldığını söyleyen Selahaddin Pınar, o güne ait bir hâtırasını da şöylece anlatıyor:
– Yine kemani Nobar ile ben, vaki davet üzerine Atatürk’ün huzuruna çıkarılmıştık. Bana: ‘Senin bestelerden birini dinleyelim’ diyerek sordu:
– Sen yalnız çalar mısın?
– Hayır Paşam okurum da… cevabını verdim.
– Öyleyse oku bakalım… deyince ne yalan söyleyeyim dondum kaldım… Etrafımızda bir çok tanınmış sima vardı. Bu, sanki kuvvetli mümeyyizler önünde bir imtihandı. Mustafa Nafiz’in yazdığı ve pek beğendiğim «Anladım, sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek» şarkısını okudum. Hicaz makamında olan bu şarkı cidden güzel bir eserdir.
Atatürk:
«— Âlâ! dedi. Başka?..»
Bir, bir daha, bir daha derken üç şarkı okudum. Dördüncü olarak: «Sana gönül verdim, beni bırakma» şarkısını okumaya başlamıştım. Atatürk biraz dinledikten sonra eli ile «dur!» diye işaret ederek: «Bu, şarkı değil şiir olmuş» dedi. Tenkitlerini yaptı; yerden göğe kadar haklıydı.
Atatürk’ün okuduğu bir şarkı
Bestekâra sordum:
– Atatürk’ün şarkı okuduğunu gördünüz mü hiç?
– Evet, dedi, böyle bir sual sormaya hakkınız var… Öyle ya, şarkıları son derece vukufla tenkide kalkışan bir insanın şarkı okumasını bileceği de pekâlâ akla gelir… Hâşim bey merhumun bestenigâr makamında bir şarkısı vardır ki şöyledir:
Kaçma mecburundan ey âhui, vahşi ülfet et.
Gayri bu bîgânelikten geç, vefayı âdet et
Bezme gel sermesti hicrim, neş’e yabı vuslat et,
Şarkı söyle raksa çık, sâkîlik eyle sohbet et.
Değme okuyucunun okuyamadığı bu şarkıyı Atatürk, o kadar mükemmel okurdu ki şaşar kalırdık. Çok defa şarkılara iştirak eder, ya masanın kenarında veya dizinin üstünde eliyle usul de vururdu. Bir gün Florya köşkünden bir haber geldi: «Selahaddin ile Nobar’ı çağırın» denmiş… Gittik… O zaman Florya Deniz Köşkü yeni yapılmıştı. Atatürk köşkü gezdirdi. Beğenip beğenmediğimizi sordu. «Çok güzel» diye cevap verdik. Sonra salona girdik; bir fasıl yapmamızı söyledi; hüzzam faslına geçtik. Okunan şarkılar içinden yalnız bir tanesini, şunu beğendi:
Aşkınla sürünsem, yine aşkınla delirsem
Bilmem ki ne yapsam da senin kalbine girsem
Bir gölge gibi ruhunun ardında belirsem
Bilmem ki ne yapsam da senin kalbine girsem.
Öğrendiğime göre, bu şarkının güftesi Mustafa Nafiz’in, bestesi Selahaddin Pınar’ındır.