Atatürk’ün Manevi Kızı Zehra Aylin’in Acı Ölümü

Atatürk’ün hizmetkarlarından Cemal Granda anlatıyor:

Atatürk’ün manevi kızlarından biri de Zehra idi. Bu genç kızın acıklı ölümü, beni o zamanlar çok sarsmış, duygulandırmış, hayali yıllarca gözümün önünden gitmemişti.. Zehra, öğrenim yapması için Atatürk tarafından gönderildiği İngiltere’den dönerken, Fransa topraklarında kendini trenin penceresinden göle atarak canına kıymıştı. Bu acıklı olayın dedikodusu aylarca sürmüş, bütün ülkede çalkantıları olduğu gibi, Çankaya Köşkü’nde hizmet gören bizleri de uzun süre oyalamış, etkisine almıştı. 

Atatürk, adı Zehra Mehmet olan bu Amasya’lı genç kızı, Kâğıthane’deki Darüleytam’ı (Yetimler Yurdu) gezerken görmüş ve manevî evlât olarak alıp, Çankaya’ya götürmüştü. Henüz çocuk yaşta olan Zehra, büyüdükten sonra Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’ne verilmişti. 

Cumhuriyet Gazetesi, 25 Kasım 1935

Atatürk, öbür manevi kızları gibi Zehra’yı da kültürlü, ideal Türk kadınına örnek olarak yetiştirmek istiyordu. Zehra da tıpkı Sabiha Gökçen gibi havacılığa başlamış, fakat morali bozulduğu için hasta bir mizaca da sahip olduğundan bu heyecanlı ve tehlikeli mesleğe dayanamayıp ayrılmıştı. Atatürk, bu alanda başarısızlığa uğrayan Zehra’ya bir şans daha tanımış ve öğrenim yapması için onu Londra’ya yollamıştı. 

Londra’da istenildiği gibi okuyamayan ve memleket özlemine dayanamayacağını anladığı için geri dönmek isteyen Zehra, Atatürk’e söz verdiğinden mahcup olmamak için oradaki oturma süresini uzatıyordu. Sonunda durumdan haberdar olan Atatürk, Zehra’ya isterse dönebileceğini bildirmişti. İşte talihsiz Zehra, 1936 yılında Londra’dan dönerken Amiens yakınlarında henüz yirmi yaşında Pars ekspresinden kendini atarak canına kıymıştı.

Yanında, Atatürk’ün silâh arkadaşlarından o zamanki Londra büyükelçisi Fethi Okyar olduğu halde yola çıkan Zehra, midesinin bulandığını ve başının döndüğünü öne sürerek biraz hava almak için çıktığı kompartımanın koridor penceresinden, gölün kıyısından yüz yirmi kilometre hızla giden trenden kendini boşluğa bırakıvermişti. 

Atatürk, Zehra’nın ölümünü, Paris Büyükelçiliği’nden yollanan bir telsiz haberinden öğrenince çok üzülmüştü. O gün hemen Umumi Kâtip Hasan Rıza Soyak’a, Zehra’nın adının bildirilmemesi için emir verdi. Fakat olay çoktan duyulmuştu. Yalan yanlış gazete sütunlarını doldurmuştu bile. 

Sonradan öğrendiğimize göre Paris Büyükelçisi’nin kızları ertesi gün Paris garına Zehra’yı karşılamaya gittiklerinde genç kızın trenden inmediğini görünce telâşlanmışlar. Kolay bulabilme umuduyla gar müdürüne başvurup ‘Trende Atatürk’ün kızı olacaktı. Çıkmayınca kaygılandık’ demişler. Olay bundan sonra Fransız gazetelerinde sansanyon için hemen paha biçilmez bir konu olmuş. ‘Atatürk’ün kızı intihar etti’ başlığı altında çıkan yazılarla olay tüm dünyaya yayılmış. 

Amiens istasyonuna giden Başkonsolos, Zehra’nın cesedini bir kilisede bulmuş. Meğer Türklerin Müslüman olduğunu ve cenazenin camide yıkanması gerektiğini bilmeyen Fransızlar, Zehra’nın ölüsünü kiliseye götürüp, üzerini haçlar ve çelenklerle örtmüşler. Böylece dini ödevlerini yerine getirdiklerini sanmışlar. Başkonsolos da, dilinin döndüğü kadar durumu anlatıp, ölünün üzerindeki haçları kaldırtmış. O zamanki Fransa hükümeti, Zehra’ya ‘Atatürk’ün kızı’ diye parlak bir cenaze töreni yapmayı kararlaştırmış. Fakat Başkonsolos buna engel olmuş. Buna rağmen, Paris Belediye Başkanı yine de cenaze kaldırılırken saygı duruşunda bulunmuş. Marsilya’ya getirilen ölü, orada da aynı tören tekrarlanarak Piyer Loti vapuruna konulup İstanbul’a getirildi. Maçka Mezarlığı’na gömüldü. Zehra’nın ölümüne bütün hizmetkârlar acımış, gözyaşı dökmüştük.