Atatürk’ün “Kurban” Anlayışı
Sevgili Atatürkçüler!
Bu anıya hiç bir yorum getirmeden takdirinize sunuyorum.
Her zamanki sevgi ve saygılarımla.
Mustafa Kemâl Paşa ve yanındaki 18 kişilik heyet 19 Mayıs 1919 salı günü sabah saat altıda Samsun’a çıkarlar. Paşa tam 38 yaşındadır.
Samsunlular Mustafa Kemâl Paşa’yı coşkulu bir törenle karşılarlar. Paşa, kendisi ve beraberindekiler için hazırlanan Mıntıka Palas’a gider. Burası iki katlı, taş bir binadır. Paşa’nın Samsun’a geleceği, İstanbul’dan telgrafla Mutasarrıfa bildirildiği için bu bina hazırlanmıştır.
Paşa’nın gelişi nedeni ile Mıntıka Palasın önü ana baba günüdür. Samsunlular Paşa’nın 5 gün kalacağı Mıntıka Palas önünde kurban kesme hazırlığı içindedir. Paşa kendisini karşılayanlar yol verip de önü açıldığında gördüğü manzara nedeni ile kaşları çatılır ve yüzünün rengi değişir.
Paşa, gözleri ve ayakları bağlanmış ve kurban edilmek için yere yatırılmış iri bir koçu görünce, elinde bıçakla koyunun üzerine abanmış kasaba:
– Nedir bu? diye sorar.
Paşa’nın etrafındakiler ve kasap bir anda şaşırır. Yanındakilerden bir kaçı:
– Paşa Hazretleri avdetiniz nedeni ile kurban ede…… diyecek olurlar.
Paşa:
– Açın hayvanın gözünü, çözün şu ayaklarına bağladığınız ipi. Böyle şeylere gerekte lüzum da yok.
Hemen sağ başında duran yaveri teğmen Muzaffer Bey’e (Kılıç Ali’nin yeğeni):
– Muzaffer, haberin olsun bundan sonra ki gittiğimiz her yerde böyle bir manzara ile karşılaşmak istemiyorum.
Döner, etrafındakilere de şöyle der:
– Benim buraya gelişimde bu güzel koyunun günahı ne? Ben buraya can almaya değil can vermeye geldim.
Paşa bunları söylerken koçun gözünün ve ayaklarının bağı çözülmüştür bile. Paşa, koçun yanına yaklaşır eli ile tüylerini okşar ve bir ilah gibi Mıntıka Palas’ın merdivenlerinden çıkarak süzülürcesine kapıdan içeri girer.(*)
(*) Salih Bozok’un bendeki, eski Türkçe tuttuğu anılarından. sf: 93
Eriş Ülger