Atatürk’ün Kalp Krizleri Ve Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp

Mustafa Kemal Paşa’nın geçirdiği birinci kalp krizi 11 Kasım 1923 günü eşi Latife Hanım’la birlikte Çankaya’da öğle yemeği yediği sırada oldu. Eli göğsüne gitmiş ve sol kolunun dirseğinden göğsüne vuran şiddetli bir ağrıyla kıvranmıştı. O sırada sofrada Latife Hanım’ın geçirmekte olduğu zatürreeyi tedavi etmek için bulunan Dr. Refik Saydam, krize kalp ilaçları ve morfinle müdahale etmiş olmasına rağmen ağrı 20 dakika sürmüştü.(1)

Bu olaydan iki gün sonra Mustafa Kemal Paşa bahçede gezinirken aynı şekilde fakat daha hafif bir fenalık geçirdi. Bunun üzerine İstanbul’dan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp çağrılmış ve o da krizlerin çok çalışma ve yorgunluktan ileri geldiğini belirtmişti.(2)

Dr. İbrahim Tali Bey anılarında 13 Kasım 1923’te Mustafa Kemal’i Çankaya’da ziyaret ettiğini, bu sırada Atatürk’ü rahatsız bulduğunu, eşinin de zatürreeden hasta olduğunu belirtir. Bu sırada gelen Prof. Dr. Neşet Ömer Bey hastaları fena bulmaz ve Mustafa Kemal’e perhiz tavsiye eder. İbrahim Tali’nin anılarında bu konuda “Beş senedir perhiz tavsiye edilir, lakin yapmaz,” diye notu vardır. Dr. İbrahim Tali 16 Kasım 1923’te İstasyon’daki Direksiyon binasında Mustafa Kemal’le iki saat kadar görüşür. O gün de Dr. Neşet Ömer İstanbul’a döner.(3)

Dr. İbrahim Tali, 27 Kasım 1923’te Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’a uğradığında Mustafa Kemal’in hafif bir nöbet geçirdiğini öğrenir. Avrupa’dan bir profesör çağrılmasının düşünüldüğünü duyunca bunu destekler ve Profesör Kraus’un çağrılmasına karar verilir. Dr. İbrahim Tali, aynı günün akşamı istasyondaki çalışma odasında Mustafa Kemal’le bir saatten fazla görüşür ve hastalığı hakkında onu teselli eder.(4) Dr. İbrahim Tali’nin anılarına göre 1923’te çağrılması düşünülen Profesör Kraus, bu tarihte değil, ancak 1927’de gelmiştir.

Dr. İbrahim Tali, Mustafa Kemal’den kan alıp tetkik yaptırmayı düşünür ve Dr. Neşet de aynı fikirde olunca 29 Kasım 1923’te öğleden sonra Mustafa Kemal’den kan alınır. Dr. İbrahim Tali bu kanı 1 Aralık 1923’te bizzat kendisi yanında götürerek İstanbul’da bakteriyolojik bir tetkik yaptırır. Dr. İbrahim Tali 3 Aralık’ta tetkik sonucunun menfi olduğunu öğrenir (Bu tetkikin ne olduğu açık olarak anılarda yok). Dr. İbrahim Tali Bey, 5 Aralık 1923’te Ankara’ya döner ve ertesi gün Dr. Refik’le birlikte Çankaya’ya çıkar. Bir süre ciddi tedavi yapılması konusunda Dr. Refik, Dr. Neşet, Dr. İbrahim Tali anlaşmaya varırlar. O gün öğleden sonra üçü Ankara Tip Toplantısı’na katılır. Latife Hanım zatürree geçirdiğinden bir süre istirahat için Mustafa Kemal’le birlikte İzmir’e gider ve Atatürk orada iki ay istirahat eder; Şubat 1925’te iyileşmis olarak Ankara’ya döner.(5)

Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye talebeleri müderrislerle bir arada, Haydarpaşa, 27 Kasım 1922 – 1 numara, Dr. Neşet Ömer Bey (İrdelp) Atatürk’ün özel doktoru.

Nutuk’u yazarken 22 Mayıs 1927 gecesi Mustafa Kemal tekrar bir kalp krizi geçirdi. Bundan iki hafta önce de şiddetli bir göğüs ağrısı olmuştu. O gece Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam ve Sağlık Koruma Genel Müdürü Dr. İsmail Asım Arar Çankaya’ya gelirler. İstanbul’dan Dr. Neşet Ömer’in çağrılmasına rağmen, Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ın teklifiyle Dr. İsmail Asım Arar’ın yanında asistan olarak çalıştığı Berlin Tıp Fakültesi 2. Dahiliye Kliniği Direktörü ve Profesörü Friedrich Kraus ve onun hocası Münih Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği Direktörü Prof. Dr. Ernest Von Romberg, 6 Haziran 1927 günü Ankara’ya gelir.(6) Dr. Asım Arar, Dr. Neşet Ömer ve iki Alman profesör birlikte ilk konsültasyonu yaparlar. Krizin sigaraya bağlı göğüs anjini olduğu belirtilerek istirahat etmesi, alkol ve tütünü çok azaltması önerisinde bulunurlar.(7)(8)

Mustafa Kemal daha sonra kendini iyi hissederek Haziran sonlarında İstanbul’a gitti. Milli Mücadele’den sonra İstanbul’a ilk gidişiydi. Atatürk, Ankara’dan İstanbul’a giderken yanında mutlaka kitap götürürdü ve bunlar boş cephane sandıklarıyla taşınırdı. O zamanlar yakınında bulunan A. Dilaçar şöyle anlatıyor:

“Atatürk’le birlikte Ankara’dan İstanbul’a gidilirken, kütüphanecisi Nuri, Dolmabahçe’ye götürülecek kitapları yardımımızla seçer, boş cephane sandıklarına yerleştirir, muhafız alayı erleri de bunları vasıtalara taşırlardı. Kitapların cephane sandıklarına konulması, derin bir heyecan uyandıran muhteşem bir semboldü: Atatürk kültür savaşımıza fikir ve ilim cephanesi taşıyordu… “(9)

Mustafa Kemal Paşa’nın özel doktorluğunu yapan Dr. Neşet Ömer İrdelp Hoca, 1882 yılında İstanbul’da doğdu, 1902’de Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Beypazarı hükümet tabipliğine ve sonra Ankara Belediyesi Hastanesi Başhekimliği’ne atandı. 1908 yılında zamanın meşhur hekimlerinden Mehmet Kamil Berk’le beraber Paris’e gitti ve orada meşhur kalp doktoru Profesör Henry Vaquez’le çalıştı. Dönüşünde, 1910 yılında Üniversite Tıp Fakültesi Birinci İç Hastalıkları Kliniği’nde Profesör Fevzi Paşa’nın yardımcısı olarak göreve başladı. 1915’te ordunun hekimleri göreve çağırması üzerine Kudüs Hilâl-i Ahmer Süveyş Heyeti İmdadisi’nde çalıştı ve sonra yedek binbaşı olarak 4. Ordu Sağlık Başkanlığı yaptı. Dr. Neşet Ömer, Kudüs’te Hilâl-i Ahmer’de çalışırken yanında çalışanlardan birisi de talebesi Dr. Asım Arar’dı.(10) Her ikisi de sonraki yıllarda Mustafa Kemal Paşa ve annesi Zübeyde Hanım’ın hastalıklarının tedavisiyle ilgilenmiştir.

Dr. Neşet Ömer, bu yöredeki tifüs ve tifo salgınlarını önlemek için uğraşırken sıcak memleket hastalıkları üzerinde arkadaşları bakteriyolog Arif Ata, Dr. Goldberg, Dr. Hasan Ferit (Cansever) ve Dr. Seyfullah Bey’le beraber araştırmalar yaptı ve bulgularını yayınladı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında fakülteye dönerek 1921 yılında iç hastalıkları muallimliğine atanmış, 1925 yılında profesör olmuş ve 1926’da Tıp Fakültesi Reisi (Dekanı); 1927 yılında da Darülfünun Emini (rektör) olmuştur.(11) Atatürk, Dr. Neşet Ömer Bey’e Ankara Yenişehir semtinde eskiden su deposunun olduğu yerde bir ev sahibi olmasına yardım ettiğinden Ankara’ya geldiğinde burada kalırdı. Atatürk, Dr. Neşet Ömer Hoca’yı sever ve onun aleyhinde söz söylendiği zaman, “Ne karışıyorsunuz? Adam hoşuma gidiyor!” diyerek uyarırdı.(12) Dr. Neşet Ömer Hoca 1933 üniversite reformunda tekrar rektör oldu ve Cerrahpaşa 1. İç Hastalıkları Kliniği Direktörlüğü görevine 1948 yılında aniden ölene kadar devam etti.

Dr. Neşet Ömer, Atatürk’ün vefatından sonra 1938 yılında Asım Us’a Atatürk’ün hastalığı hakkında şunları söyler:

“Atatürk’ün hastalığı sene başında deklare oldu. On bir ay sürdü. Bu hastalığın deklare olduktan sonra müddeti, bir, nihayet iki senedir. Atatürk’e rakıyı bırakması için çok defa söyledim. Ara sıra bıraktığı olurdu. Fakat sadece mühim iş zamanlarında bırakırdı. Mesela Halife’yi memleketten çıkaracağı zaman hiç içmedi. Büyük nutku yazdığı zaman altı ay rakıyı terk etmişti. Öyle zamanlarda kendi kendine rakıyı terk ederdi. O zaman bana “Sen rakı içme diyorsun. İşte içmiyorum,” derdi. Bu sözü sadece beni memnun etmek için söylerdi.

Atatürk’ün hastalığı rakıdan mı idi? Bunu kati olarak kestirmek mümkün değildir. Vaktiyle sıtma da geçirmiş. Dalağı büyümüştü. Ölümünden sonra otopsi yapılmasını hükümetin isteyip istemediğini sorduk. Hükümet, istemez ise bizce de ihtiyaç yoktur, dedik. Hükümet de buna lüzum görmedi. Atatürk’ün şahsi kusurları olabilir. Fakat onun hakkında söylenecek hiçbir şey büyüklüğüne halel vermez. Benim kadar Atatürk’ü uzun zaman yakından observe eden yoktur. Notlarım var. Bunlardan bir gün hatıralarımı yazacağım. Atatürk’ü yirmi sene kadar, annesini de on sene tedavi altında bulundurdum.” (13)

Bu sözlerine rağmen Neşet Ömer Hoca, hatıralarını maalesef yayınlamadı.

Dr. Asım Arar’sa Zübeyde Hanım’la 1920’lerde tanışmış ve 1925’ten sonra Atatürk’le resmi ilişkileri olmuştur.(14) Dr. Asım Arar Zübeyde Hanım’la ilk kez Prof. Neşet Ömer Bey’in muayenehanesinde tanışıp onu muayene eder, o sırada Neşet Ömer bir seyahatedir. İç hastalıkları uzmanı olan Dr. Asım Arar, 1918’de Berlin’de iç hastalıkları ihtisasını bitirdikten sonra İstanbul’a dönmüş ve 1925’ten itibaren Ankara’da Umum Sıtma mücadele Reisliği ve Hıfzı Sıhha Umum müdürlüğü yapmaya başlamış ve 1937 yılında Sağlık Bakanlığı müsteşarı olmuştu. Zübeyde Hanım ağır hasta olduğu için İzmir’e gitmesini Dr. Asım Arar istemiyordu. Ancak Zübeyde Hanım’ın ısrarı üzerine hastalığının biraz düzeldiği bir sırada İzmir’e gitmeye karar verildi. İzmir’e giden trende Zübeyde Hanım’ın yanında Salih Bozok, Dr. Asım Arar ve Dr. Tevfik Rüştü Aras da vardı.(15) Dr. Asım Arar, Zübeyde Hanım İzmir’de vefat edinceye kadar onun sağlığıyla ilgilenmiştir.


Kaynak:Atatürk ve Hekimler, Metin Özata, Demkar Yayınevi, s. 662, 663

(1) Can Dündar, Sarı Zeybek, Milliyet Yayınları 1994 İstanbul, s. 15 (2) Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul, s.683 (3) Erdal Aydoğan, Şaban Ortak, Dr. İbrahim Tali Bey’in Günlüğü, Arba Yayınları, İstanbul, 2000 s 204 (4) Hasan Rıza Soyak, Hatıralar, s.683 (5) Erdal Aydoğan, Şaban Ortak, a.g.e. s. 206, 207 (6) Hasan Rıza Soyak, a.g.e. s.683 (7) Can Dündar, a.g.e. s. 19, 20 (8)Bedi Şehsuvaroğlu, Atatürk’ün Sağlık hayatı, Hür yayın, 1981, İstanbul, s 13, 14 (9) A. Dilaçar, Atatürk’ün Ölümden Sonraki Yengisi, Atatürk’e Saygı, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1969, s.4 (10) Ekrem Kadri Unat, Osmanlı Imparatorluğunda Bakteriyoloji ve Viroloji, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, 1970, İstanbul, s. 109 (11) Osman Barlas, Ord. Prof. Dr. Ömer Neşet İrdelp, Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları 1, İstanbul, 1995, Lito Basımevi, s. 230-233 (12) Eren Akçiçek, Atatürk’ün Sağlık Hayatı, Hastalıkları ve Ölümü, İzmir Güven Kitabevi, 2005, İzmir, s. 120 (13) Asım Us, 1930-1950 Hatıra Notları, Vakit Matbaası, 1966, İstanbul, s. 341,342 (14) Bedi Şehsuvaroğlu, a.g.e. s.7 (15) İsmet Bozdağ, Latife ve Fikriye, İki Aşk Arasında Atatürk, Truva Yayınları, 2005, s.121