Atatürk’ün Hz. Muhammed’i Doğru Tanıma Çabaları

Gazi Mustafa Kemal, Hz. Muhammed (sav) ile ilgili çocukluğundan beri aldığı bilgilere ilâveten, esasen Sakarya Meydan Savaşı ile Büyük Taarruz arasındaki zaman diliminde İslâm tarihi hakkında kitaplar okumuş, karşılaştığı uzmanlara bu hususta sorular sormuştur.(1)

Milli Mücadele yıllarında Atatürk’ün karargâhına yakın olan Halide Edip (Adıvar) da onun bu yıllarda İslâm tarihinin özellikle ilk yıllarına dair çok kitap okuduğunu belirtmektedir.(2)

Gazi Mustafa Kemal, Hz. Muhammed’i son peygamber, örnek ve önder insan, terakkiperver, yenilikçi ve deha çapında büyük komutan kabul etmektedir. 

T.B.M.M’de saltanatın kaldırılması ile ilgili 30 Ekim 1922 tarihli oturumda Atatürk Allah’ın peygamber gönderme ve Hz. Muhammed’i Hatemü’l Enbiya olarak görevlendirme hikmetini şöyle açıklamaktadır:

“Ey Arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür. Adât-ı İlâhiyenin tecelliyatına bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalaa olunabilir. İlk devir, beşeriyetin sabâvet ve şebabet devridir. İkinci devir, beşeriyetin rüşd ve kemal devridir. Beşeriyetin, birinci devrede tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi, yakından maddî vasıtalarla kendisiyle iştigal edilmeyi istilzam eder.

Allah, kullarının lâzım olan nokta-i tekâmüle vüsülüne kadar, içlerinden vasıtalarla dahi kullarıyla, iştigali, lâzime-i ulühiyetten addeylemiştir Onlara Hz. Adem aleyhisselamdan itibaren mazbut ve gayr-ı mazbut bildirilen ve bildirilmeyen namütenahi denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve resuller göndermiştir. Fakat Peygamberimiz (sav) vasıtasıyla en son dinin ve medeniyetin hakikatlerini verdikten sonra artık beşeriyetle bilvasıta temasta bulunmağa lüzum görmemiştir.

Beşeriyetin derece-i idrak, tenevvür ve tekemmülü, her kulun doğrudan doğruya ilhamat-ı ilâhîye ile temas kabiliyetine vasıl olduğunu kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenab-ı  Peygamber, Hâtemü’l Enbiya olmuştur ve kitabı, Kitâb-ı Ekmel’dir.”(3)

Bu düşünceler açıkça, İslâm tarihinin başlangıcından beri bazı çevrelerin Hz. Muhammed’i kendi başına ortaya çıkarak bir din kuran olarak gösterme çabalarının tersine, onun Allah tarafından peygamber olarak görevlendirildiği gerçeğinin ifadesidir.

Atatürk, ölümünden kısa süre önce yayınladığı son mesajında da Hz. Muhammed’in bu niteliğini şöyle söylemiştir:

“Bütün dünyanın Müslümanları Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’in (sav) gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmeli. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed’i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli, İslâmiyet’in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmeli. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.”(4)

Gazi Mustafa Kemal, Hz. Muhammed’in tarihte büyük yeniliklere imza attığına, insanlığın terakkisine önemli katkılar sağladığına, yüzünü geçmişe değil geleceğe döndüğüne, gericilik ve taassuptan uzak durduğuna vurgu yapmaktadır. Caeteni’nin İslâm Tarihi’ni okurken şu cümlelerin altını çizmişti:

“Hz. Muhammed son derece terakkiperver bir ruha malikti. Sisteminin gereklerini daima muhitin gereklerine göre ıslah ve tadil etmeye amade idi. Gerek dini meseleler gerekse sosyal konularda bir düzeltme yahut düzenleme lâzım geldiği zaman mazideki bir hata ile hiçbir zaman kendisini bağlı görmemiştir. Hz. Muhammed’in en büyük meziyetlerinden biri sisteminin esnekliği içinde kendi kendisine oluşan değişiklik ve yeniliği izleme hususunda gösterdiği kolaylıktır. Her zaman çağı ile bir seviyede bulunmuştur. Zaman ve toplum sorunlarının gerçek yönünü berrak bir intikal ile takdir etmiştir.”

Gazi Mustafa Kemal’in, Hz. Muhammed’in hayran olduğu askeri dehasını onun peygamberliğine delil olarak gösterir.