Atatürk’ün Hastalığı Ve Prof. Dr. Nihat Reşat Belger

Cumhuriyetimizin kurulu­şunu milletçe, coşkuyla kutladığımız ekim ayının son haftasında, ulu önde­rimiz Atatürk’ün varlığı­na gereksinimimiz gide­rek artmakta, O’nu kaybedişimizin acı­sını daha da derinden duyduk. Atatürk’ü anlamak, O yüce varlığın yarattıklarını yaşamakla mümkündür; Türk kadınına tanıdığı haklarla, hekim ve O’nun çağdaşlaştırdığı üniversitede ye­tişen bir öğretim üyesi, yine O’nun ileri­ci görüşüyle kurduğu kürsünün başkanı olmanın algısı (idrâki) içerisinde, gurur ve onur doluyum.

Ne yazık ki, Atamızın hastalığına, milletçe kötü kaderimizi vur­gulayan tanıyı koyan kürsümüzün ilk başkanı Prof. Dr. Nihat Reşat Belger’i an­latmak vesilesiyle acımızı anımsatmak görevi de bana düşüyor!.. Ne var ki, Ata­’mızın eserlerinden bir ufacık örnek olan kürsümüze, çeşitli süreçlerde verdiğim savaşımlarla sahip çıkmak da bana tesel­li veriyor!..

Atatürk, kurduğu “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar” olması için, ül­kemizi çağdaş düzeye getirmek amacıy­la “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fen­dir” ilkesini her alanda uygulamaya koyan, Tanrı’nın bize lütfü olan bir liderdir; halen çalıştığım alan, O’nun ileri görü­şünün ufak bir kesitidir.

Günümüzde kaplıca uygulamaları an­lamında kullanılan “termalizm”, doğal kaynakların ekolojik, hidrojeolojik, klimatik, biyolojik ve tıbbi yönden incele­nip sağlık üzerine etkinliğinin bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi, buna uy­gun multidisipliner düzeyde düzenle­meyle sağlık turizmine sunumudur. Bu düzenlemeye yön veren, doğanın yerüs­tü ve yeraltı hidrotermal güçlerini (deniz, göl, sıcak-soğuk mineralli suları, gazla­rı) çamur ve kumlarını, iklimsel faktörlerini, mağaralarını, teknik ve tıp yönün­den değerlendiren bilim alanına “hidrok-limatoloji”, Alman ekolüne göre “balneoloji” denir.

Avrupa’da, 20. yüzyılın başından itiba­ren, kaplıca uygulamalarını bilimsel dü­zeye getirmek üzere, tıp fakültelerine bağlı balneoloji enstitülerinin kuruldu­ğunu görüyoruz. Uygarlığın beşiği olan Anadolu’da ise kuramsal ilk bilgilerin to­humu, Heredot tarafından atılmıştır. İlk Türk hekimi İbn-i Sina da iklim, güneş ve kaplıca tedavileri ilkelerini koymuş­tur. Buna karşın, günümüzde hâlâ yaşan­dığı gibi yıllarca, kaplıca ve de doğal te­davi olanaklarımız ampirizmden, gele­neksel kullanımdan kurtarılamamıştır. Ancak, balneoloji alanında üniversiter ilk aşama, 1933 reformu ile Darülfünun’u üniversite durumuna getiren Ata­türk tarafından gerçekleştirilmiştir; Ata­’mız, Türkiye’nin zengin ve çeşitli doğal kaynaklarının değerlendirilmesi konu­sundaki düşüncelerini, bugünkü adıyla “Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Ana- bilim Dalı”nı kurup termalizmdeki bilimsel gelişim olanağını sağlamakla göstermiştir. Bu süreçte Dr. Nihat Reşat Belger’in bilimsel ve sosyal kişiliği önemli rol oynar:

Dr. Belger 1881 yılında Üskü­dar’da doğmuştur. Babası Temyiz Daire­si Reisi Mehmet Reşat Bey’dir. Prof. Şehsuvaroğlu’nun ifadesine göre; Nihat Re­şat Hoca, metodik çalışmayı, bilim aşkı­nı, gerçek İstanbul efendiliği özelliğini, babasının temsil ettiği aile çevresinden almıştır. Avrupa kadar, Osmanlı Devleti’nin de siyasi çalkantılarının yoğun ol­duğu dönemlerde o, birçok Türk aydını gibi memleket sorunlarına eğilip bu yol­da mücadeleye atılmıştır. Belger, Gülhane’den mezun olduktan sonra, 1902-1903 yıllarında Hindistan-Bombay’da Pasteur’ün asistanı Haffkine ile veba üzerinde çalışmıştır; daha sonra Beyrut Askeri Hastanesi’ne atanmış, an­cak siyasal düşünceleri nedeniyle padi­şaha jurnal edildiğinden, bir Avusturya gemisi ile Fransa’ya kaçmak zorunda kalmış, 1904’te yeniden Paris Tıp Fakültesi’ne girmiştir. Mancel Labbé, Widal gibi otoritelerin yanında çalışan Nihat Reşat Hoca, tifonun biyolojik tanısının kâşifidir. Bu süreçte, yabancı ülkelerde vatanın karanlık gidişatına son vermek için çaba sarf eden “Jön Türkler” adı verilen genç aydınlarla birlikte siyasal mücadelesini de sürdürür.

Nadir bir fotoğraf. Önden arkaya sırayla: Cevdet Tolgay, Hasan Cavit Belül, Atatürk, Salih Bozok, Doktor Nihat Reşat Belger ve Kılıç Ali.

Vatan için hizmete hazır, mantık ve duygu dolu kişiliğinin yanı sı­ra, fiziksel yapısı, ses tonu ve konuşma yeteneği, Fransızca ve İngilizceye ege­menliğiyle kişiler üzerinde etki yapan Dr. Nihat Reşat Belger, Atatürk’ün dikkati­ni çeker; 1921-1922 yıllarında Paris ve Londra’da milli hükümetin temsilcisi ve sözcüsü olarak, nihayet Lozan Konferansı’nda basın sorumluluğu görevi ile genç Cumhuriyetin kuruluşunda etkinliğini vurgular; öylesine ki Lord Curzon’u hay­ran, Venizelos’u şaşkın ve yanıtsız bırakır.

Dr. Belger, Cumhuriyetimizin kuru­luşunu takiben Mısır’da hekim olarak, yi­ne Fransa’da araştırmacı olarak çalışır; Plombières Kaplıcaları’nın danışman he­kimi iken 1936 yılında Atatürk tarafın­dan çağrılır. Yalova Kaplıcalarını çağdaş bir kür merkezi haline getirmeyi amaç­layan Atamız, Nihat Reşat Bey’i Yalova Kaplıcaları’nın müdürlüğüne getirir. Mimari otoritelerden Prof. Sedat Hak­kı Eldem’in projesini çizdiği, zamanın örnek bir yapısı olan Termal Otel’in te­davi ile ilgili birçok bölümünün çiziminde Atamızın bizzat katkısı büyüktür. Bu­gün tahrip etmek için adeta yarışılan, ör­nek kür merkezi niteliğinde planlanan Yalova Kaplıcaları’ndaki bu düzenleme özellikle Nihat Reşat Bey’le Atamızın müşterek düşüncelerinin ürünüdür.

Falih Rıtkı Atay’ın ifadesine göre, Ata­mız, sağlam bir bünyeye sahip değildir, belki de vatanı, milleti uğruna sarf ettiği insanüstü güç, onun fiziksel yapısını za­yıflatmıştı. Binbaşı iken, Trablusgarp’ta göz ve böbrek hastalığı geçirmiş ve Karlbad’da kür tedavisi görmüştür. 1919’da Samsun’a çıktığında da rahatsızdır; Er­zurum ve Sivas kongreleri için Hav­za’dan geçerken, böbrek ağrıları nede­niyle birkaç gün bu kaplıcada kalmış, bu şifalı suyun etkisi dikkatini çekmiştir. 1925-1927 yılları arasında da bir enfark­tüs krizi geçirmiş olduğu Dr. Asım Aran’ın yazılarından anlaşılmaktadır. 1936 yılında bazı şikâyetleri olan Ata­’mız halsiz ve yorgundur; ancak kendisi­ni dikkate almayarak Türkiye’nin gele­ceği ve devrimleriyle meşguldür; men­hus hastalığının ilk belirtileri olan burun kanaması ve kaşıntılar için, ülkemizin otoritelerinin yanı sıra Fransız ve Alman hocalarca muayene edilir, tedaviler veri­lir.

1937’de artan bu ön arazların köke­ninde karaciğer hastalığı düşünülmediği için her türlü önlem ve tedaviler yetersiz kalır. Kendisine, son olarak Yalova Kap­lıcaları’nda kür önerilir. Tesis tamamlanmadığı halde, 1938’in ocak ayında Yalo­va Kaplıcaları’na gelen Atamız, Dr. Bel­ger’i çağırtır, muayenesini ister. Fran­sa’da dahiliye ve özellikle gastroentero­lojide uzmanlaşan Dr. Belger, Ata’mızın muayenesinde büyüyen ve sertleşen ka­raciğeri tespit ederek karaciğerinin has­ta olduğunu, kendisine kötü bir sürpriz olurcasına beyan eder. Böylece ilk doğ­ru teşhisi koyan ve bunu Atatürk’e açık­layan, şifasız olan bu hastalık için teda­vileri veren, diyetini düzenleyen Dr. Nihat Reşat Belger olmuştur.

Şubat ayında tutulduğu pnomoni ve seri enfeksiyonlar­la durumu ağırlaşan Atamız yabancı dok­ torları, Hatay meselesi varken, dışarıda hastalığının duyulması endişesiyle iste­mez. Buna karşın Fransa’dan Prof. Fissinger’in gelmesine rıza gösterir. Nihat Reşat Hoca’nın, Ruşen Eşref Ünaydın’a anlattıklarına göre; pnomoniyi geçirdikten 3-4 ay sonra Savorâna ya­tına kendisini çağıran Atatürk, karnında­ki şişliği Dr. Belger’e göstererek ansik­lopediden öğrendiği ayrıntıları Belger’e sorar ve artık yanından ayrılmamasını, Yalova Kaplıcası’nda görevine devam ederken iki günde bir de yanında olma­sını ister. “Beni Türk hekimlerine ema­net ediniz” sözü buradan kaynaklanır.

Atamızın itimadının somut kanıtı ise 15 Eyül 1938 tarihli vasiyetinde. Dr. Nihat Reşat Belger için vurguladığı talebidir; bu emre uyularak Dr. Nihat Reşat Belger, Maarif Vekaleti’nin 20 Ekim 1938 tarih­li teklifi ile İstanbul Üniversitesi Tıp Fa­kültesi profesörü olarak, 28 Kasım 1938 tarihinde kurulan “Hidro Klimatoloji Kürsüsü” Başkanlığına atanmıştır. Böy­lece Türkiye’de “kaplıca hekimliği” ile il­gili ilk üniversiter kuruluş faaliyete ge­çirilmiş, ancak Ata’mız bu girişimini görememiştir.

İlk müdahaleden ölüm anına kadar O’nun yanından ayrılmayan Prof. Bel­ger, Türkiye’nin çok partili döneme geç­tiği süreçte, yeniden siyasete atılmış, De­mokrat Parti’nin İstanbul milletvekili olarak seçilmiş ve sağlık bakanı olmuş­tur. Kızılay ve Sağlık Ocakları gibi bir­ çok hizmete imzasını atan Prof. Belger son siyasi tarihimizde de örnek olacak bir kişiliğe sahiptir. Kendisinden dinlediği­me göre, bakanlığı sürecinde, yukarıdan gelen bir emirle bir kararnameyi imzala­mayarak dördüncü ayda istifasını ver­miştir; böylesine siyasal ahlak sahibi olan hocamız 27 mayıs döneminde de Temsilciler Meclisi’ne üye olmuş, 29 Ey­lül 1961’de yaşama gözlerini yummuştur. İstanbul Üniversitesi 1988’de kürsünün 50. yıl dönümünde, ailesine “Üstün Hiz­met Beratı” düzenleyerek tevcih etmiş, araştırma merkezimizce adına ödül dü­zenlenmiştir.

Atamızın ve onun güvenine mazhar ol­muş, Prof. Dr. Nihat Reşat Belger’in aziz anıları önünde saygıyla eğiliyorum.


Prof. Dr. NURTEN ÖZER, 17 Kasım 1996, Cumhuriyet Gazetesi