Atatürk’ün Eğitim Ve Kültür Rönesansı
‘’Asıl kurtuluş savaşına zaferden sonra girdi. İnkılâp düzeninin Atatürk´ü, zaferin Mustafa Kemal´ini gölgede bıraktı. Kendi gene kendini seçti.’’ Falih Rıfkı Atay
O Mustafa Kemal idi. Hepimizin birer Mustafa Kemal olmasını istedi. ‘’Muasırlaşmak’’ dedi. Türk milleti Kurtuluş Savaşı´nı kazandı. ‘’Asıl savaşımız şimdi başlıyor.’’ dedi. Türkiye´yi ilimle, bilimle ileriye götürmek istedi. Pes etmeyi bilmezdi, yılmazdı. Bir hastalık onu yıkana kadar hiçbir fani onu yıkamadı. Mustafa Kemal´e 57 yıllık bir ömür bahşedildi. O da hepsini ülkesine verdi. Türkiye´yi çağın ilerisine taşımak istiyordu. İlkeleriyle, inkılaplarıyla, düşünceleriyle…
Mustafa Kemal 29 Ekim 1923´te resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti´ni ilan etti. Elbette yeni bir devletin yeni dinamizme ihtiyacı vardı. Bu dinamizmin ayaklarından bir tanesi eğitim-öğretim idi. Mustafa Kemal, İzmir´e Türk ordusu ile beraber girdiğinde asıl savaşın şimdi başladığını, asıl savaşın ‘’uygarlık savaşı’’ olduğunu da çok iyi biliyordu. Bunun anahtarı eğitimdi!
Osmanlı İmparatorluğu her alanda bitap düşmüş durumdaydı, bunlardan bir tanesi elbette ki okullardı. Eğitim öğretim birliğinin olmaması, ülkede okulların hepsinin kendine özel bir müfredat sistemine sahip olması merkezi eğitimin yapılamamasına ve karmaşaya yol açıyordu. Erkek ve kızların eşit şartlarda eğitim alamadığı, halkın okuma yazma yönünden fakir olduğu bir ortam hakimdi. Kısacası Osmanlı her şeyiyle bir harabeye dönmüş vaziyetteydi. Mustafa Kemal´de okula başladığı yıllarda ilk olarak dini öğretilerin hâkim olduğu bir mahalle okuluna oradan da pozitif bilimlerin hâkim olduğu Şemsi Efendi´ye gitmişti. 1923 yılında, ilkokuldan üniversiteye dek toplam öğrenci sayısı, genel nüfusun ancak yüzde 3´ünü oluşturuyordu. Okur-yazar oranı yüzde 6´ydı. Darülfünun´da okuyan toplam öğrenci sayısı, yalnızca 2088´di ve bunların ancak yüzde 8´i, yani 185´i kız öğrenciydi. Tüm ülkede; 1011´i erkek 230´u kız, 1241 lise öğrencisi; 5362´si erkek 543´ü kız, 5905 ortaokul öğrencisi; 1743´ü erkek 783´ü kız, 2526 öğretmen okulu öğrencisi vardı. İlkokulda okuyan öğrenci sayısı, 273 bin 107´si erkek 62 bin 954´ü kız, yalnızca 336 bin 61´di. (1)
Mustafa Kemal sadece bir komutan ya da devlet adamı değildi. O, öğretmendi. İlk olarak eğitim ve öğretimin birleştirilmesi gerekiyordu. 3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu) çıkarıldı.
Cumhuriyet´in ilanından sonra Türkiye´de eğitim sistemini yeniden düzenleyen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile daha önce Şeriye ve Evkaf Vekâleti´ne bağlı olan eğitim kurumları Maarif Vekâleti´ne (Millî Eğitim Bakanlığı) bağlandı. Bu kanunla, din eğitimi için bir ilâhiyat fakültesinin; imam ve hatip yetiştirmek için de ayrı okulların kurulması kabul edildi. Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte medreseler kapatılırken, ilkokullarda Kur´an; liselerde din, Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. Eğitim ve öğretimin tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için zorunlu kılındı. Yabancı ve azınlık okullarına da Türkçe dersler kondu ve bu okullar Maarif Vekâletinin denetimine alındı.
Mustafa Kemal 31 Ocak 1923 tarihinde İzmir´de halk ile konuşurken; ‘’… Milletimizin, memleketimizin irfan yuvaları bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı suretle oradan çıkmalıdır.’’ sözleri ile öğretimin birleştirilmesine işaret etmişti. Medreselerin kaldırılmasından sonra, çıktığı Rize gezisinde, bir heyetin, medreselerin açılmasını rica etmesi üzerine, ‘’Mektep istemiyorsunuz, halbuki millet onu istiyor. Bırakınız, artık bu zavallı millet, bu memleket evlâdı yetişsin! Medreseler açılmayacaktır. Millete mektep lâzımdır.’’ cevabını verdi. Daha sonra 2 Mart 1926´da kabul edilen ‘’Maarif Teşkilâtı Hakkında Kanun’’ ile günümüz eğitim ve öğretim sisteminin temeli atılmış oldu. (2)
Mustafa Kemal daha Kurtuluş Savaşı´nın bitmediğine inanıyordu. Askeri safhası bitmiş bir savaş vardı ancak Mustafa Kemal her zaman ‘İleri gideceğiz! diyordu. Artık durmak imkansızdı. İnkılaplar ardı ardınca yapıldı. Kana kana su içercesine Mustafa Kemal, Türkiye´yi inkılapları ile donattı. 2 Şubat 1923´te İzmir´de halka seslenirken şöyle diyordu:
‘’Kabul etmek lazımdır ki asıl kurtuluşa ulaşmak, mücadeleyi tatil etmekle değil, ilelebet mücadeleyi devam ettirmekle mümkün olacaktır.’’ (3)
Mustafa Kemal artık ilim ve bilim önderliğinde savaşın devam edeceğini söylüyordu. Silah ve süngünün yerini kalem ve defterler alacak, Türk genci Ata´sına olan borcunu bilimle ödeyecekti. Şöyle diyor Mustafa Kemal:
‘’Bundan sonra pek önemli zaferlere kavuşacağız. Fakat bu zaferler süngü zaferleri değil, iktisat ve ilim zaferleri olacaktır. Ordumuzun şimdiye kadar kazandığı başarılar, memleketimizi gerçek kurtuluşa kavuşturmuş sayılmaz. Bu zaferler ancak müstakbel zaferimiz için kıymetli bir zemin hazırlamıştır. Askeri zaferimizle mağrur olmayalım, yeni ilim ve iktisat zaferlerine hazırlanalım’’ (4)
MUSTAFA KEMAL´İN EĞİTİM RÖNESANSI:
⦁ 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu
⦁ 3 Mart 1924 Medreselerin Kapatılması
⦁ 1925 Ankara Hukuk Fakültesi
Mustafa Kemal´in isteği doğrultusunda 5 Kasım 1925´te Ankara´da Adliye Hukuk Mektebi adıyla kurulan yüksekokul, 1927´de Bakanlar Kurulu kararı ile Ankara Hukuk Fakültesi adını aldı. Kuruluşunda üç yıl olan öğrenim süresi 1941´de dört yıla çıkarıldı ve 6 Haziran 1948´de 5239 sayılı kanunla Ankara Üniversite´nin fakültesi durumuna geldi.
⦁ 1 Kasım 1928 Harf Devrimi
Mustafa Kemal 1 Kasım 1928´de TBMM´de yaptığı bir konuşmada yeni Türk harfleriyle ilgili olarak şunları söyledi:
‘’Aziz arkadaşlarım, her şeyden evvel, her gelişmenin temel taşı olan şeylerden bahsetmek isterim. Büyük Türk milletinin cehaletten az emekle kurtarılması, ancak kendi güzel diline uygun bir vasıtayla ifadesiyle kabildir. Bu okuma yazma anahtarı, ancak Latin esasında Türk alfabesindedir. Basit bir tecrübe Latin esasında Türk harflerinin Türk diline ne kadar müsait olduğunu ve yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının bile ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkarmıştır. Büyük Millet Meclisi´nin kararıyla Türk harflerinin kanuniyet kazanması bu memleketin yükselme mücadelesine başlı başına bir geçit olacaktır. Milletler ailesine elbette girecek olan üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnız ebedî Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde mümtaz bir sima kalacaktır. Hiçbir zaferin hatları ile mukayese edilemeyen bir muvaffakiyet vatandaşlarımızı cehaletten kurtaracak pek mühim iştir. Bu inkılap mevcudiyetimizi ihya etmiştir. Bu ulvî yadigârınızla Türk milleti yeni bir nur alemine girecektir.’’ (5)
⦁ 21 Kasım 1928 Millet Mektepleri
Millet mektepleri yönetmeliği yayımlandıktan sonra 16-45 yaş arasındaki kadın ve erkek, herkes eski yazı bilsin ya da bilmesin millet mekteplerine gidecek; her öğretmen, 30-50 kişiden oluşan bir sınıfta ders verecek; hiç okuma bilmeyenler 4, eski yazıyı bilenler ya da okuldan ayrılmış olanlar ise 2 ay kurs görecek. Bu yönetmelik esasında 1929´da sadece 1 yıl üzerinden geçtikten sonra, Millet Mekteplerinden diploma alanların sayısı 1 milyon 200 bine ulaştı. Yaklaşık sekiz yıllık süreçte 2 milyon 500 bini aşkın insan millet mekteplerini bitirme belgesi aldı; okur-yazarlık oranı %10´dan %25´e yükseldi. 1936´da Millet Mektepleri uygulaması son buldu bu kursların işlevine Halkevleri devam etti.
⦁ 1926 Gazi Eğitim Enstitüsü
⦁ 22 Mart 1926 Köy Okulları
⦁ 1927 Güzel Sanatlar Akademisi
1969´da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi adını aldı, 1982´de YÖK yasası ile Mimar Sinan Üniversitesi olarak değiştirildi.
⦁ 18 Haziran 1930 Ankara Etnografya Müzesi
Cumhuriyet döneminin ilk müzesi, Ata´nın 1953´e kadar kabrine ev sahipliği yapmıştır
⦁ 15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu
(Ankara Halkevinde Birinci Türk Tarih Kurultayı’na katılanlarla, Ankara, 9 Temmuz 1932)
⦁ 19 Şubat 1932 Halkevleri
Kuruluşunun temel amacı halkın eğitim ve kültür düzeyini yükseltip geliştirmek ve böylece bilinçli, ortak manevi değerlere bağlı bireylerden oluşan bir topluluk meydana getirmekti. 1950 başlarında halkevlerinin sayısı 477´yi, halkodalarının sayısı 4332´yi buldu. 1950 seçimleri sonrası Demokrat Parti 5830 sayılı yasa ile halkevlerini kapattı mallarını hazineye devretti.
⦁ 12 Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu
⦁ 10 Haziran 1930 Milli Eğitim Şûrası
Eğitime yön verecek yasa ve tasarıların belirlenmesi esasında kurulmuştur. Milli Eğitim Şûrası niteliğinde ilk resmi toplantı, Sakarya Savaşı öncesi 15 Temmuz 1921´de açış konuşmasını Mustafa Kemal´in yaptığı ‘’Maarif Kongresi’’dir.
⦁ 1 Ağustos 1933 Üniversite Reformu ve İstanbul Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Darülfünunu´nun kapatılmasından sonra Maarif Vekaleti´ne bağlanarak tekrar kuruldu. Darülfünun döneminde 240 öğretim üye ve görevlisinden 157´sinin görevine son verildi. Bunun yerine, Almanya ve Avusturya´dan 100 dolayında bilim adamı ve uzman, zaman içinde İstanbul Üniversitesi´ne alındı. Ve Almanya, Avusturya´dan bilim insanlarının gelmesinde Almanya´da 1933´te ve sonrasında başlayan Nazilerin insanlara karşı yaptırımları
etkili olmuştur.
⦁ 1933 Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası
II. Mahmut dönemine kadar uzanan bir geçmişi vardır. Mehterhane kaldırıldıktan sonra Batılı anlamda Müzika-yı Hümayun kurulur. Cumhuriyet döneminde Müzika-yı Hümayun yerini İstanbul Konservatuarı´na bırakır. Konservatuar, Atatürk´ün emri doğrultusunda Zeki Üngör yönetiminde Ankara´ya taşınır. 1933´te Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası 1958´de kabul edilen bir yasa ile Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını aldı.
⦁ 1934 İstanbul Şehir Tiyatrosu
⦁ 1934 Özsoy Operası
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sahnelenen ilk operası.
⦁ 1935 Köy Eğitmenleri
Öğretmen gönderilemeyen küçük köylerdeki eğitim ve tarım işlerinin tekniğine uygun olarak yapılması konusunda köylülere öncülük etmek üzere görevlendirilen geçici öğretmenlerdi. 1937-1946 arasında yetişen 8 bin eğitmen köylerde görev aldı.
⦁ 1935 Siyasal Bilgiler Fakültesi
⦁ 9 Ocak 1936 Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
⦁ 1936 Devlet Konservatuarı
⦁ 20 Eylül 1937 İstanbul Resim ve Heykel Müzesi
Mustafa Kemal NUTUK´un sonuna doğru der ki:
‘’…Saygıdeğer efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı nutkum, nihayet tarihe mal olmuş bir devrin hikayesidir. Bunda, milletim için ve gelecekteki evlatlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.
Efendiler bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan veri çekilen ulusal felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum…’’
Mustafa Kemal… 57 yıllık bir ömür… 57 yılı da bir ülkeye adanmış. Ben, sen, o… Hepimiz birer Mustafa Kemal´iz! Bu dünyada iki Mustafa Kemal var. Biri Anıtkabir´de sonsuz uykusunda. Biri ise benim, sensin. Fikirler ölmez, ölmeyecek.
Ayberk KIZILKAYA
11.02.2018
KAYNAKLAR:
1- Metin Aydoğan, Atatürk ve Türk Devrimi, s.378-379
2- Atatürk´ün Anlatımıyla Kurtuluş´tan Cumhuriyet´e, s.251
3- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.453
4- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.456
5- Atatürk´ün Anlatımıyla Kurtuluş´tan Cumhuriyet´e, s.252