Atatürk’ün Dönemindeki İslâm Alimleri İle İlişkisi
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra İslâm âlimleriyle ilişkisini kesmemiş ve birçoklarını TBMM’ye taşımıştır. Yine değişik zamanlarda gerçek İslâm âlimlerinden istifade etmiş ve onlara hep sahip çıkmıştır.
Milli Mücadele’nin ilk döneminde, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olan Türk ulusu bu dönemde direnme gücünü ateşleyen hocalar müftüler ve din adamları sayesinde maneviyatını kuvvetlendirmişti. Milli Mücadele fikrinin olgunlaşmasında etkili olan bu din adamları halkın çöküş ve yıkıntı içinde olduğu bu dönemde onların da desteği ile topyekün seferber olmuştu.
Milli Mücadele’nin ilk döneminde, her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olan Türk ulusu bu dönemde direnme gücünü ateşleyen hocalar müftüler ve din adamları sayesinde maneviyatını kuvvetlendirmişti. Milli Mücadele fikrinin olgunlaşmasında etkili olan bu din adamları halkın çöküş ve yıkıntı içinde olduğu bu dönemde onların da desteği ile topyekün seferber olmuştu.
Milli Mücadele’nin ilk günlerinde Türk halkı, Atatürk’ün de belirttiği üzere hakikî vaziyeti alamamışlardı, fikirlerinde karışıklıklar vadı, dimağları âdeta durgun hâldeydi. Halkın bu çaresiz ve perişan hâline karşı din adamları ise, yine Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile “Milli Mücadele döneminde hakikî âlimler hakikati halka izah ettiler. Doğru yolu gösteren bu vaaz ve nasihatlerden sonra herkes çalışmaya başladı.” şeklindeydi.
İzmir’in işgalinden sadece birkaç saat sonra yapılan bir mitingde, din adamlarından müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin, “İşgal edilen bir memleket halkının, silâha saldırması dini bir görevdir.” demesinden sonra Denizli halkı onun etrafında birleşmişti. Bu olay Milli Mücadele’de din adamlarının etkisini gösteren olaylardan birisidir. Kıvılcımı ateşlemekle kalmamış aynı zamana silâhlanarak köylerini de düşmana karşı cesurca savunmuşlardır. Ispartalı hafız İbrahim Efendi ve Afyonkarahisarlı Hoca İsmail Şükrü de bu din adamları arasındadır.
Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlayan ve Cumhuriyetin ilânına kadar süren dönemde vatansever din adamları birçok konuda çeşitli görevleri üstlenmişti. Ülke çapında bütün Müdafa-i Hukuk Cemiyet’leri içinde veya başında bir din adamı bulunuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı ilk anda onu karşılayanların başında yine din adamları bulunuyordu.
İlk direniş fetvasını vermiş olan ve kendi örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, İzmir valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı çıkmaması üzerine, “Vali Bey… Bu sakalım kanımla kızarabilir ama bu alna Yunan alçağını sükünetle selâmlamış olmanın kafasını sürerek huzur-u ilâhîye çıkamam.” diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi olmuştu.
Yine, Mustafa Kemal Paşa’ya “Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir” diyen Müftü Hacı Tevfik Efendi Milli Mücadele’nin unutulmaz âlimlerindendir.
İzmir’in işgalinden sadece birkaç saat sonra yapılan bir mitingde, din adamlarından müftü Ahmet Hulusi Efendi’nin, “İşgal edilen bir memleket halkının, silâha saldırması dini bir görevdir.” demesinden sonra Denizli halkı onun etrafında birleşmişti. Bu olay Milli Mücadele’de din adamlarının etkisini gösteren olaylardan birisidir. Kıvılcımı ateşlemekle kalmamış aynı zamana silâhlanarak köylerini de düşmana karşı cesurca savunmuşlardır. Ispartalı hafız İbrahim Efendi ve Afyonkarahisarlı Hoca İsmail Şükrü de bu din adamları arasındadır.
Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasıyla başlayan ve Cumhuriyetin ilânına kadar süren dönemde vatansever din adamları birçok konuda çeşitli görevleri üstlenmişti. Ülke çapında bütün Müdafa-i Hukuk Cemiyet’leri içinde veya başında bir din adamı bulunuyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı ilk anda onu karşılayanların başında yine din adamları bulunuyordu.
İlk direniş fetvasını vermiş olan ve kendi örgütünü kuran Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, İzmir valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı çıkmaması üzerine, “Vali Bey… Bu sakalım kanımla kızarabilir ama bu alna Yunan alçağını sükünetle selâmlamış olmanın kafasını sürerek huzur-u ilâhîye çıkamam.” diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi olmuştu.
Yine, Mustafa Kemal Paşa’ya “Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir” diyen Müftü Hacı Tevfik Efendi Milli Mücadele’nin unutulmaz âlimlerindendir.
Milli mücadelenin meşru olduğuna dair fetva veren M. Rıfat Efendi’den Hafız İbrahim Efendi ve Hoca İsmail Şükrü’ye kadar daha birçok âlim Mustafa Kemal Paşa’nın “Ya istiklâl, ya ölüm” sözü altında bir araya gelmişti.
Gazi Mustafa Kemal, yaşadığı müddetçe gerçek İslâm âlimleri ile bu işi istismar edenlerin ayrıştırılmasını istemiştir. Bir konuşmasmda hakikî alimlerle hoca kılıklı cahillerin ayrılması gerektiğini şu sözleriyle dile getirmiştir:
“Efendiler, bir fikir daha tashih etmek isterim. Milletimizin içinde hakikî ulema, ulemamız içinde, milletimizin bihakkın iftihar edebileceği âlimlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil ilmi kisve altında, ilmi hakikatlerden uzak, lüzumu kadar taallüm edememiş, ilim yolunda layıkı kadar ilerleyememiş, hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Seyahatlerimde birçok hakikî münevver ulemamızla temas ettim. Onları en iyi ilmi terbiye almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. İslâmiyet’in hakikatlerine ve ruhuna vakıf olan âlimlerimizin hepsi bu kemal mertebesindedir. Şüphesiz ki bu gibi ulemamızın karşısında, imansız ve hain ulema da vardır. Fakat bunları onlarla karıştırmak doğru olmaz.
Gazi Mustafa Kemal, yaşadığı müddetçe gerçek İslâm âlimleri ile bu işi istismar edenlerin ayrıştırılmasını istemiştir. Bir konuşmasmda hakikî alimlerle hoca kılıklı cahillerin ayrılması gerektiğini şu sözleriyle dile getirmiştir:
“Efendiler, bir fikir daha tashih etmek isterim. Milletimizin içinde hakikî ulema, ulemamız içinde, milletimizin bihakkın iftihar edebileceği âlimlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil ilmi kisve altında, ilmi hakikatlerden uzak, lüzumu kadar taallüm edememiş, ilim yolunda layıkı kadar ilerleyememiş, hoca kıyafetli cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Seyahatlerimde birçok hakikî münevver ulemamızla temas ettim. Onları en iyi ilmi terbiye almış, sanki Avrupa’da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. İslâmiyet’in hakikatlerine ve ruhuna vakıf olan âlimlerimizin hepsi bu kemal mertebesindedir. Şüphesiz ki bu gibi ulemamızın karşısında, imansız ve hain ulema da vardır. Fakat bunları onlarla karıştırmak doğru olmaz.
Efendiler, hakikî ulema ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler, zamanında başlamıştır. Hazreti Peygamberin zaman-ı saadetlerinde, Peygamberimizin irtihalinden sonra Hulefa’ı Raşidin hazretlerinin zamanında, hep doğrudan doğruya Hz. Peygamberin (sav) irşadıyla İslâm olan, Hulefa-ı Raşidin’in tenvirleriyle selâmette bulunan ümmet kütlesi arasında hakikî nezahet, kalbi hürmet, ulvî bir irtibat vardı. Vatka ki Muaviye ile Hazreti Ali karşı karşıya geldiler; Sıffin vakasında Muaviye’nin askerleri Kur’an-ı Kerim’i mızraklarına diktiler ve Hz. Ali’nin ordusunda bu suretle tereddüt ve zaaf husule getirdiler; İşte o zaman dine fesat, İslamlar arasında münaferat geride ve o zaman hak olan Kur’an, haksızlığı kabile vasıta yapıldı.”