Atatürk’ün Değişmez Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam
Mustafa Kemal’in değişmez Sağlık Bakanı olan Dr. İbrahim Refik Saydam (1881-1942) onunla Trablusgarp’ta tanışmış, daha sonra da Samsun’a çıkışından itibaren hen yanında olmuş ve ülkemizin sağlık sorunlarıyla ilgilenmiştir. Refik Saydam 1905’te Askeri Tıbbiyeyi bitirerek tabip yüzbaşı rütbesiyle Silahlı Kuvvetler’de göreve başladı. Askeri Tıbbiye’de okurken arkadaşları ona “Çırçırlı Refik” diye takılırlardı. Temizliği, titizliği, ciddiyeti, pek az şakalaşması, sözlerine, vaatlerine ve randevularına sadık oluşu ile dikkat çekerdi. Dr. Refik Saydam Almanca’yı rahat konuşur, Fransızca’yı da bilirdi. 1910 yılında Almanya’da Berlin Askeri Tıp Akademisi’nde kurs gören Dr. Refik Saydam Balkan Savaşı sırasında kolera mücadelesine katıldı. Birinci Dünya Savaşı’nda çeşitli birliklerde görev yapan Dr. Refik Saydam 5 Mayıs 1919’ta 9. Ordu Sıhhiye Müfettiş Yardımcısı olarak atandı ve Bandırma Vapuru’yla Atatürk’le birlikte Samsun’a çıktı. Samsun’da böbrek ağrısı başlayan, ateşlenen ve sıtmaya da yakalanan Mustafa Kemal Paşa’nın tedavisini yaptı. Erzurum, Sivas Kongreleri ve TBMM’nin açılışında bulundu. Dr. Refik Saydam 1920 yılında Meclis’e Doğu Beyazıt milletvekili olarak girdi ve 6 dönem milletvekili oldu. 30 Ekim 1923’te Cumhuriyet Hükümeti’nin ikinci Sağlık Bakanı oldu. Dr. Refik Saydam 12 yıl 7 ay süreyle Sağlık Bakanı olarak çalışmıştır. Onun döneminde Sağlık Bakanlığı teşkilatı kurulmuş ve koruyucu hekimlikle ilgili birçok yasa çıkarılmıştı. Bu arada hekim, hemşire, ebe ve sağlık memuru yetiştirmek amacıyla çeşitli okulların açılmasını da sağlamıştı. Dr. Refik Saydam Kızılay Cemiyeti’nin Genel Başkanlığı’na 8 Ağustos 1925’te atanmış ve 14 yıl aralıksız olarak bu kurumumuza hizmet etmiştir.(1)
Refik Saydam, Sağlık Bakanı olduğunda toplum sağlıksız bir durumdaydı. Başta çiçek, tifus, kolera, hummayi racia, frengi, verem ve sıtma gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklar yaygın, toplumun %50’si sıtmalı, güney ve güney-doğu bölgelerinde de halkın yüzde 70’i trahomlu idi. Ülkenin sağlık teşkilatı ve bu teşkilatta görev alabilecek yetişmiş sağlık personeli yoktu. Bu nedenle Refik Saydam sağlık teşkilatını kurma, hekim yetiştirme, Numune hastaneleri açma, ebe ve sağlık memuru yetiştirme, doğum ve çocuk bakımevleri kurma, verem sanatoryumu açma, sıtma, frengi ve trahomla mücadele, Merkez Hıfzısıhha Müessesesi ve Hıfzısıhha Okulu kurmayı kendine bir görev kabul ederek çalışmaya başladı. Elinde sadece 554 hekim, 560 sağlık memuru, 136 ebe, 69 hastabakıcı hemşire ve 4 eczacı olduğu halde hiç ümitsizliğe kapılmadan ülkenin sağlık sorunlarını gidermek için büyük bir mücadeleye girişti. Fakir çocukların hekim olabilmeleri için Yatılı Tıp Öğrenci Yurdu açtırdı. Ankara’da ikinci bir Tıp Fakültesi kurulması için girişimlerde buludu, Sağlık Memuru, Ebe ve Hemşire Okulları açtı. Cumhuriyet kurulduğunda ülke genelinde mevcut olan 6437 yataklı 86 hastane sayısı ölümünde 15.000 yatağa sahip 198 hastaneye ulaştı. İthal edilen ilaçların %60’ı ülkemizde üretilmeye başlandı. Bugün kendi adını taşıyan Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü de onun zamanında kuruldu. Bu enstitüde aşı, serum, muayene ve analizler yapılmaya başlandı. Dr. Refik Saydam I. Milli Türk Tıp Kongresi’nin Kongre Başkanı olarak çalışmış ve 1 Eylül 1925 günü Kongrede bir konuşma yapmıştır.(2)
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkması üzerine, Atatürk tarafından kendisine yaşamına ve karakterine uygun olan “Saydam” soyadı verildi. Atatürk “Ben ona niçin Saydam dedim, o içi dışı bir, tertemiz, bir insan pırlantasıdır da ondan,” demiştir.(2)
Dr. Refik Saydam, Celal Bayar Başbakan olunca Sağlık Bakanlığı görevi kendisine teklif edilmesine rağmen kabul etmemiş, bunun üzerine Sağlık Bakanlığı’na Aydın Mebusu Dr. Hulusi Alataş getirilmişti.
Dr. Refik Saydam’ın bu hareketine Atatürk üzülmüş olmasına rağmen onunla ilgilenmekten geri kalmamıştı. Bu amaçla Çankaya Köşkü Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ı görevlendirerek Refik Saydam’ın bundan sonraki hayatını nasıl tanzim edeceği konusunu öğrenmek istedi. Dr. Refik Saydam, o zamanlar Çankaya’da Atatürk’ün yaptırıp kendisine hediye ettiği köşk şeklindeki bir evde kalıyordu ve evin masrafları oldukça fazlaydı. Bakanlıktan ayrılınca geliri azalmıştı. Şahsi otomobili olmadığından şehre gidip gelmesi de zor olacaktı. Bu nedenlerden dolayı Dr. Refik Saydam, evini kiralayıp Anadolu Kulübü’ndeki bir odaya taşınacağını Hasan Soyak’a söyler. Bunu öğrenen Atatürk, Hasan Rıza Bey’e “Bugünden itibaren maaşımdan İnönü’ye verilmekte olan 2000 lirayı 3000 lira olarak ödesinler. Dr. Saydam’a da aynı hesaptan ayda 500 lira versinler. İsmet Paşa’nın vasıtası temin edilmiştir. Dr. Saydam’a da bizim otomobillerden birini tahsis ediniz,” der. Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ün emrini Dr. Refik Saydam’a ilettiğinde Saydam’ın gözleri yaşarır. Böylece Dr. Refik Saydam taşınmaya gerek duymayıp evinde kalmış ve Atatürk’ün kendisine tahsis ettiği otomobili kullanmaya başlamıştı. Hasan Rıza Soyak’ın belirttiğine göre Atatürk, senelerce İnönü’ye de kendi maaşından her ay 2000 lira yardım etmişti. (3)
Ancak Dr. Refik Saydam’ın, Atatürk’ü Dolmabahçe’de hasta olduğu sıralarda hiç ziyaret etmemesi oldukça ilginçtir. Atatürk’ün çevresindekilerin bu ziyareti engellemesinden dolayı Saydam’ın ziyaret edemediği belirtilir. Hüsrev Gerede anılarında bu konuyla ilgili şunları söyler:
“Dr. Refik Saydam, Gazi’yi hastalığı sırasında ziyaret etmek istediğini, ancak çevresindekilerin kendisini yanına sokmadıklarını büyük bir üzüntüyle anlatmıştı. Bana göre bu yasağın eskiden beri yakın dostu ve doktoru olan Refik Saydam’a uygulanması doğru olmamıştır. Üzüntüsünde tümüyle haklıdır. ”(4)
Dr. Refik Saydam, Atatürk’ün ölümü üzerine yeniden kurulan Celal Bayar kabinesinde İçişleri Bakanı oldu. 25 Ocak 1939 tarihinde ise Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Başbakan olarak atandı. Üç yılı aşkın süren Başbakanlığı döneminde daha önce olduğu gibi feragat, sabır ve titizlilikle çalıştı. 1942 yılı bütçe görüşmelerinde ortaya konan aksaklıklar nedeniyle Başbakan olarak şu meşhur sözünü cesaretle söylemiştir:
“Gerekirse bu aksaklıkları gidermek için A’dan Z’ye kadar, bozuk olan her şeyi değiştireceğim.”(5)
1942 yılı Temmuz ayında İstanbul’a gittiğinde bir kalp krizi sonucu vefat etti. Dr. Refik Saydam hiç evlenmedi, kardeşlerine karşı büyük sevgi ve bağlılığı vardı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Dr. Refik Saydam’ın vefatı üzerine yaptığı konuşmada şöyle demiştir:
“Dr. Refik Saydam’ı Millet hizmetinde vücudunun son takatini tükettikten sonra kaybettik… Dr. Saydam, üzerindeki vazife emanetlerini şerefle teslim etmekte mümtaz bir bahtiyarlığa ermiştir. Millet hadimi büyük vatanseveri, Türk Milletinin hatırasına hürmetle tevdi ediyoruz.”(6)
Dr. Refik Saydam öldüğünde İstanbul’da ailesinden miras kalan bir yalıyla Ankara’da Atatürk’ün kendisine hediye ettiği bir evinden başka serveti yoktu.(7)
Kaynak:Atatürk ve Hekimler, Metin Özata, Demkar Yayınevi, s. 642, 643, 644
(1) Dr. Refik Saydam, Ölümünün 40. Yılı Anısına, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı yayını, Ankara, 1982, s.7-19 (2) Dr. Refik Saydam, a.g.e. s. 40-44,50 (3) Eren Akçiçek, Mustafa Kemal Olmak, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2004, İstanbul, s 307 (4) Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Anılar, Yapı Kredi Yayınları, 2004 İstanbul s.675 (5) Hüsrev Gerede’nin Anıları, Literatür Yayınları, 2002, S:271 (6) Dr. Refik Saydam, a.g.e. s. 16 (7) Dr. Refik Saydam, a.g.e. s. 27
Geri bildirim: TÜRKİYE’nin SAĞLIK SİSTEMİNE NASIL İHANET EDİLDİ? * DUA EDEREK COVİD 19 AŞISI BEKLERKEN BOZKIRIN ORTASINA KURULAN REFİK SAYDAM HIFZISIHHA ENSTİTÜSÜ’NÜN KAPATILMA ÖYKÜSÜ! ve CUMHURİYET TARİHİNE NOT DÜŞENLER; DR. REFİK SA