Atatürk’ün Çankaya’sı

Başkent Ankara’ya tama­men hâkim bir tepe olan Çankaya’nın, Türk tarihinde pek önemli bir yeri vardır. Türkiye’nin ve Türklüğün geleceği ile ilgili en önemli görüşmeler burada ya­pılmış, Millî Mücadele ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile ilgili en önemli kararlar burada alınmış, genç Türkiye Cumhuriyeti fikri önce burada doğup filizlenmiş­tir. Türk tarihinde böylesine önem­li bir yeri bulunan Çankaya’nın, Büyük Atatürk’ün yaşamında da ayrı bir yeri bulunmaktadır. Bu nedenle buraya, «Atatürk’ün Çankaya’sı» da diyebiliriz… Millî Mücadele fikrinin meşa­lesini yakmak üzere 19 Mayıs 1919 günü Samsun’da Anado­lu’nun kutsal topraklarına ayak basan Büyük Atatürk, Sivas ve Erzurum kongreleri ile Ana­dolu’nun çeşitli köşelerindeki önemli temaslarından sonra 27 Aralık 1919 günü, o tarihlerde basit bir Orta Anadolu kasa­basından başka bir şey olma­yan Ankara’ya gelmişti.

Çankaya’daki tarihi köşkün kuleli yüzünün dıştan görünüşü..

Büyük Kurtarıcı, Anadolu’nun tam göbeğindeki bu sakin fa­kat bakımsız kasabayı, Millî Mücadele’nin yönetiminde bir merkez haline getirmişti. Ge­rek coğrafî durumu, gerekse trafik yönünden Ankara’yı en elverişli yer olarak görmüştü. Böylelikle Ankara kasabasının talihinde birden pek büyük bir dönüm noktası meydana gel­miş oluyordu. Anadolu’nun bu sakin ve bakımsız kasabası, ar­tık Türk’ün büyük millî mücadelesinin ve girişeceği ölüm-kalım savaşının merkezi halini almış bulunuyordu…

Mustafa Kemal Paşa, Ankara’­ya bu amaçla gelip yerleşirken, kendisine önce Ziraat Mektebi binası tahsis olunmuştu. Daha sonraları Meteoroloji Genel Müdürlüğü olarak hizmete de­vam edecek bu binayı pek sevmemişti Atatürk. Bu nedenle­dir ki, çok geçmeden ikamet­gâhı ve karargâhı, Ankara tren istasyonu yanındaki ufak bir binaya nakledilmiş ve Atatürk’ün millî mücadele yolundaki ilk önemli çalışmalarına bu bi­na sahne olmuştu. Gri boyalı bu taş binanın istasyonun he­men yanında oluşu, belki iyi bir mevkii olmasına rağmen hayli gürültülü oluşu bakımından önemli bir sakınca teşkil etmek­ teydi. Nihayet 1921 yılında, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Ankara Mıntıka­sı Reisi bulunan Hoca Rıfat (Börekçi) Efendi, Ankara’ya tamamen hâkim bir nokta teş­kil eden Çankaya’daki bir bağ evini, sahipleri Bulgurzâde Mehmet ve Rıfat Efendiler’den satın alarak, burayı Ankara hal­kı adına Mustafa Kemal Paşa’ya armağan etmişti. Bağlık ve bahçelik bir yerde, tipik bir Ankara bağ evi mima­risindeki bu bina, ahşap malze­me ile hımış adı verilen özel bir tuğladan inşa olunmuştu. Gerek binanın, gerekse çevre­sinin gönüllere huzur veren bir görünüşü vardı. Mustafa Ke­mal Paşa, bağlık ve bahçelik bir arazinin ortasında ve Anka­ra’ya tamamen hâkim bir tepe­nin üzerindeki bu binayı pek sevmişti. Hem manzarası, hem havası, insanın dimağını ve ruhunu dinlendirici bir özellik ve güzellik arzediyordu. Atatürk buraya yerleşti. Bura­da yatıp kalkıyor, burada yiyip içiyor ve çalışma arkadaşlarıy­la birlikte, yine bu binanın ça­lışma odası haline getirilmiş bir bölümünde toplantılar ya­pıyordu. Bu toplantılarda Millî Mücadelenin ana plânları gö­rüşülüyor ve bu konuda pek önemli ve hayatî kararlar alını­yordu.

Atatürk, tarihi köşkteki çalışma odasında…

İlk Türkiye Büyük Millet Mec­lisi çalışmalarına başladıktan sonra da Çankaya, taşıdığı bü­yük önem ve değerden bir şey yitirmemişti. Meclise sunula­cak tüm meseleler önce bura­da görüşülüp plânlanıyor ve ta­mamen oluşturulduktan sonra Meclis’in yüksek tasdikine su­nuluyordu. Ankara Hükümetinin resmen vücut buluşundan sonra Çan­kaya’nın taşıdığı önem ve de­ğer bir kat daha artmıştı. Artık Çankaya’daki bu mütevazî bağ evi, Ulusal Kurtuluş sa­vaşımız üzerinde önemli görüş­melere ve kararlara da sahne olmaya başlamıştı… Sakaryaların, İnönülerin, Dumlupınarların ilk görüşmeleri yi­ne bu mütevazî bağ evinde ya­pılmış ve bu konudaki en önemli ve hayatî kararlar önce­likle burada görüşülüp tartışıl­mış ve karar altına alınmıştı. Çankaya da tüm Türk ulusuy­la birlikte Millî Mücadele ve Ulusal Kurtuluş savaşının en büyük heyecanını yaşamış ve zaferin o emsalsiz sevinç ve mutluluğunu yine Türk ulusuy­la birlikte tatmıştı.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1923 akşamı, yakın arka­daşlarıyla birlikte yine burada yemek yemiş ve Türk tarihinde pek önemli bir yeri bulunan «Yarın Cumhuriyeti ilân edece­ğiz!» sözünü yine bu mütevazî çatının altında söylemişti… 29 Ekim 1923 günü Cumhuri­yetin ilânından ve Büyük Kur­tarıcı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçili­şinden sonra Çankaya’daki mütevazî bağ evinin önemi ve değeri bir kat daha artmıştı. Bu mütevazî bağ evi 29 Ekim 1923 akşamından itibaren genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı’nın ikametgâhı olmuş oluyordu. Bu mütevazî bağ evi, bir Cum­hurbaşkanı köşkü olarak ihtiyaca cevap vermekten hiç kuş­kusuz pek uzaktı. İstanbul’dan özel olarak Anka­ra’ya getirtilen ünlü mimar Ve­dat Bey, bu bağ evinde uzun incelemelerde bulunduktan sonra plânlar hazırlamış ve en sonunda bu güzel evin mimarî tarzına tamamen sadık kalmak suretiyle hazırladığı plânları Atatürk’ün de fikir ve tasvibi­ni aldıktan sonra tatbike koy­muştu.

Çankaya’daki tarihi köşkün dışarıdan bir görünümü…

Çankaya tepesindeki, bağlar ve bahçeler arasındaki mütevazı bağ evi, Mimar Vedat Bey’in çizdiği nefis plânla, aslına ta­mamen sadık kalınmak suretiy­le genişletilip yeni ilâveler ya­pılmış ve bir Cumhurbaşkanı köşkü olabilecek şekle getiril­mişti. Büyük Atatürk bu yeni şekliy­le, Çankaya köşkünü daha da çok sevmişti. Mimar Vedat Bey, çizdiği yeni plânla bu mütevazı bağ evine bir takım ilâvelerde bulunmuş­tu. Kabul salonu, yemek oda­ları, dinlenme odası, kütüphane ve çalışma odası, Mimar Vedat Bey’in yaptığı ilâveler arasın­da bulunmaktadır. Bu arada binaya ilâve edilen kule şek­lindeki bölüm buraya ayrı bir güzellik katmıştı. Atatürk’ün çalışma odası da üst kattaki bu kule bölümüne konulmuş­tu. Bu arada çalışma odasının zeminindeki kaplan postundan Mustafa Kemal Paşa’nın yattı­ğı karyolaya kadar her şey Mi­mar Vedat Bey tarafından se­çilmiş, dekore edilmiş ve yer­lerine yerleştirilmişti. Sedef kakmalı eşyalarla süslü yeşil ve pembe odalar da bu köşke ayrı bir güzellik katmış­tı.

Tarihi köşkten bir köşe…

Atatürk, Çankaya’yı daha ilk görüşünde beğenmiş ve bir bağ evi olarak da pek sevmiş­ti. Bu yeni şekil ve görünüşüy­le daha da çok sevdi burasını, Atatürk, Ankara halkının ken­disine armağanı olan «Çankaya»yı, kahraman Türk ordusu­na bağışlamıştı kısa bir süre sonra. Ve bu tarihî köşkün sa­hibi olarak değil de, içinden yetiştiği kahraman Türk ordu­sunun bir misafiri olarak yaşa­dı burada.

Atatürk, 1932 yılına dek, tam 11 yıl burada, Çankaya köş­künde yaşadı. Millî Mücadele, Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Tür­kiye Cumhuriyetinin kuruluş hazırlıklarına sahne olan Çan­kaya, cumhuriyet döneminde de büyük devrimlerin ilk mü­zakere ve tartışmalarına sahne oldu. Çankaya köşkü, Atatürk’ün özel yaşamında da ayrı bir önem ve değer taşımıştı. Büyük Kurtarıcı, bu köşkte önceleri an­nesi Zübeyde Hanım ile birlik­te oturdu. 15 Mayıs 1919 günü Şişli’deki evinde ayrıldığı yaşlı ve rahatsız anasını yıllar sonra bu köşkte bağrına bastı. An­cak muhterem Türk anasının hastalığının ilerlemesi ve dok­torların Ankara’nın sert iklimi­nin yaşlı kadına zararlı olduğu­nu söylemeleri üzerine, Zübey­de Hanım’ı yumuşak iklimi olan İzmir’e göndermek zorunda kaldı. Çankaya Köşkü’ndeki Zübeyde Hanım’ın dairesi, onun İzmir’e gidişiyle boş kaldı. Anasının İzmir’de vefatından sonra Büyük Kurtarıcı, İzmir’­de Lâtife Uşaklıgil Hanımefen­di ile evlendi. Bu, yaşlı anasının son günlerinde yanında bu­lunan ve başı ucundan ayrılmayarak onun büyük sevgisini kazanmış bu genç, soylu ve kültürlü kıza karşı şüküran bor­cu olan bir evlilik idi.

Çankaya Köşkü

Gazi Mustafa Kemal Paşa, ana­sının vefatından tam onbeş gün sonra, 29 Ocak 1923 günü İzmir’de Uşakîzâdelerin köş­künde Lâtife Hanımefendi ile nikâhlanmıştı. Nikâhı, İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi kıymıştı. Atatürk, eşi ile birlik­te 20 Şubat 1923 günü Anka­ra’ya döndü ve hayat arkadaşı Lâtife Hanım ile Çankaya Köşkü’ne yerleşti. Atatürk, kısa süren evlilik hayatını bu köşk­te yaşadı. Eşini burada tüm ar­kadaşlarıyla tanıştırdı, aile ha­yatını bu köşkte yaşadı ve Çankaya bahçelerinde eşiyle birlikte gezintiler yaptı. Ve pek kısa süren evlilik haya­tını yine bu köşkte noktalayıp Lâtife Hanımı boşadı. Çankaya köşkü, Atatürk’ün büyük bir forum hüviyetini ta­şıyan ünlü sofralarına sahne oldu. Bu köşkün yemek salo­nu bu forum sofralarının nice ve nice unutulmaz anılarına ta­nık oldu. Ata, yurt dışından gelen bir çok ünlü devlet adamlarını, yabancı elçileri, ko­nukları ve gazetecilerle yazar­ları yine bu köşkte kabul etti. Cumhuriyet Türkiyesini ilk zi­yaret eden ve bu arada Atatürk ile tanışıp röportajlar yapan İn­giliz kadın gazeteci ve yazar Grace M. Ellison, «Kuva-i Mil­liye Ankarası» adlı eserinde Çankaya’nın ilk günlerini şöyle anlatır:

«… Ertesi sabah M. Kemal, kendisine İzmir halkının arma­ğan ettiği arabasını, Ankara’­dan hemen yirmi dakikalık bir uzaklıkta olan Çankaya’daki köşküne gidebilmem için gön­derdi. Bu yol, bölgenin en iyi yoluydu, ötekiler, sıra sıra çu­kurlar ve yokuşlarla dolu. Burada ise, çukurların bazıları ufak taşlarla doldurulmuştu. Her ne kadar Çankaya ona halk ta­rafından verilmiş ise de o, bu araziyi orduya bağışlamış, ora­da onların misafiri olarak yaşı­yor. Kardeşçe sevginin, rastlanılmayan çekici bir örneği idi bu…

… Çankaya’dan insan Ankara’yı kuşbakışı görebiliyor. İster öğlen, ister akşam olsun, dai­ma karlara gömülü olarak güzel manzaralı. Müezzinin günde beş vakit ezan okuduğu, her doğulu kasabanın özelliği güzel beyaz minareler burada da gö­ze çarpıyor…

… Köşk, büyük ve iyi yapıl­mış, salon ve giriş odasının birleştiği yerde beyaz bir mer­mer havuz fıskiyeleriyle göze çarpıyor. Ankara’nın iki piya­nosundan biri, bir köşede du­ruyor. Bu piyanolar galiba Mi­lâttan önce ellibeş yılında ya­pılmış, çalmaktan ziyade süs için oraya konmuş. Büyük bir masa, birkaç güzel bitki ve alı­şılmış Türk ya da İran halıları salonun iç döşemesini oluştu­ruyor. Bir oda Paşa’nın annesi­nin dairesine, öbürü kendi oda­ sına açılıyor…

… Ev sahibini, batıda yapılmış kırmızı maroken kolluğundan, beni karşılamak için kalkarken, bir kanun yapıcısıyla konuştu­ğuma zor inanabilirdim. Başın­da kalpak yokken, açık renk ar­kaya taranmış saçları, sık bı­yıkları, çok iyi ütülenmiş ve iyi dikilmiş elbisesiyle ona, Londra parlamentosunda, İngiliz oldu­ğuna, ya da kuzeyden geldiği­ne hiç şüphe duymadan rastlayabilirdiniz…

… Bu küçük odanın döşentisi tabii ki hep yerli malı. Yemek masasındaki tabaklar Kütahya malı, halılar Anadolu halısı, du­varlarda taşlarla süslenmiş kı­lıçlar, hatıra ve ödüller asılı. Çoğu, başarısı münasebetiyle Müslüman liderler tarafından gönderilmiş. O, basitlik içinde, gösterişten uzak, gerçek bir demokrasi kurmuş…»

Çankaya köşkünün ünlü «Yeşil oda»sı.

Büyük Atatürk, 1921 yılında Ankara halkı adına, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Ankara Şubesi Baş­kanı Hoca Rıfat Börekçi tara­fından kendisine armağan edi­len ve 1923 yılında Mimar Ve­dat Bey tarafından esaslı şekil­de yenilenip bir köşk haline ge­tirilen bu bağ evinde tam 11 yıl yaşadı. Binbir hareketle dolu bu 11 yıl içinde Çankaya, Türk tarihinin en renkli pek çok olaylarına sahne ve tanık oldu. Ancak yıllar geçtikçe bu minik köşk bir Cumhurbaşkanı köş­kü olarak ihtiyaca cevap veremez oldu. Bu nedenle yeni bir Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün yapılması ihtiyacı ortaya çıktı. 1932 yılında Viyana’dan getir­tilen ünlü Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister tarafın­dan yine ayni mevkide ve bu tarihî köşkün hemen yanında­ki alanda, cephesi Ankara ken­tine bakan büyük bir Cumhur­ başkanlığı Köşkü inşa olundu. Çeşitli salonları ve daireleri, ayrıca idare ve genel sekreter­lik makamlarını ihtiva eden bu köşk tamamlandıktan sonra Büyük Kurtarıcı da oraya geçti. Ancak eski köşkü de asla ih­mal etmedi. Fırsatını buldukça oraya gitmekten, eski o kule bölümündeki çalışma odasında oturup çalışmaktan ayrı bir zevk ve haz duydu.

Çankaya’daki tarihi köşkte Atatürk’ün yatak odası…

Atatürk’ün binbir anılarıyla do­lu bulunan bu güzel köşk, Bü­yük Kurtarıcının vefatından sonra tamamen kendi haline terkedildi. Uzunca bir süre de bu durumda kaldı. 1950 yılında, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın emriyle Çanka­ya’daki tarihî Köşk bir «Ata­türk Müzesi» haline getirilerek halkın ziyaretine açtırıldı. Böylece Büyük Atatürk’ün pek sevdiği bu tarihî köşkü Türk halkı yakından görmek, gez­mek ve tanımak olanağını bul­muş oldu. Bir «Atatürk Müze­si» haline getirilen bu tarihî köşke, Atatürk’e ait kişisel eş­yalar konulduğu gibi, pek sev­diği kitaplığı da buraya nakle­dildi.

Millî Mücadele, Ulusal Kurtu­luş Savaşımız, Türkiye Cumhu­riyeti ve Türk devrimlerinin en hararetli günlerine sahne olan ve bu dönemlerin binbir anıla­rıyla dopdolu tarihî Çankaya Köşkü bugün bir «Atatürk Mü­zesi» olarak hizmetini sürdür­mektedir. Ve bu tarihî binanın her köşe­sinde, buraya karşı özel bir sevgisi bulunan Büyük Kurta­rıcı Atatürk’ün bir anısı yer al­maktadır.