Atatürk’ün Büyük Söylevi
Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Cumhuriyeti Halk Partisi Genel Başkanı olarak, partinin 2’nci Kurultay’ında yaptığı konuşma, Devrim tarihimize “Büyük Söylev” ya da kısaca “Söylev” adıyla geçti. 15-20 Ekim 1927 günlerindeki oturumlarda okunması toplam 36,5 saat süren “Söylev”in belgelerini Kurultay Divan Yazmanı Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref (Ünaydın) okuyarak kürsüdeki genel başkana yardımcı oldu.
“1919 yılı Mayısı’nın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” diye başlayan “Söylev”de Cumhurbaşkanı, ulusuna, aradan geçen 8 yıl, 4 ay, 27 günün hesabını veriyordu. Sözlerini bitirirken uzun konuşmasını, “Bu söylevimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğe en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım” diye özetlemişti.
“Söylev”in kamuoyuna sunulduğu 1927 yılı, Devrim tarihinin önemli bir dönemeci olarak değerlendirilmiştir. Nüfus, tarım, sanayi sayımları ilk kez o tarihte gerçekleştirilmişti. Siyasal çalkantılara, bölücü ayaklanmalara önlem almak için çıkarılan Takrir-i Sükun Yasası’nın 2 yıl daha uzatılmasına karşın İstiklal Mahkemeleri kaldırıldı. Milletvekili seçimi yapılarak 3’üncü Büyük Millet Meclisi, 1 Eylül’de çalışmalarına başladı. “Söylev”in okunduğu CHP kurultayında, Halkçılığın bir ana ilke olarak yer aldığı parti tüzüğündeki Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ilkeleri genişletildi; bunlara Laiklik ilkesi eklendi.
Cumhurbaşkanı yılın ilk yarısını kurultaya sunacağı geniş kapsamlı “Söylev”in hazırlıklarıyla geçirmişti.
Atatürk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihine ışık tutacak yapıtı için Çankaya’da konuyla ilgili yüzlerce belgeyi elden geçiriyor, olayları ayrıntılarıyla anlatıp değerlendirmelere giriyordu. Kimi yerlerini söyleyip yazdırdığı, kimi yerlerini kendisinin kaleme aldığı bölümleri akşamları sofrasında konuklarına okuyup görüş alışverişinde bulunuyordu. Çalışmalarını Mayıs-Eylül aylarında İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda tamamladı.
“Söylev”in amacı, yapıtta türlü ayrıntılarıyla dile getirilmiştir. Bu açıklamalara göre “Söylev” anılara ve belgelere dayanılarak anlatılanların bir amacı, “gelecek kuşakların siyasal ve toplumsal eğitimi”dir.
Gelecek kuşakları geçmişle ilgili olarak bilgilendirme ve gelecekte karşılaşılabilecek tehlikelere karşı uyarma amacından yapıtın birçok yerinde söz edilmiştir. İşgal İstanbulu’nda işbirlikçi Sait Molla’nın İngiliz Rahip Frew’ya mektuplarıyla ilgili açıklamalar sırasında bu nokta özellikle vurgulanmıştır.
“Söylev”de Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemleri birarada, “Devrim” terimiyle adlandırılır. Yeri geldikçe devrimin önemli evrelerini, özverili devrimcileri konu edinen çok anlamlı, geniş ayrıntılara yer verilmiştir. İstanbul Hükümeti’nin iftira edip öldürttüğü halk savaşçısı Yahya Kaptan’la ilgili uzunca bölüm bunlar arasındadır.
“Söylev” geçmişte tartışılmış, devrimin karşısında olanlarca farklı biçimlerde değerlendirilmiş olayları, kişileri elbette “Söylev”in sahibinin görüş açısından ele alır, değerlendirir. Ancak “Zaman, herşeyin, her gerçeğin, tarihin gerçekçi kucağında incelenmesini sağlayacaktır” da denilir. Amacın, “Devrimimizin incelenmesinde tarihe kolaylık sağlamak” olduğu vurgulanır.
Anlatılanlar özetle, yakın geçmişi açıklamaya, gelecek kuşaklara yol göstermeye yöneliktir: “Uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe malolmuş bir çağın öyküsüdür. Bunda, ulusum ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebilmişsem kendimi mutlu sayacağım.”
“Söylev”de anlatılanlar, zafer kazanan bir komutanın ve yeni devleti kuran, yönetimde, toplumsal yaşamda bir dizi yenileştirmeyi gerçekleştiren siyaset adamının ağzındandır. Karşısında çok farklı güçler yer almıştır. Yabancı ordulara, yabancı ulusların temsilcilerine, padişaha, İstanbul hükümetlerine, ayaklananlara, orduda, mecliste, basında karşısına çıkanlara karşı uzun bir savaşım vermiştir. Bunu anlatırken eylemini ve ilkelerini titizlikle savunduğu görülür.
Bir siyaset adamı, “Söylev”in ne tür bir yapıt olduğunu belirlemeye çalışırken onu söylev türü yanında tarih, anı, edebiyat yapıtı, siyasal belge, iddianame, otobiyografi, hesap verme, dram olarak değerlendiren görüşleri de sıralamıştır. Daha sonraki bir çalışmaya göre ise “Söylev”, bir dönemin siyasi elitler galerisi, bir kollektif biyografi, bir portreler albümüdür. Ustaca ve hareketli bir üslupla yazılmış bir tarihi iddianame ve hükümdür.
Yapıtı gerçek ve tam anlamıyla “hatırat=anı” diye niteleyen bir araştırmacıya göre “Büyük Nutuk” ta anlatılan yalnızca geçmiş olaylar değildir. Atatürk, bu yapıtında, değerini hâlâ koruyan, her çağ ve her ülke için geçerli bir takım siyasal ve strateji kuralları ortaya koymuştur. Bu niteliğine dayanılarak yapıtın “bir tür siyasetname” sayılabileceği ileri sürülmüştür.
“Siyasetname”, devlet adamlarına öğütleri kapsayan bir türdür. “Söylev”de de öğütler, başka bir deyişle yakın tarihin olaylarından çıkarılan dersler, ya da “Söylev”in sahibinin kendi eyleminde gözettiği ve gelecek kuşakların sahip olmasını beklediği ilkeler vardır. Söylev dayandığı bu ilkeleri tanıtıp savunur.
Mecliste beliren ulusal istencin, yurt yazgısına doğrudan el koymasını kabul etmek temel ilkedir. TBMM’nin üstünde bir güç yoktur. Böyle bir hükümet, ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. Cumhuriyet’tir.
“Söylev”in TBMM’de yasama yetkisini kullanacak temsilciler için uyarısı gelecek zamanlar için de geçerlidir. “Sırası gelmişken, saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki; bağrında yetiştirerek başının üstüne dek çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı çok iyi incelemeye dikkat etmekten, hiçbir zaman geri kalmasın.”
Muhalefet: “Söylev”in geniş bir bölümü siyasal muhalefete oldukça sert eleştiriler yöneltir. Ancak bu eleştirilere kişisel çekişmeler değil, devrim ilkeleri yön vermiştir. Muhalefete geçenlerin, başlangıçtan itibaren gözetilen toplumsal dönüşümü benimseyemeyenler olduğu gösterilmektedir: “Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculardan kimileri, ulusal yaşamın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına değin uzayan gelişmelerinde, kendi düşünce ve ruh yapılarının kavrama sınırı bittikçe, bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır.”
Osmancılık, Turancılık, İslamcılık: “Söylev”de günümüzü de etkileyen siyasal toplumsal akımlar yakın tarihin ve bilimin ışığında değerlendirilir: “Değişik ulusları ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulus topluluklarını eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ama aldatıcıdır… Dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır… İslamcılık ve Turancılık siyasasının başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanmamaktadır.”
Din ve Laiklik: Halifeliğin kaldırılması, gerici ayaklanmalar, din sömürüsüne dayanan muhalefet, tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi olaylardan söz edilirken dinle devlet yönetimini birbirinden ayıran laiklik ilkesi ısrarla savunulur, din sömürüsü eleştirilir:
“Birtakım şeyhlerin, dedelerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasında sürüklenen ve alınyazılarını ve canlarını, falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa, uygar bir ulus gözüyle bir bakılabilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini, yanlış bir yolda gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi adamların ve kurumların, Yeni Türkiye Devleti’nde Türk Cumhuriyeti’nde daha da çalışmalarına göz yumulmalı mıydı?”
Ülkü: Çağdaş Türkiye’nin izleyeceği yol bağımsızlık, özgürlük ve uygarlık yoludur. ‘Söylev’in gelecek kuşaklara gösterdiği hedef de özetle budur: “Biz her araçtan, yalnız ve ancak bir ülkü için yararlanırız. O ülkü şudur: Türk ulusunu, uygar toplumlar içinde yaraştığı kata yükseltmek ve Türk Cumhuriyeti’ni sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün daha çok güçlendirmek; bunun için de zorbalık düşüncesini öldürmek.”
Konur Ertop – Bütün Dünya