Atatürk’ün Bolşevik Stratejisi
Atatürk, 29 Ekim 1933´te şunları söylemişti:
‘’… Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını bugünden kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.’’ (1)
Atatürk´ün 1933´te söylediği bu sözleri paylaşıyor olmamın nedenleri; Atatürk, Sovyetler Birliği´nin dağılabileceğini öngörüyor. Dünyada yeni dengelerin oluşabileceğini iddia ediyor. Elinde bulundurduğu birçok devletin dağılarak, Sovyetler’den ayrılabileceğini söylüyor.
Yıl 1915, Çanakkale´ye gidelim. İtilafların Çanakkale´de bir cephe hattı oluşturmasının başlıca sebebi ‘’Rusya´ya yardım göndermek’’ ve kalkışmayı bastırmaktı. Hem Rusya´ya yardım gidecek hem de Payitaht ele geçirilmiş olacaktı.
Çanakkale´de hem deniz hem kara muharebelerinde başarılı olamayan İtilaflar geri çekilmek zorunda kaldı. Bu arada Çarlık Rusya yardım gelemeyince, çöktü. Vladimir Lenin önderliğinde 1917´de Rusya´da büyük bir devrim yapıldı. Komünizm rejimine geçildi. Rusya´da gerçekleşen bu devrim sonucunda İtilaflar karşılarında bir düşman buldular. Rusya artık dostları değildi.
Peki Rusya, Türkiye´nin ne kadar dostu ne kadar düşmanıydı?
Ankara Hükümeti birden fazla kuvveti karşısına almış, savaşıyordu. Ekonomik olarak buhranlı zamanlar geçiriyordu. Çiçerin, 2 Temmuz 1919´da Halil Paşa nezaretinde Rusya´dan Anadolu´ya 6 sandık içerisinde toplam 500 kg altın göndermiş, bu yardım Sovyet Rusya´dan gelen ilk yardım olmuştur. (2) Peki Enver Paşa neredeydi? Ne yapıyordu? Hâlâ Mustafa Kemal´in başarısız olacağını ve Mustafa Kemal´in yerine geçebileceğini düşünüyordu. Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek kitabında diyor ki:
‘’Atatürk, Batı emperyalizmine karşı durabilmek için Sovyetlerden para ve silah yardımı almasına rağmen Sovyetlere karşı da ‘tam bağımsızlığını’ korudu. Üstelik bunu çok zor bir dönemde başardı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Enver Paşa, Moskova´da Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin ile anlaşmıştı. Ankara Hükümeti eğer Sakarya Savaşı´nda yenik düşseydi Enver Paşa, Müslüman askerlerden oluşan bir ‘Kızıl-Yeşil Ordu’ ile Anadolu´ya girecekti. Enver Paşa, Anadolu´ya gireceği ümidiyle Batum´a gelmiş bekliyordu. Aynı günlerde Atatürk ise, düşmanları tarafından ‘İttihatçı’ ve ‘Bolşevik’ olmakla suçlanıyordu. Bu iftiralar sonunda Anadolu´da Ankara Hükümetine karşı çok sayıda iç isyan patlak verdi. Bu arada, Türkiye´yi parçalama planı olan Sevr Antlaşması´nı TBMM´ye kabul ettirmek için emperyalist destekli Yunan orduları Anadolu içlerine doğru gönderildi’’ (3)
‘’Atatürk ise, düşmanları tarafından ‘İttihatçı’ ve ‘Bolşevik’ olmakla suçlanıyordu.’’ Doğru. Sovyet Rusya neden Türkiye´ye durup dururken yardım etmek istesin ki? Amaç iki kola ayrılıyor. Birincisi, Türkiye´yi müttefik olarak kendi safına çekmek. İkincisi, Türkiye bu buhranlı dönemde iken komünizm ideolojisi Türkiye´de faal hale getirip rejimde değişiklik.
‘’O günlerde Moskova´dan Türkiye´ye doğru esen çok güçlü bir ‘Bolşevizm rüzgârı’ vardı. Moskova´da Enver Paşa´nın liderliğindeki ‘Halk Fırkası Şûrası’ ve Bakü´de Mustafa Suphi ve arkadaşlarınca 14 Temmuz 1919´da kurulan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Bolşevik propagandaların odağı durumundaydı. Bu sırada Türkiye´de komünist fikirler yayılmaya başlamıştı. Bolşevik fikirlerle İslamiyet´in bir sentezi olarak TBMM´de ‘Yeşil Ordu’ hareketi ortaya çıktı. Yeşil Ordu, programında sosyalizmi, milliyetçiliği ve Müslümanlığı birleştirmeye çalışan bir hareketti. Mecliste 85 kişiye yakın yandaşı vardı. Eskişehir´de Yeni Dünya adlı bir gazete bile çıkarmışlardı. 6 bin kişilik ‘Seyyar Kuvvetleriyle’ Çerkez Ethem de bunlara katılmıştı.’’ (4)
Mustafa Kemal öyle bir strateji geliştirmeliydi ki hem Türkiye´ye aşılanmak istenen yeni bir ideolojinin önüne sert bir duvar çekmeli hem de Türkiye´yi Sovyetler’den olabildiğince uzak tutmalıydı. 18 Ekim 1920´de bir parti kuruldu. Türkiye Komünist Fırkası (TKF).
Partinin içinde Tevfik Rüştü, Yunus Nadi, Hakkı Behiç, Refik Bey (Koraltan) gibi önemli isimler vardı. Daha sonra bu isimlere Fevzi Paşa (Çakmak), Ali Fuat, Refet Bey (Bele), İsmet Paşa ve Kazım Karabekir de katıldı. Mustafa Kemal dizginleri eline aldı. Hem TKP´nin faaliyetlerini engellemek hem de Sovyet Rusya ile silah, cephane alışverişinde iyi bir ilişki kurmak amaçlıydı. Batı hattında Yunan ile sıcak temas varken bir yandan da Mustafa Kemal, dış politika ile mücadele ediyordu. Çerkez Ethem´in de durdurulması gerekiyordu. Anadolu´da İstanbul destekli isyanlar, İtilaf destekli isyanlar, Yunan ordusu ile cephe mücadelesi sürüyorken Mustafa Kemal bir de doğu bölgesinde bu olaylar ile mücadele ediyordu. Eskişehir´de yayım yapan Yeni Dünya gazetesi Ankara´ya taşındı. Ankara´da Türkiye Komünist Gazetesi adıyla devam etti.
‘’Atatürk, 31 Ekim 1920 tarihinde Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa´ya gönderdiği ‘Komünizmin en büyük kumandanların elinde kalmasına dair’ başlıklı gizli bir şifrede neden TKF´yi kurmak zorunda kaldığını çok açık şekilde anlatıyordu: ‘Komünistliğin, memleketimizde değil, henüz Rusya´da bile uygulanması hakkında kesin kanaatlerin olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber içeriden çeşitli maksatlarla bu cereyanın memleketimiz içine girmekte olduğunu ve buna karşı gereken tedbir alınmadığı takdirde milletin pek ziyade muhtaç olduğu düzen ve sükûneti bozanlar sınırlarımız içinde bulunmuştur. En uygun ve doğan tedbir olarak aklı başında arkadaşların, hükümetin bilgisi dâhilinde bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre sahip bütün akımları bir noktaya toplamak mümkün olabilir. Kurucu heyeti ve otuz kişiden oluşan bir genel merkezi yanında güzide arkadaşlarımızdan Fevzi, Ali Fuat ve Kâzım paşalarla, Refet ve İsmet beylerin de gizli olarak dâhil bulunmalarını uygun gördüm.’’ (5)
Daha sonra Mustafa Kemal, Ali Fuat´ı 1921´de Moskova´ya Büyükelçi olarak atadı. Sovyetler ile ilişkiler olumlu yönde ilerlerken 16 Mart 1921 tarihinde Türk-Sovyet Antlaşması imzalandı.
‘’1920-1922 yılları arasında gelen Sovyet yardımı Türk ve Sovyet kaynaklarında farklı verilmektedir. Ancak gelen yardım miktarı ortalama şöyledir: 40 bin civarı tüfek, 50 bin sandık civarı cephane, 10 bin kadar süngü, 200-300 civarı makineli tüfek, 1100 civarında makineli tüfek cephanesi, 100 civarında top, 160 bin civarında top mermisi, Ayrıca askeri teçhizat, yedek parça ve 10 milyon altın ruble’’ (6)
Bu arada Mustafa Suphi´nin propagandaları da sonuç vermez. Mustafa Suphi 28 Aralık 1920´de Kars´a gelmiş ve burada Kazım Karabekir tarafından karşılanmıştır. Bu süreç zarfında Ali Fuat ile de görüşmüştür.
‘’Mustafa Kemal Paşa´nın mektubunda çizdiği şartların dışına çıkmış onların bu hareketleri, o esnada Çerkez Ethem isyanı meselesinden sıkıntıya düşman olan Ankara Hükümeti´ni telaşlandırmıştır. Bütün bunlar sonrasında, Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Ankara´ya gönderilmemeleri, hükümetçe kararlaştırılıp Kars´ta bulunan Kazım Karabekir Paşa´ya telgrafla bildirilmiştir. Kazım Karabekir Paşa durumu Erzurum Valisi Hamid Bey´e bildirmiş, Hamid Bey de en kesin çözümün Mustafa Suphi ve arkadaşlarını yurt dışına çıkartmak olduğunu bildirmiştir. Mustafa Suphi ve arkadaşları, Erzurum´a yaklaştıklarında şehre sokulmamışlardır. Onlara bir otomobil tahsis edilmiş, dinlenmelerine fırsat verilmeden Erzurum-Trabzon yolu üzerindeki küçük bir köye götürülmüşlerdir. Köy, Erzurum´a birkaç kilometre uzaklıktadır. Daha sonra köyde bir faytona bindirilmişler polis ve jandarma korumasında Trabzon´a doğru yola koyulmuşlardır. … 28 Ocak 1921 günü Trabzon´a varmışlardır.’’ (7)
Trabzon´dan Batum´a deniz yoluyla gönderilmeleri kararlaştırılmış oradan da Bakü´ye geçmelerinin hesabı yapılmıştır. Trabzon´da Mustafa Suphi, darp edilmiştir. Jandarmanın araya girmesiyle Mustafa Suphi bir motora bindirilerek gönderilmiştir. Mustafa Suphi ve arkadaşları gece yakalanarak öldürülmüş ve denize atılmıştır. Mustafa Suphi´nin ölüm emrini kim verdiği ise hâlâ bilinmemektedir. Bunca buhranlı dönemde Atatürk hiçbir zaman bağımsızlığından vazgeçmemiş. Sovyetler ile dost olmasına rağmen, yardım alınmasına rağmen ülkeyi Sovyetlere bağımlı hale getirmemiştir. Parolası her zaman ‘’YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!’’ olmuştur.
Ayberk KIZILKAYA
KAYNAKLAR:
1- Vural Savaş, Ulusalcı Mı Milliyetçi Mi Olmalıyız, s.72-73
2- Ümit Doğan, Topal Osman, s.119
3- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.323
4- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.324
5- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.326
6- Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.328
7- Ümit Doğan, Topal Osman, s.160