Atatürk’ün Bilinmeyen Hatıra Yazıları
Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi bugünkü sınırları içinde, düşman istilâsından kurtarma hareketinin Başkumandanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu olarak tarihimizde yer alır. Atatürk yalnız bu sıfatlarla kalmış olsa idi, resmî belgelerin incelenmesi ile bu tarihimiz yazılmış olurdu. Atatürk’ün Türk milleti ve dünya milletlerinin kamuoyunda çok ilgi çeken diğer bir yönü vardır. Bu ise sosyal, ve özellikle fikrî inkılâpların öncüsü olmasıdır. İşte bu bakımdan M. K. Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar hayat tarihinde bu inkılâpların düşünüş ve oluş safhalarının bilinmesi gereklidir. Onun yetişme tarzı, öğrenim ve meslek hayatı içinde entelektüel cephesi bizim bu devre tarihimizde önemle üzerinde durulmaya değer.
Bir de şunu dikkate almak gerekir ki, zamanın her çeşit şartları, yayınlar ve sosyal çevrenin etkisi insanlar üzerinde daima en önemli bir yer tutar.
BİLİNEN ANILARI
Bu yazımda vereceğim birkaç örnek, Atatürk’ün kendi yazdığı hâtıralardan olacaktır. Ancak daha önce şunu belirtmek isterim ki, hâtıralar çok çeşitli olmakla beraber, tarihin birinci elden belge kaynaklarıdır. Bunları değerlendirirken hâtırayı yazanın bizzat tarihî bir şahsiyet oluşu ve millî olaylarda doğrudan doğruya aktif bir rol sahibi olması çok önemlidir. Günü gününe yazılanlar, eğer her olay ve düşünce orada yer almış ise, o yaşantı devrini bize samimi olarak ve tam anlamıyla aksettirir. Bir de zaman geçtikten sonra hatırda kalanların tespiti ve bunların yazılı belgelerle açıklanması yine tarihi olaylar için çok önemli birer kaynak olur. Diğer taraftan görgü şahitliğine dayanarak yazılan hâtıralar da vardır. Bütün bu çeşitler düşünüldüğünde M. Kemal Atatürk’ün hayatında hemen her örneği bulmak mümkündür. Meselâ «Nutuk» (19 Mayıs 1919, 10 Kasım 1924) Anafartalar harplerine ait olanlar (2 Haziran 1915 – 10 Aralık 1915) deftere yazılmış günlük yazılardır.
Arıburnu muharebelerine ait raporda ise, yazı başkasına ait olmakla beraber altında M. Kemal imzası bulunmakta ve bu raporu kendi elinde bulunan hâtıra defterlerine dayanarak yazdığını ifade etmektedir. Bunların hepsi yayınlanmıştır. Bir de kendi yazdırdıkları bulunmaktadır. Ben bunlardan bir kısmını «Atatürk’ün Yazdırdıkları» başlığı altında yayınladım. Diğer kimselere anlattıkları da yayınlanmış bulunuyor.
KARLSBAT ANILARI
Şimdi elimde bulunan ve yayına kitap olarak hazırlamakta olduğum diğer bir örnek var: Karlsbat Hâtıraları. General M. Kemal bir aylık (30 Haziran 1918 Pazar gününden 28 Temmuz 1918 Pazar) hayatını beş deftere bizzat yazmıştır.
Bunların sonunu şöyle bitiriyor:
«Karlsbat’ta geçen günlerimin hâtıratını tamamen ve olduğu gibi bu defterlere tevdi edemedim. Bunun iki sebebi var, birincisi lüzumu kadar yazı yazmak için vakte malik olamadım. İkincisi her düşündüğümü, her yaptığımı yani bütün esrarı fikriye ve hayatiyemi bu defterlere nasıl emniyet edebilirdim? Hattâ bu yazdıklarımı bile bir gün ihtimal pek yakın bir günde mahvetmeyecek miyim? Şimdiye kadar hep öyle olduğu içindir ki mazbut bir hatıra-i mecmuam yoktur. Atide sükûnetli ve tamamen bitaraf bir vaziyette bir köşede kendi âlemimde yaşamaya muvaffak olursam, ihtimal o zaman hatıratı hayatımı yazmak benim için bir meşgale olacaktır. Çünkü, hayatımın her safhasını bütün teferruatiyle dimağımda mazbut bulundurabiliyorum. Yalnız tarih, gün, isim hatırımda kalmıyor. Bunları da ihtimal başka bir vasıta ile tayin ederim.»
FRANSIZCA İLE
Defterler günü gününe tutulmuş notlardır. Eski harflerle yazılmış ise de ecnebi isimler lâtin harfleriyle konmuştur. Hâtıratın 13-14 Temmuz günleri (S. 94-134) Fransızca yazılmıştır. 15’ten 20 Cumartesiye kadar altı günlük kısmı noksandır. Kendisi «Günü gününe yazmak müyesser olmadı» diyor. Bu müddet zarfında Karlsbat ve Viyana’da yabancılarla Fransızca konuşmayı tercih ediyor. Almancayı da konuştuğunu, fakat «arzu ettiği» kadar anlayamadığını, bu dili günlük hayatta ve Fransızcayı bilmeyen kimselerle konuştuğunu söylüyor. Hâtıratın esas konuları şöyledir:
Hastalığının tedavi kısmı, gezintiler, Türk ailelerle büyük otelde kadınlı erkekli çeşitli konular üzerinde konuşmalar, münakaşalar. Bunlar bilhassa memleket meselelerini eleştirme, sosyal konular, askerlik, belirli muharebelerin durumunun açıklanması. Ayrıca defterlere not ederken bazı siyasî kişiler üzerinde, olaylar da belirtilerek, kendi görüşleri, yer almaktadır.
ECNEBİLER ve BİZ
Orada bulunan ecnebilerle de ahbaplık ettiğini yazıyor. Bu müddet zarfında çok da kitap okuduğu anlaşılıyor. Hâtıratın ilk sahifesi şöyle başlıyor:
«30 Haziran 1918 Pazar günü öğleden sonra saat 7.30’da Karlsbat istasyonuna muvasalat edildi».
Kalacağı yere gittikten sonra kendisini tedavi edecek olan Dr. Verner ile konuşuyor. Hekim, günlük takip edilecek programı tespit ederken, aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:
«Doktor gıda meselesini tanzim ederken ekmek mevzuubahis oldu.
– Tabii beraberinizde un getirdiniz, dedi.
– Hayır, dedim.
– O halde burada ekmek bulamayacaksınız. Çünkü burada yalnız yerlileri hükümet iaşe etmek mecburiyetindedir, ecnebi değil.
– Öyle ise doktor benim burada oturmaklığıma imkân yoktur. Hemen yarın memleketime avdet edeyim. Bizim memleketimizde ecanib, yerlilerden daha çok istihlâkatta bulunmaktadır. Ben de hükümetin nezdinde ecanibe ekmek verilmesine mümanaatı teklif edeyim.
Neticede doktor bizzat un veya ekmek bulmayı deruhte etti.» (S. 3)
Yine doktorla konuşurken yaşının 36/37 olduğunu söyleyince, Dr. Verner bu yaşta general rütbesini kazanmış olduğuna hayretini belirtiyor. Bu hâtıra defterinde bazı kimselerle konuşmalarında umumi görüşlerini orada bulunanlara ne suretle açıkladığını da çok etraflı yazmaktadır.
BULGAR SİYASETİ VE MUSTAFA KEMAL
Meselâ 2 temmuz 1918, Emin Bey (S. 18) ve eşi ile otelin salonunda otururken konuştuklarını, «Siyasiyat» başlığı altında yazmış. «Emin Bey, Malinof hakkında malûmat ve fikrimi sordu» diyor. Dört sene önce bir sene kaldığı Sofya’da ataşemiliter iken tanıdığı şahısların siyasî görüşlerini şöyle açıklıyor:
«Malinof’u zeki, fatin, kıymetli bir şahsiyet olarak tanımıştım. Malinof Rusofildir. Radoslaffı kabine reisi olduğu ve Avusturya siyasetini tâkip ettiği hengâmede Kral Malinof’u daima kabul ederek hüsnü istifat ve muamelesiyle idare ediyordu. Bulgaristan’da muhtelif partilerin muhalefetini, birbiriyle mücadelesi ile beraber beyinlerin de âdeta memleket ve milletin menafi-i hakikiyesi karşısında tabiî bir itilâf mahsustur. Memleketin selâmeti, milletin refah ve saadeti hangi siyaseti tarzı hareketi istilzam ediyorsa o siyasetin ricalleri o günün müdüranı olur. Muhalifler icabında bu hususta muavenet bile ederler.»
Bu bölümdeki yazılarda Bulgaristan’ın durumunu çeşitli yönlerden incelemektedir. Aynı zamanda bizim askerî bakımdan ne suretle hareket edilmesi icabetliği üzerinde çeşitli örnekler vererek açıklamalar yapmaktadır. Bu hususta kendisi Silvan’da iken Cemal Paşa’ya bir seri mektup yazdığını kaydediyor. 6 Temmuz cumartesi akşamı Türk ailelerle yemek yediği otelde Emin Bey’in ve eşinin ilgisini çeken askerlik bahisleri üzerinde konuşulurken, fikirlerini söylerken şu cümleyi defterine yazmış:
«Kumandanların en büyük cesareti mesuliyetten korkmamalarıdır. Filhakika mesuliyetin ağırlığını ben kendi nefsimde tecrübe ettim.»
Ayrıca bir kumandanı en çok düşündüren şeyin «icraatının isabet ve ademi isabetidir» diyor.
Defterlerdeki diğer yazıların ilgi çeken tarafları, yukarıda da işaret ettiğim gibi, okuduğu kitaplar ve bunlardan aktarılan cümlelerdir. Atatürk hakikaten ömrü boyunca okumuş, bunlardan istifade etmiş ve bu okuduklarının eleştirmesini yapmıştır, Atatürk, I. Cihan Savaşı’nın son yılında, hastalığının tedavisi için geçen bu bir aylık hayatını, kendi yazılarıyla anlatması, bize gelecek için fikir hazırlığını aksettirmesi bakımından çok önemlidir. Atatürk’ün hakikaten çok hareketli ve çetin şartlar altında geçen bir hayatı vardır. Bunun en belirli vasfı millî benliğimize kazandırdığı güven duygusu ve çalışkan olmayı telkin etmesidir.
O «mesudum, çünkü muvaffak oldum» diyor. Her Türk’ün bunu diyebilmesi dileğimdir.
Afet İnan, Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1969