Atatürk’ün Askeri Kişiliği
Atatürk yalnız bir komutan değil, aynı zamanda tarihte eşi az görülen büyük devlet adamlarından biridir. Hemen belirtmek gerekir ki, asıl önemli olan konu yapılan savaşların istilacı amaçlarla değil, kurtuluş amacıyla yapılmış olmasıdır ki, bir milletin kurtuluş savaşından daha insani bir mücadele gösterilemez.
Atatürk yaradılıştan komutandır. Tarihin büyük komutanları yaradılıştan bu niteliğe sahiptirler. Bunları ortaya çıkaran milletler savaş alanlarında felaketlere uğramaktan kurtulurlar. İstibdat idareleri kabiliyetten çok, sadakate önem verirler. Demokrasilerin de barış zamanın da komutan yetiştirmek ve seçmekte hataya düştükleri görülmektedir. Fakat halk idareleri her alanda kendini gösteren yıldızları keşfettikten sonra ona büyük bir sevgi ile bağlanırlar. İkinci Dünya Savaşının başında demokrasilerin savaşlarda başarısızlıklara uğramalarının ve sonra da zaferlere kavuşmalarının bir nedeni de budur.
Mustafa Kemal’in yıldızı Çanakkale’de doğdu. Kafkas cephesinde ve Filistin’de parlamaya başladı. Sağduyu sahibi Türk milleti O’nun kudretine inandı ve bu inanç Türk milleti için büyük bir talih oldu. Bilgi bir komutanın meziyetleri arasında en önemli bir yer alır. Fakat bu bilginin daha verimli olması için tecrübeye dayanması şarttır. Atatürk Harp Akademisini bitirdikten sonra ölünceye kadar elinden kitabı bırakmayan adamdır. Atatürk tecrübesini yaşayarak ve okuyarak edinmiştir. Tecrübe bir komutanı başarıya götüren faktörlerin başında gelir. O Trablusgarp çölleri, Balkanlar, Doğu’nun karları ile birlikte bir imparatorluğun yıkılış sebeplerini yakından gördükten sonra Anadolu’ya gelmişti. İşte ancak bu tecrübelerden sonra bir milletin sorumluluğunu üzerine alabilmiştir.
Bilgi ve tecrübenin yanı sıra yaratılış ile ilgili nitelikleri vardır O’nun. İnisiyatif, kesin karar vermek, cesaret ve soğukkanlılık, sabır, ülkü, itimat ve sevgi, maneviyat ve disiplin hep Atatürk’ün komutanlık nitelikleri arasındadır. Sorumluluk taşıyan ve birçok insanın hayatı ve savaşın sonucu ile ilgili olarak kararlar verebilmek hem fedakârlığa, hem de bir seziş kudretine dayanır. Mustafa Kemal’in emir almadan Conkbayırı – Arıburnu yönünde yürümesi işte buna bir örnektir. Onun bu davranışı millet açısından durumu düzeltmiş, ancak kolordusu tehlikeye, düşmüştür. Ama tam o sırada gösterdiği cesaret ve kararlılık askerler üzerinde akıl almaz bir etki yapmıştır. Bir kararın doğru olması yeterli değildir. Kararın uygulama kabiliyeti olmalı ve karar verildikten sonra da büyük bir dikkat ve azimle amacına ulaştırılmalıdır. Atatürk kararlarını en iyi bir biçimde uygular, uygulama kabiliyeti az olan parlak tasarıların sihrine kapılmazdı. Bu kere kararını verdikten sonra büyük bir faaliyet ve azim göstererek en şiddetli tedbirlere müracaat ederken yolunda giden hareketleri de teşvik ederdi.
Komutanlar sıkıntılı zamanlarda cesaret ve soğukkanlılıklarını muhafaza edebilmelidirler. Atatürk’ün en tehlikeli zamanlarda büyük bir itidal ve sükunet gösterdiğine kaç defa şahit oldum. O sıkıntılı zamanlarda ümitleri kırılanlara ümit vermek, etrafındakilere örnek olmak suretiyle hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamıştır. Eskişehir’den Sakarya’ya çekilirken en sıkıntılı anları yaşıyorduk. O milletine şöyle sesleniyordu:
«Düşmanı vatanın harim-i ismetinde boğacağız.»
Atatürk’ün yüksek bir niteliği de, zamanı beklemekte son derece sabır ve tahammül göstermesidir. Sabır, ruh ve bedenen güçlü olan insanlara mahsustur ki, hastalandığımız zaman sabrımızın azaldığını görürüz. Kurtuluş Savaşı’nda, durumu kendi düşüncelerine uygun bir hale getirinceye kadar, karşı koşanlara, hatta gericilere, Çerkez Etem gibi serkeşlik yolunu tutanlara karşı uysal davranması büyük bir sabrın sonucudur. Onun bazı hallerde bunlara yakınlık gösterdiği ve okşayıcı hareketlerde bulunduğu da görülmüştür.
Ordu disiplinle savaş silahı haline gelir. Disiplin, onur, bir davaya bağlılık manevi kudreti yükseltir. Komutan iyi olmadıkça, özellikle tehlikeli durumlarda manevi kudretin muhafazası güçtür. Bunları iyi takdir eden Atatürk orduyu politika aletinden koruyarak maneviyatı yükseltmeye değer vermiştir. Kendisi gençliğinde gizli bir siyasi parti kurmuş, zamanın büyük bir siyasi teşekkülüne de girmişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidara geldikten sonra ilk kongrede subayların siyasetten çekilmelerini teklif ederek kendisi siyasetten ayrıldı. Kurtuluş Savaşından sonra da ordunun siyasetle uğraşmamasına büyük bir önem verdi.
Fahri Belen, Cumhuriyet Gazetesi, 1974