Atatürk’ün Amerikan Manda Stratejisi
Amerikan Başkanı Wilson 8 Ocak 1919 tarihinde bir dizi madde açıkladı. Bu maddeleri Wilson Prensipleri olarak biliyoruz. Birçok ülkeyi ilgilendiren bu maddeler bütünün de Türkleri de ilgilendiren bir madde vardı.
Madde 12: Osmanlı İmparatorluğu’nun, nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bölümlerinde Türk egemenliği güvence altına alınmalı; İmparatorluk sınırları içindeki diğer ulusların yaşam güvenlikleri ve özerk gelişimleri sağlanmalıdır. Çanakkale Boğazı, uluslararası güvenceler altında tüm gemilere ve ticarete sürekli olarak açık hale getirilmelidir.
Bu madde bir umut gibi görünüyordu. Aynı Wilson bir sözünde şöyle diyor:
‘’Türkiye bütünüyle ortadan silinmeli ve ona uygulanacak işlem, barış konferansına bırakılmalıdır.’’ W. Wilson, 10 Ekim 1917 (1)
Kurtuluş Savaşı´nın siyasi dinamizminin oluştuğu kongreler döneminde ‘’Amerikan Mandası’’ isteği gündeme geldi. Bu istek elbette bir imkânsızlık silsilesi yaşanırken kurtuluş yolu olarak görülüyordu. Tam bir himaye gerçekleşmeyecek –ki talep bu doğrultuda gelişti- ABD bizi bir süre manda altına alacaktı. Amerikan mandasından yana olan Halide Edip Adıvar´ın Mustafa Kemal´e olan mektubu şöyle:
‘’Mustafa Kemal Paşa Hazretleri´ne
Saygıdeğer Efendim,
Ülkenin siyasi durumu en sıkışık evreye geldi. Kendimize bir yön çizebilmek için, Türk milletinin, zarını atıp olumlu bir duruma girme zamanı geçmek üzere bulunuyor.
Dış durum İstanbul´da şöyle görülüyor:
Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye´nin manda meselesini Amerikan Senatosu´na resmen teklif etmiş olmakla birlikte, Senato´nun bu teklifi kabul etmemesi için bütün güçlerini kullanıyorlar. Bölüşümden pay kaçırmak elbette işlerine gelmiyor.
Suriye´de umduğunu bulamayan Fransa, zararını Türkiye´den çıkarmak istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu´nun bölüşümünden pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere´nin oyunu biraz daha incedir.
İngiltere, Türk birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecek için bile olsa istemiyor. Yeni imkan ve görüşlerle tamamen çağdaş ve güçlü bir Müslüman-Türk hükümeti, başında hilafet de olursa, İngiltere´nin Müslüman tutsakları için kötü bir örnek olur. İngiltere, Türkiye´yi bütünüyle ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar. Bunu en başta, özellikle ülkemizdeki din adamları çoktan isteklidirler. Fakat bunu, Fransa ile dövüşmeden yapamayacağı için istemez. Fakat Türkiye´yi bütün olarak bırakma gereği duyulursa, yani bölüşmenin, büyük askeri fedakarlıklarla yapılabileceğini anlarsa, Latinleri sokmamak için Amerikan mandaterliğini tutar ve destekler. Nitekim İngiliz siyasetçileri arasında zaten bu görüşe eğilimli olanlar var. Morisson (Morison) gibi ünlü kimseler Amerika´nın Türkiye´de genel mandaterlik kurmasını istiyorlar.
Başka bir çözüm yolu da, Türkiye´yi Trakya´dan, İzmir´den, Adana´dan, belki de Trabzon´dan hele İstanbul´dan yoksun bıraktıktan sonra, eski kapitülasyonları ve bir gün, nasıl olsa çökecek iç sınırları içinde bağımsız bırakmak.
Biz, İstanbul´da kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını kapsamak üzere geçici bir Amerikan mandasını ‘’ehven-i şer’’ olarak görüyoruz. Dayandığımız noktalar şunlardır:
- Aramızda, nasıl olsa, Hristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı vatandaşı olma hakkından yararlanacaklar hem de dışarıdaki bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, sürekli olarak işlerimize karışılmasına yol açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bağımsızlığımızı, azınlıklar adına her yıl parça parça kaybedeceğiz. Güçlü bir hükümet ve çağdaş bir yönetim kurulabilmesi için, Patrikhane´nin siyasi ayrıcalıkları ve azınlıkların, güçlü devletler aracılığıyla yaptıkları sürekli tehditler ortadan kalkmalıdır. Küçük ve güçsüz bir Türkiye bunu başaramayacaktır.
- Birbirini yok eden; çıkar sağlama, hırsızlık, macera ve şöhret için yaşayanların tutkularını yerine getiren hükümet anlayışı yerine, milletin refahını ve kalkınmasını sağlayacak ve halkı; köyleri, sağlığı ve düşüncesiyle çağdaş bir halk haline getirebilecek bir hükümet anlayışı ve uygulaması bize gereklidir. Bunun için gerekli olan paraya, uzmanlığa ve kudrete sahip değiliz. Yabancı devletlerden ödünç para almak, siyasi tutsaklığı artırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka, olumlu bir sonuç veren yeni bir yaşam tarzı yaratamıyoruz. Bugünkü hükümet adamlarına değer vermese bile, halkı ve halk hükümeti kurulmasını yararlı gören Filipin gibi vahşi bir ülkeyi, bugün kendi kendini idareye muktedir, çağdaş bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş-yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye´yi; her ferdi, öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebince taşıyan Türkiye´yi, ancak Yeni Dünya´nın yeteneği yaratabilir.
- Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupa´dan daha güçlü bir elde bulabiliriz.
- Bugünkü oldu-bittileri ortadan kaldırmak ve davamızı süratle dünyaya karşı savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin yardımını istemek lazımdır. Yayılma siyaseti güden Avrupa´nın başvurduğu bin bir yol ve alçakça siyasetine karşı, böyle bir vekil olarak, Amerika´yıı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu Meselesi´ni de, Türk Meselesi´ni de, gelecek için kendimiz çözümlemiş olacağız.
Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istememiz gereken Amerikan mandası da, elbette sakıncasız değildir. Haysiyetimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız, bazılarının düşündüğü gibi, Amerika´nın resmi sıfatında dini eğilim ve taraf tutma yoktur. Hristiyanlara para verecek misyoner kadını Amerika´sı, Amerika´nın yönetim mekanizmasında bir yer tutmaz. Amerika´nın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, çok düzenli, çeşitli cins ve mezhepten insanları çok uyumlu ve kaynaşmış olarak bir arada tutmanın yolunu biliyoruz.
Amerika, Doğu´da mandaterlik yapmak ve Avrupa´da başına dert açmak niyetinde değildir. Fakat onların onu meselesi yaptıkları şey, yöntemleri ve idealleri ile, Avrupa´dan daha üstün bir millet olmak iddiasıdır. Bir millet içtenlikle Amerikan milletine başvurursa, girdikleri ülkenin ve milletin yararına nasıl bir yönetim kurabildiklerine Avrupa´ya göstermek isterler.
Amerikan resmi mahfillerinin önemli şahsiyetleri arasında bizden yana epeyce bir eğilim belirdi. İstanbul´a Ermeni dostu olarak gelen birçok hatırı sayılı Amerikalı, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.
Bu akımı yansıtan resmi ve gayriresmi Amerikan görüşünün altında yatan gizli düşünce şudur: Türkiye´yi parçalamamak, eski sınırları içinde bir bütün olarak bırakmak şartıyla genel ve tek bir manda kurmak istiyorlar. Suriye, Amerikan Komisyonu oradayken, genel bir kongre toplayarak Amerika´yı istemiştir. Suriye´nin bu isteği Amerika´da pek sıcak karşılanmıştır.
Amerika bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya eğilimli görünmiyor. Eğer manda alırlarsa, bunu bütün ulusları eşit şartlar altında bir memleket evladı olarak kabul edip alacaklarını, önemli çevrelerden haber aldım.
Ne var ki, Avrupa, mutlaka bir Ermenistan sorunu ortaya çıkarmak –özellikle İngiltere- Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarını düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, milli birliğimize şekil veren siyaset adamlarımız, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiye ediyorlar. Bu resmi olarak size yazılıyor.
Çok tehlikeli günler geçiriyoruz. Anadolu´da olup bitenleri dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler, bunun, Hristiyanları öldürmek, İttihatçıları getirmek için yapılan bir hareket olduğu düşüncesini elbirliğiyle Amerika´ya benimsetmeye çalışıyorlar.
Her an, bu Milli Mücadele´yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi tasarlanıyor; bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Milli Mücadele, süratle ve olumlu isteklerle hemen kendini gösterirse ve Hristiyan düşmanlığı gibi bir tutumu da olmazsa Amerika´da hemen destek bulacağı yine çok önemli çevreler kesinlikle söylüyorlar.
Sivas Kongresi toplanıncaya dek, Amerikan komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hatta, Kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi bile belki başarabileceğiz.
İşte bütün bunlar karşısında, davamıza destek olabilmesi için, bu elverişli dakikaları yitirmeden, bölünme ve çökme korkusu karşısında Amerika´ya başvurmak zorunda olduğumuzu sanıyorum. Vasıf Bey kardeşimizle bu konuda ortak olduğumuz noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.
Türkiye´yi azim ve irade sahibi geniş görüşlü bir-iki kişi belki kurtarabilir. Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için gelişme ve birleşme savaşı açmak zorundayız. Sınırlarında bunca evladı ölen zavallı ülkemizin düşünce ve uygarlık savaşında kaç şehidi var. Biz, Türkiye´nin hayırlı evlatlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardeşimizle birlikte, temelleri çöken zavallı ülkemiz için uzakları görerek birlikte düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.
Saygılarımı gönderir, başarınıza dua ederim. Milli davada canla-başla çalışanlar arasında, gösterişsiz bir Türk eri alçakgönüllülüğü ile, sizinle birlikte olduğumu ifade ederim.
10.8.1919
Halide Edip’’ (2)
Kurtuluş Savaşı´nda üç farklı ‘’kurtuluş’’ düşüncesi vardı:
- İstanbul Hükümeti: İtilaflara boyun eğerek belirli bir alanda varlığımıza devam edelim.
- ABD Mandaterliği: Amerika bize destek olsun, bizi belirli bir süre himayesine alsın, kalkındırsın. (Uzun süren bir talep olmamıştır. Sivas Kongresi´nin gündemini bir hayli yormuştur. İzmir´in işgalinden sonra -bilhassa İzmir etkili olmuştur- Ankara Hükümeti´ne olan inanç artmıştır.)
- Ankara Hükümeti: Türk milletine mâl edilmiş tam bağımsızlık.
Amerika´yı bir umut olarak görenler, artık başarılı olamayacağımızı, ülkenin yıllardır döktüğü kanın artık durması gerektiğine inanan kimselerdi. 1912´de başlayan Balkan Harbi´nden 1918´e kadar 6 yıllık savaş sürecinde memleketin her karış toprağı kan gördü. Toprak artık kana doydu.
Mesela Refet Bey, Amerika´dan yana umut kuranlardandı. Diyordu ki:
‘’Bizim, Amerikan mandasını tercih etmekten maksadımız, bütün toplumları tutsak eden; kalpleri, vicdanları söndüren İngiliz mandasından kurtulmak; yumuşak ve ulusların vicdanlarına saygılı olan Amerika´yı kabul etmektir. (…) manda ile bağımsızlık birbirine engel şeyler değildir1, yalnız, eğer biz gerçekte güçlü olamazsak işte o zaman manda altında eziliriz ve o zaman manda, bizim için bağımsızlığımızı yok edici bir unsur olur. Bir de, diyelim ki, biz dışarıda ve içeride tam bir bağımsızlık isteriz. Ama, acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz, yapamayacak mıyız? Ondan önce, acaba biz kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı? Bunu düşünelim. (…) ‘’
Burada şu cümle çok dikkat çekmektedir bunu Halide Edip´in tutumunda da görüyoruz. ‘’ACABA KENDİ BAŞIMIZA YAPABİLECEK MİYİZ, YAPAMAYACAK MIYIZ?’’ işte bu soru çok mühimdir. Umut git gide tükeniyor.
Kara Vasıf Bey, Refet Bey ve İstanbul´un aydın kesimi manda isteyenler arasındaydı. Bu aydın dediğimiz kesim halkı tanımayan, Anadolu´yu bilmeyen İstanbul aydınıydı.
Amerika´nın ve işgal kuvvetlerinin amacı Türkiye coğrafyasında manda devletler oluşturmak ve belirli bölgeleri kendi topraklarına katmaktı. Özellikle Amerika bir Ermeni devleti istiyordu. Doğu Anadolu bölgesinde Ermenilere manda uygulayabilecekti.
Sivas Kongresi 1919 Eylülünün 4. Perşembe günü saat 10.00´da açıldı. Kongreye Halide Edip´in de mektubunda belirttiği gibi Daily News gazetesi adına Louis Edgar Browne katıldı. Mustafa Kemal ile bire bir görüşme gerçekleştirdi.
Amerikan Manda isteği Sivas Kongresi´ni yormaya devam ederken Mustafa Kemal Paşa yine meclisin üstün vazifesini kullanarak Amerika Senatosu´na bir mektup yazılması gerektiği kanısına vardı. Mektup yazıldı ve kongreye gelen Edgar Browne vasıtası ile gönderildi.
Mustafa Kemal´in Sivas Kongresi adına Amerika´ya yazdığı mektup şöyledir:
9.9.1919
Amerika Birleşik Devletleri Âyan Meclisi Başkanlığına
Rumeli ve Anadolu´nun Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı İmparatorluğu´nun Anadolu ve Rumeli´deki tüm illerinin temsilcilerinden oluşan Sivas Milli Kongresi 4 Eylül 1919´da toplanmıştır. Amaç, ülke halkının çoğunluğunun isteklerini yerine getirmek, tüm azınlıkları koruma altında bulundurmak, tüm vatandaşlara can, mal ve adalet güvencesi sağlamaktır.
Sivas Milli Kongresi, Osmanlı Devleti´ni oluşturan topluluğun çoğunluğunun isteklerini belirten bir kararı 9 Eylül 1919 günü oybirliğiyle kabul etmiştir. Bu kararın içerdiği ilkeler; Sivas Kongresi´nin, dağılmadan önce üyeleri arasından seçeceği merkez komitesinin ve Osmanlı Devleti sınırları içindeki diğer alt örgütlerinin gelecekteki tutumlarına rehber olacaktır.
İzlenecek siyasetle ilgili olan bu karar gereği, Sivas Milli Kongresi, Amerika Birleşik Devletleri Âyan Meclisi´nden şu ricada bulunmayı yine oybirliğiyle kararlaştırmıştır. Üyelerimizden oluşan bir komiteyi Osmanlı Devleti´nin her köşesine göndermenizi diliyoruz. Bu komite, açık ve tarafsız bir görüşle Osmanlı Devleti´nde uygulama halinde olan durumu ve koşulları incelemelidir. Böyle bir inceleme, Osmanlı Devleti´ne nüfusun ve toprakların yazgısı hakkında yapılacak bir barış anlaşmasına göre keyfi kararlar alınmasına meydan verilmeden yapılmalıdır.
Sivas Milli Kongresi adına Başkan: Mustafa Kemal Paşa,
Başkan Vekili: Hüseyin Rauf Bey,
İkinci Başkan Vekili: Emekli Gn. İsmail Fazıl,
Kâtip: İsmail Hami,
Kâtip: M. Şükrü (3)
Sivas Kongresi´nde alınan kararların genel hatları şöyledir:
- Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak değiştirdi.
- Heyet-i Temsiliye, bütün vatanı temsil etmektedir dendi.
- Her türlü işgale ve müdahaleye karşı topyekun mücadele edileceği bildirildi.
Biraz geriye gidelim Nutuk´ta Mustafa Kemal, Amerikan Manda isteğine yer vermiş ve anlatmıştır. Size Mustafa Kemal´in Bekir Sami Bey´e olan mektubunu şöyle aktarmak istiyorum:
Erzurum
Şifre
İvedi ve kişiye özel
Amasya´da 5. Tümen Komutanlığına
- Şimdi Amasya´da bulunan eski Vali Bekir Sami Beyefendi´ye özel: Telgrafınızdan çok yararlandık. Toplantılarına devam eden Vilayat-i Şarkiye Kongresi hemen her tarafta, kendi memleketleri halkınca etkili, hatırı sayılır ve söz sahibi olarak tanınmış kimselerden kurulmuş, yetkili bir heyet durumundadır. Bu kongrede, şimdiye kadar yapılan görüşmelerde, devletin ve milletin istiklalinin bölünmezliği ısrarla savunulmaktadır. Bu bakımdan, bizce de daha şartları ve niteliği belirsiz olan bir Amerikan mandasından kongrede doğrudan doğruya söz edilmesi pek sakıncalı olacağından, sizin ilişki kurduğunuz kişilerle olan konuşmalarınızın ışığı altında aşağıdaki noktaların açıklanmasını ve bizleri hemen aydınlatmanızı özellikle rica ederiz. Bundan önce de doğrudan doğruya İstanbul´dan gelen bu konudaki bilgiler şüpheli görüldüğünden, aynı esaslar çerçevesinde oradan açıklama istenmişti. 24 Temmuz 1919 tarihinde Sivas´ta Refet Bey aracılığıyla İstanbul´dan gelen bilgiler de yine kuşkulu noktalar bulunduğundan, oradan da şartlar hakkında açıklama istenmiştir.
- ‘’Tam bağımsızlık istendiği takdirde, ülkemizin birçok parçalara ayrılacağı kesin ve şüphesizdir’’ buyuruluyor. Bu görüşün kaynağı nedir?
- Ülke bütünlüğünden maksat, ülkenin bütünlüğü mü, yoksa egemenlik hakları mıdır?
- Osmanlı ülkesinin tamamını kapsayan meşrutiyetimiz ve dışarıda temsil edilme hakkımız, eskiden olduğu gibi yürürlükte kalmak şartıyla manda istemeyi en yararlı bir çözüm olarak kabul buyuruyorsunuz. Ancak, temsilcinin ileri sürdüğü bildirdiğiniz maddeler ile bu şekil birbiriyle çelişkili görünüyor. Çünkü, meşrutiyetimizi eskiden olduğu gibi devan ettiği takdirde, hükümet, yasama organından güven almış ve onun denetimi altında girmiş bir kurul olur ki, artık bu kurulun oluşumunda Amerika´nın müdahale etkisi olamaz. Bu durumda ya meşrutiyet devam edecektir ve Amerika´dan adil bir hükümetin kurulmasını istemeye gerek yoktur. Yahut da, istendiğine göre, meşrutiyetin devamı sözden ibaret kalacaktır.
- Öğretim ve eğitimin yayılıp genelleştirilmesinden maksat nedir? İlk anda hatırımıza gelen, ülkenin her tarafında Amerikan okullarının açılmasıdır. Çünkü daha şimdiden yalnız Sivas´ta yirmi beş kadar okul açmışlardır ki, yalnız bir tanesinde bin beş yüz kadar Ermeni öğrenci vardır. Bu durum karşısında Osmanlı ve İslam öğretim ve eğitiminin yayılması ve genelleştirilmesi ile bu yapılan işler nasıl bağdaştırılabilecektir?
- ‘’Din ve mezhep hürriyetinin sağlanması’’ maddesi de önemlidir. Patrikhanelerin ayrıcalıkları devam ederken bunun farklı yanı ve anlamı nedir?
- Temsilcinin, beşinci madde olarak sözünü ettiği ‘’bütün Osmanlı ülkesinin sınırları’’ ne demektir? Yani savaştan önceki sınırlarımız mıdır? Eğer bu deyim içinde Suriye ve Irak da varsa, Anadolu halkının, Arabistan adına manda istemeye hakkı ve yetkisi olabilir mi?
- Bugünkü hükümetin politikası nedir? Tevfik Paşa neden Londra´ya gitti? Amerikalılar gibi İngilizlerin de ayrıca bir mandaterlik politikası güttükleri anlaşılıyor. Aralarındaki fark nedir? Hükümet, Amerikan mandası için ne düşünüyor? Yani buna eğilimli mi, yoksa isteksiz mi? Amerikalılar neden Ermenistan mandaterliğini bıraktılar? Amerikalılar mandaterliği almaya ne derece yatkın ve isteklidirler?
- Sivas Kongresi´nin toplanması, Erzurum Kongresi´nin sonuçlarına bağlıdır. Bunun üzerinde ayrıca uğraşılmaktadır. Yüce kişiliğinizin o zamana dek ya Tokat´ta ya da Amasya´da bulunmaları uygundur. Saygılarımızı sunarız.
Mustafa Kemal (4)
Bu mektuplaşmalar devam etmiştir. Sivas´ta alınan kararlar doğrultusunda mandacılık bir daha hiçbir şekilde açılmayacaktır. Heyeti Temsiliye, Ankara´ya gelip meclis çalışmalarına başladıktan sonra tam bağımsızlıktan ödün vermeyecektir.
Erzurum Kongresi´nde ilk kez reddedilen manda sistemine karşı bu istekler doğrultusunda Sivas´ta tekrar gündeme gelen Amerikan mandası kesin ve son olarak reddedilmiştir.
Yukarıda Mustafa Kemal´in Amerikan Senatosu´na yazdığı bir mektup vardı. O mektup sizce ne oldu? Amerika yazılan bu mektuba cevap dahi göndermemiştir. Mustafa Kemal´in önerisiyle meclis kararı ile yazılan mektuba yanıt gelmemiştir. Geriye kalacak tek şey ‘’Türk milletine mâl edilecek ulusal bağımsızlık savaşı’’ olacaktır. Mustafa Kemal´in stratejisi Türkiye´nin tam bağımsızlığa doğru olan ilerleyişinde hız kazandırmıştır.
13.III.2018
Ayberk KIZILKAYA
KAYNAKLAR:
Sinan Meydan, 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek, s.327
NUTUK
NUTUK
NUTUK